Murat BELGE
Murat BELGE Gazete: T24 & BİRİKİM

‘Epistemoloji’ ve ‘Etik’

  • 18.12.2011 00:00

 Amerikan edebiyatında Kayıp Kuşak (Lost Generation) diye tanınan Faulkner, Fitzgerald, Hemingway, Wolfe, Cummings gibi yazarların ön plana çıktığı dönemde Edmund Wilson da bu kuşağın eleştirmeni olarak tanınmıştı. Amerika’nın hele o yıllarında solculuk yazarlar, özellikle de eleştirmenler (“New Criticism”in formalist yazarları) arasında hiç rağbette değildi. Ama Wilson sola açık bir yazardı. Bizim burada alışık olduğumuz ve herkesten talep ettiğimiz biçimde, her cümlesine Marx’tan dip notu düşen, “Ortodoks” ve “bağıtlı” (committed) bir yazar değildi, ama sola sevgisi vardı.


To the Finland Station
 aslında kocaman bir kitap yazmıştı. Finlandiya İstasyonu, Petersburg’da, Finlandiya yönünden gelen trenlerin garı. Lenin de onu Almanya’dan getiren ünlü (ve tartışmalı) treninden burada, bu istasyonda inerek 1917 Devrimi’ne katılmıştı. Ben bu kitabı altmışların başında okumuş, çok da yararlanmıştım. Sonra kitap ne olduysa oldu, kayboldu, bir yerlerde kaldı, şimdi bakınca bulamıyorum.

Michelet’nin Fransız Devrimi’nin oluşumunu anlatan devasa tarih kitabının bir değerlendirmesiyle başlar; oradan Marx’a geçer; Lenin’in hayatını da özetler ve Troçki ile son bulur.

Bunu daha sonra Can Yücel Lenin Petrograd’da başlığını vererek Türkçeye çevirdi. O yıllarda “Petrograd” demek bizim kulağımızda daha “devrimci” bir tını bırakıyordu. Oysa Bolşevikler kendiler, bu Panslavist adlandırmadansa, enternasyonalist olan Petersburg’u tercih etmişlerdi –“Leningrad” deyinceye kadar.

Neyse, Wilson’ın Marx üstüne bir tesbitinden söz etmek için girdim bu kadar lafa. Kitap artık elimde değil, dedim ya, onun için ancak mealen, aklımda kaldığı gibi aktarabileceğim bunu.

Edmund Wilson, Marx’ın, Marsizm’in de “alamet-i farikası” haline gelecek “bilimciliği”ne epey sayfa ayırmıştır. Bu temel konumlanışa göre, ahlâk bir “üstyapı” kurumudur, yani öyle fazla ciddiye alınması gerekecek bir şey değildir. Sosyalist olmayı seçmekte de önemli bir konudur bu: yani ahlâken tercih edilmesi gerektiği için seçmeyiz sosyalizmi, doğrusu o olduğu için sosyalist oluruz. Wilson, Marx’ın bu düşünce tarzına çok önem verdiğini anlatır; ama sonra, buna rağmen, Marx’ın ne kadar sıkı bir “ahlâkçı” olduğunu anlatmaya başlar. En “bilimsel” olan Kapital’de bile kapitalizmin ikiyüzlülüğünün, sayfalarca, kahredici bir hicivle sergilendiğini söyler.

Ben altmışların ilk yıllarında, Marx’ın Engels’in kitaplarını okuyarak, bana dünya, tarih, hayat hakkında o güne kadar işittiğim en doğru (bulduğum) sözleri Marksist teorinin söylediği sonucuna varmıştım. Buna, belki, en geniş anlamında “epistemolojik” bir tavır denebilir. Ama bu sonuca varmakla, otomatikman, “Ben Marksist oldum” dememiştim. O sonuca varmama rağmen bu bağıtlanmaya girmekten çekiniyordum, çekinmemi gerektiren, çoğu “varoluşsal” (zaten Marksist olmadan önce genel olarak “varoluşçu” bir konumdaydım) nedenler vardı. “Bağıtlanma” fiilinin kendisi, yeterince ürkütücüydü.

Ama bir süre sonra, “Evet, ben Marksist’im” dedim. Bunda olmalıyım vurgusu vardı. “Epistemolojik” düzeyde bununla hayatı daha doğru anladığımı düşünüyorsam, “etik” düzeyde de, böyle düşünüyor olmanın gerektirdiği yere gelmeyi, sonuçlarıyla birlikte, kabul etmeliyim!..

Aslında, dediğim o “epistemolojik” düzeyde de, Marx’ın ya da çeşitli Marksistler’in ağzından çıkan her şeyi benimsemenin mümkün –ya da doğru– olmadığını kavramaya başladım. Buna katacağım ögelerden biri Marx’ta da zaman zaman karşımıza çıkan “tarihî zorunluluk” kavramıdır. Bütün yolların (Roma’ya çıkar gibi) sosyalizme gitmek zorunda olmadığını, adı “sosyalizm” konmuş yerlerin ille öyle olmayabileceğini, tek bir sosyalizm olmadığını, oldukça erken dönemlerde düşündüm ve kestirdim.

Ama bunları ve daha birçok “şüphecilik” konusunu Komünist militan yoldaşlarımla konuşamadım, tartışamadım. 1975’te Birikim dergisini yayımlamaya başlayıncaya kadar, Marksist “ortodoksi” olarak kabul edilmeyecek düşüncelerimi büyük ölçüde kendime sakladım. Dergiye başladıktan sonra bile, bunları, belirli bir “ihtiyat” çemberi içinde ortaya çıkardım. Yani, Stalin hakkındaki görüşlerim “Stalin Özel Sayısı”nın çıktığı ay biçimlenmemiş, ama o aya kadar beklemişti. Çünkü kabileye katıldığım gün, bunun dünyadaki en bağnaz kabilelerden biri olduğunu da anlamıştım.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums