- 7.09.2013 00:00
Bir rastlantı, epey önceleri yazdığım bir yazıyı yeniden karşıma çıkardı. “Epey” dedimse o kadar da “epey” değil, 2012’de. 2012’nin Kasım ayında Onur Öymen, Mehmet Altan ve Mustafa Armağan, Mehmet Ali Birant’ın TV programında, Kemalizm üstüne ve Atatürk’ün diktatör olup olmadığı üstüne tartışmışlar. Onur Öymen diktatör olmadığını savunmuş ve bunun kanıtı olarak da Atatürk’ün Serbest Fırka’yı kurdurmasını göstermiş.
Atatürk’ün nasıl bir “demokrat” olduğunu kanıtlamak üzere kurulan bir parti, kurulduktan birkaç ay sonra, gene Atatürk’ün aleyhinde esip gürlemesiyle, kendini feshetmeye karar verdi ve böylece tarihe karışıp gitti. Bu arada, girdiği seçimde kazandığı Belediye Başkanlığı da, Atatürk’ün kazanan Başkan’a bizzat baskı yapması ve istifa ettirmesi sonucu, elden gitti.
Ama sonu böyle gelmese de, “muhalefet partisi”ni Cumhurbaşkanı kurduruyorsa, bu zaten demokrasi olmadığının yeterli işaretidir.
Onur Öymen’in anlattığı “demokratlık” hikâyesi bu. Çok inandırıcı. Ama o zaman yazdığım yazıda söylediğim gibi, birçok konuda nasıl düşündüğünü bildiğimiz Onur Öymen’in bunu bir “demokrasi” örneği olarak sunmasında şaşılacak bir şey yok.
Peki, niye bir yıl kadar süre sonra bu konuya değinmek gereğini duydum?
Bugünlerde de bir “demokrasi/ diktatörlük” konusu tartışıyoruz da ondan. Bu seferinde konunun odağında Tayyip Erdoğan var. Erdoğan diyor ki, “Diktatörlüklerde, diktatöre ‘diktatör’ diyeni sallandırırlar. Burada var mı bir sallanan?” Bakıyoruz etrafa, “sallanan” kimse, elhak yok! Ergo, burada bir diktatörlük yok, Erdoğan da, asla ve kat’a, diktatör değil.
Tayyip Erdoğan’ın bu akıl yürütmesi, Onur Öymen’in Atatürk’ün demokratlığını kanıtlama çabasından daha sağlam bir mantığa oturmuyor.
Tamam, bu “sallandırma” faslı, bir “metafor”dur diyelim öyle olduğundan çok emin değilim ya, neyse. Yani, Başbakan, eleştiri özgürlüğünden söz ediyor. Böyle bir özgürlük olmasa, böyle suçlamaların olamayacağını anlatmak istiyor.
O zaman, bu mantıkla gideceğiz ve örneğin Hasan Cemal’in “sallanmamış” olduğuna bakarak, rejimimizin özgür bir rejim olduğuna inanacağız. Sadece yazısı konmamış, ısrar edince de işten çıkarılmış, hepsi bu. Demek ki, demokrasi berkemal, sen köşende otur, Hasan Cemal!
Tabii tek örnek o değil. Ama şimdi medya alanından ve her türlü alandan örnek sıralamaya da girmeyeyim. Zaten hep biliyoruz bunları.
Tayyip Erdoğan’ın “diktatör” olduğunu kanıtlamaya çalışmıyorum zaten. Ama şu içinde yaşadığımız düzenin demokratik bir düzen olmadığını, Erdoğan’ın seçtiği davranış biçiminin de, demokrasinin önünü açmaya yarayacak bir biçim olmadığını kanıtlamaya çalışıyorum. Askerî vesayete karşı mücadele “önünü açtı”; çok önemliydi, çok olumluydu, amennâ! Ama Erdoğan şimdilerde, başka türden bir “dolgu maddesi” yığarak, açılan o dediği yeniden tıkama girişiminde.
Kimse “ben diktatörüm,” demez. “Serbest Fırka’yı açtırdın, sonra niye kapattırdın” diye sorulacak olsa, “Diktatörüm de ondan,” diye cevap vermez. “Ondan cesaret alan filanca çevreler rejimi devirmek için gizli faaliyete geçmişlerdi, hızlı bir örgütlenme çabasına girmişlerdi. Bunu Serbest Fırka ile kamufle ediyorlardı. Onun için, üzülerek, kapattırmak zorunda kaldım.”
İşte, muhtemelen böyle bir cevap alırsınız.
Ama bir yasanın ya da bir uygulamanın, bir prosedürün, demokratik olmadığını anlamak için başvuracağımız, “sallanma” olgusunun dışında ve çok daha güvenilir ölçütler vardır.
Yorum Yap