- 15.08.2020 00:00
Salgın dünya gündemindeki yerini koruyor.
Ülkeler salgına karşı farklı önlemler alsa da salgın her ülkede farklı etkiler yaratarak yoluna devam ediyor.
İkinci dalga salgının daha vahim sonuçları olacağını uzmanlar belirtse de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) salgında ikinci dalganın, ilk dalga salgından edinilen deneyimleri dikkate alarak daha az sorunla atlatılabileceğini de belirtti.
Ayrıca dünya ülkelerine çağrı yapan DSÖ “salgına karşı ülkeler arası işbirliğinin çok önemli olduğunu,salgından birlikte kurtulmaktan başka şansımız olmadığının” altını çizdi.
DSÖ, virüse karşı test aşamasında 165 aşı adayı olduğunu bunlardan 26 aşı adayında klinik deney sürecine geçildiğini belirtti.
DSÖ ayrıca aşı ve etkili tedavi yöntemleri konusunda hükümetleri “aşırı milliyetçilik” yapmamaları konusunda uyarma ihtiyacı duydu.
Salgının Türkiye ayağını dünyada salgına karşı en iyi mücadele örneği olarak gösterilen Yeni Zelanda ile mukayese ettiğimiz zaman enformasyon,bilgi akışı,paylaşımı ve kamu sivil işbirliği bakımından oldukça gerilerde olduğumuzu şu vereceğim örnek ile daha iyi anlaşılacağını umuyorum.
Salgını bizde tek başına sağlık bakanı yönetiyor. Görünen durumun özeti bu… Bakan her gün bir salgın tablosu ile kamuoyu ve medyanın karşısına çıkarak bilgilendiriyor. Ve medyanın sorularına cevap veriyor. Önceleri gayet iyi güven veren bakan,kamuoyunun sempatisini kazanmıştı.
Ancak son olarak günlük salgın tablosunda bazı değişikliklere gidilmiş olması ve bunun nedenlerinin özellikle sağlık otoriteleri tarafından anlaşılmış olmaması… Bakanın çizdiği bu olumlu profile gölge düşürdü. Diğer yandan kontrolsüz şekilde kısıtlamaların gevşetilmesi ve ortaya çıkan “balık istifi” görüntüler salgının daha bir yayılmasına zemin hazırladığı inancını daha da güçlendirdi.
Başından beri yanlış gördüğüm şey sağlık bakanlığı salgına karşı tabip odaları neden işbirliğine gitmemiş olmasıdır.
Bunun teknik açıdan hiçbir karşılığı olamaz.
Ancak konuya teknik yönden değil siyasi gözle bakıldığında tabip odaları “siyaseten bize uzak onun için işbirliği” yapılmadığı anlaşılıyor ve yazık oluyor.
Her kurumun, her olanağın salgına karşı seferber edilmesi gerekirken işin içine siyasetin karıştırılması açık bir güven sorunu yaratıyor.
Salgında ikinci önemli sorun alanı, ekonomi…
Küresel ölçekte bütün ülkeler kesenin ağzı açmış durumdalar çünkü ekonominin çarklarınım dönmesini istiyorlar.
Ona rağmen IMF 2020 yılında dünya ekonomisinin %3 küçüleceğini bu durumun 1930 büyük ekonomik krizden sonra en sert daralma olacağını belirtiyor.
Türkiye ekonomisin de ortaya çıkan bozulmalar salgın öncesinden zaten başlamıştı.
Ve bunun siyasi adımları da atılmaya başlandı.
2019 Temmuz ayında Merkez Bankası (MB) Başkanı Murat Çetinkaya Cumhurbaşkanı tarafından “adam sözden anlamıyor” denilerek görevden alınmıştı.Anayasa ve yasaya göre özerk olan MB başkanı siyasi bir operasyonla görevden el çektirilerek bankanın özerkliğine tamamen son verilmişti.
MB başkanının görevden alınmasına neden olan tartışma; enflasyonun nedeni yüksek faiz mi yada yüksek faiz mi enflasyonun nedeni tartışması idi.
Kur artışına karşı faiz silahını çeken MB’nin bu tercihi tüm ekonomik otoriteler tarafından “doğru”olarak kabul edilmişti.
Ancak ekonomistler için doğru olan bu tercih Cumhurbaşkanı için yanlıştı…
Yeni MB başkanı Murat Uysal göreve gelir gelmez politika faiz oranlarını tedricen %25 seviyelerinde bugün %8,5 seviyelerine kadar düşürdü.
Ancak enflasyon, TÜİK dışında hiç kimse için düşmedi…
%30’lar seviyesine kadar çıkan enflasyonu TUİK, %11-12 seviyelerinde açıklaması kurumsal prestijine büyük bir darbe vurulmasına neden oldu.
Ve TL, dolar ve Euro karşısında savunmasız bırakıldı.
Döviz kurları yılbaşında bu yana %22 artış göstererek rekor seviyelere gelmiş oldu.Bu günlerde1 ABD doları 7.30TL seviyelerinde bulunuyor.
Bu tablonun bir tek cevabı var Türkiye’yi yönetenler ekonomiyi bilmiyorlar daha da garibi bilmediklerini de bilmiyorlar.
Olan insanlara oldu ve oluyor.
Türkiye ekonomisi daralıyor. Salgın nedeniyle milyonlarca insanın işe dönüp dönmeyeceği belli değil…
Tarihinde ilk defa işsizlerin sayısı çalışanların sayısında fazla duruma geldi.
Halbuki çok değerli ekonomistlerimiz var.
Saray zevatı bu insanlarla ortak bir toplantı yapsa “siz ekonomiyi nasıl görüyorsunuz. Neler öneriyorsunuz?” dense aklı başında bir iş olmaz mı?
Ne demiş atalarımız “bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp” demişler.
Sizde bu ayıptan kendinizi ve memleketi kurtarsanız ayıp mı?
Salgına karşı sağlık bakanlığı tabip odasıyla işbirliğine gitmez ise bilmediğiniz ekonomiyi öğrenmek için ekonomistlere istişare etmezseniz, arabayı daha çok duvara vurusunuz.
Bazen çok düşünüyorum bunlar ha bire sağda solda damardan milliyetçilik yapıyorlar.
Soruyorum sizin milliyetçiliğiniz TL’yi yabancı paralar karşısında korumayı kapsamıyor mu?
Yoksa TL’ye karşı Amerikan dolarını mı koruma altına aldınız?
Sonuç olarak tüm sorunlarımız için geniş bir diyalog ve işbirliğine ihtiyacımız var.
Bir merkezden tek başına alınan kararlarla yönetilmenin ortaya çıkardığı risk ve zorluklardan bıktık usandık.
Gazete Davul
Yorum Yap