- 7.12.2014 00:00
Osmanlılar İstanbul’u kuşatmışken, Bizanslı din adamları meleklerin cinsiyetini tartışıyormuş diye bir söylenti vardır. Ne derece doğrudur, bilmem, ama Bizans’ın ne kadar acınası durumda olduğunu belirtmek üzere anlatılır.
Bugünlerde bir “Eğitim Şûrası” yapılıyor, basına da haberleri yansıyor. Orada tartışılan bazı şeylerin de “meleklerin cinsiyeti” gibi bir konudan fazlaca farkı olmadığı izlenimini ediniyorum: “absürd” olmak bakımından.
Otelcilik okulunda kokteyl hazırlama dersi nasıl verilecekmiş... Buyurun size konu. Elcevap: boyalı sularla veriliyormuş!
Bu “absürd” konu, ciddi ve alevli tartışmalara yol açtığı gibi, oylanma biçimiyle de “mesele” çıkarabiliyor. Bizim gazetede yazıldığına göre “... Turizm Otelcilik Meslek Liselerinde içki servisi dersinin kaldırılması ve öğrencilerin içki servisi yapılan yerlerde staja gönderilmesi oylandı. Oy çokluğu ile reddedildi...” Ama sonra yeniden oylanıyor ve bu sefer kabul ediliyor. Önceden reddedenler salonu terkediyor, tutanak tutuyor, falan filan.
Bir şeriat devletinin kurumlarını kurmak üzere, adım adım ilerleyen bir çaba.
Şûrada dile getirilen, daha doğrusu talep edilen bir şey de “Osmanlıca dersi” konulması. Kokteyl dersi kaldırılırken bu talep de telaffuz ediliyorsa, bunları aynı “şeriatçı plan”ın adımları olarak görmek kolay; “kolay”dan öte, hemen akla gelecek şey. Zaten öyle olduğu da tahmin ediyorum.
Ama, şu somut ortamda olmasak, “karma eğitim olmasın” diye gürültü eden kişilerin olay haline geldiği bir ortamda yaşamasak, bence çok makul bir öneri bu.
İşin en başında, 1928’de alfabe değiştirilirken böyle bir uygulamaya gidilmeliydi. Alfabe değiştirmek radikal bir karar. Bunun sonucunda toplumun kendi geçmişinden kopmamasını sağlamak için, o geçmişe erişmenin araçlarını da yaratmak ve topluma sunmak gerekir. Ama, tabii, o dönemde amaçlanan bunun tam tersiydi: O geçmişin toptan unutulması isteniyordu. Onun için de böyle hiçbir tedbir alınmadı, düşünülmedi.
Cumhuriyet’in bu gibi uygulamalarından bazıları sonraki dönemlerde yumuşatıldı. Örneğin Demokrat Parti iktidara gelince “Türkçe ezan”ı kaldırdı. Ama bu “kültürel süreklilik” konusu kimsenin ilgisini çekmedi. İlişen olmadı.
Olsa ne olurdu? Diyelim ki Arap alfabesini öğretmek üzere “seçmeli” bir ders müfredata eklendi. “Seçmeli” dedim, çünkü böyle bir ders zorunlu olmamalı bence. Ne var ki, “seçmeli” yaptığınızda kimsenin seçmeme ihtimali bayağı kuvvetli. Çünkü toplum kendisi, bütün bu kültürel konularda kendini sıkmaya hevesli değil. Öyleyse “zorunlu ders” olsun... O zaman da bütün derslerin zaten olduğu gibi, sıkıcı bir angarya haline gelir; öğretileni öğrenmeden dersi geçmek teknikleri zaten alabildiğine gelişmiş.
Şimdi bu öneri benimsenir ve uygulamaya konursa olacaklar da aşağı yukarı bunlar. Ama şimdi böyle bir uygulamaya gidilirse, bu “kültürel” bir olay olarak kalmaz; anında “siyasî” bir olay haline gelir. AKP’nin, onun “Osmanlıcılık” ideolojisinin bir gereği olarak anlaşılır.
Bu genel gidişin kendi mantığı içinde, böyle bir dersi verecek öğretmenler de aynı ideolojinin militanlığını yapmaya hazır kişiler olur. “Elif be”nin yanısıra Osmanlı’nın, İslamiyet’in yücelikleri anlatılır, belletilir.
Tabii öbür cephe de bunu toptan reddetmek üzere tavır geliştirir. Her konuda olduğu gibi, ciddi bir içeriği olmayan bir yeni inatlaşma alanı açılır.
Gene bu şurada tartışılıp şimdilik --neyse ki-- bir sonuca bağlamayan bir de “karma eğitim” konusu var. Yani buna son verilmesi konusu.
Bu bayağı önemli bir konu ve kendi başına, uzun uzadıya ele alınması gerekiyor.
Yorum Yap