- 17.08.2013 00:00
Başbakan’ın Gezi sonrasında takındığı genel tavrın bir kısmı da “Batı’ya veriştirme” biçimini aldı. O sık sık bu şekilde ağzını açmaya başlayınca, bütün taraftarları da “eteklerindeki taşı” dökmeye başladılar. Örneğin Mehmet Şimşek... İktisattan anlamadığımı hep söylerim ya, anladığım kadarıyla, işini başarıyla yapan, mesleğini iyi bilen bir kişi. Siyasî konulara da pek girmezdi. Ateist Dawkins’in İslâm dünyasında Nobel alan kişi sayısının azlığı üstüne söylediği bence bir “uyarı” mahiyetinde sözlere hemen cevap veriyor ve “ Batı’nın Büyük Oyunu” diye bir şeyden söz ediyor.
Nedir bu? İslâm dünyasında olanları ve olamayanları hep “Batı” mı yapıyor, düzenliyor? Ya Müslümanlar ne yapıyor? Bu “Oyun” ne zaman planlanmış? Kim planlamış? Hangi olaylarda bu “Oyun”un izlerini tesbit ediyoruz. Örneğin birileri gidip Humeyni’yi “Salman Rushdie’yi öldürün” demeye mi ikna etmiş? Yoksa bu tamamen gayrımedeni fetvayı vermeyi Humeyni kendi mi düşünmüş? Ve Mehmet Şimşek (ve arkadaşları) ne düşünüyorlar bu fetva hakkında? “Humeyni haklıydı” diyorlar mı? Diyorlarsa bunu “Batı’nın Büyük Oyunu” mu onlara dedirtiyor?
Dün de Başbakan’ın oğlunun Mısır dolayısıyla Batı’yı suçlaması basına yansımıştı.
Batı’nın Mısır karşısında takındığı tavır bir “çifte- standart” örneğiyse ki, bence öyle Batı’nın bu çifte- standartlılığının bizim işimize geldiği durumlar da vardır. Fırsat bulduğumuza inandığımız anda bir araba laf ediyoruz, ama işin bu yanını da düşünsek fena olmaz.
Humeyni’siyle, Beşir’iyle, Usame’siyle öne çıkan bir “İslâmcı” kesimi kendi ölçüleri içinde taşıyan Batı, Mısır’da veya Suriye’de “muhalif güç” diye (kimileri ciğer, yürek yiyen) birtakım fanatik Müslümanlar görünce, “Dur bakalım, acaba ‘statüko’ bundan daha iyi miydi?” diye düşüncelere dalıyor. Bu tavrı, son kertede, yanlış bulabilir, eleştirilebilirsiniz. Ama büsbütün “akıldışı” olduğunu iddia edemezsiniz.
Şu anda Başkan olan Obama, Amerika’nın genel teamüllerine uyarak, “Bu darbe karşısında ihtiyatlı olalım,” diyordur, ama sokaklarda binleri geçen insan katledildi diye sevincinden zil takıp oynamıyordur. Karısıyla, çocuğuyla konuşurken, “Bunlar ne vahşi adamlar! Bu ne rezalet!” dediğini kuvvetle tahmin ediyorum.
Aynı “dış politika gerekleri” mantığıyla, aynı Obama, Ermeni Kıyımı konusunda da “çifte- standartlı” davranıyor. Madalyonun öbür yüzü derken bunu kastediyorum. Obama, Kıyım’ın gerçekliği hakkında bir şüphesi olmadığını yeterince açık, gösterdi (bütün Amerikan Başkanları gibi). Ama Congress’ten yasa çıkarma gibi girişimlere de destek çıkmadı? Neden? Neden olacak? Bir yanda yetmiş küsur milyonluk Türkiye, NATO üyesi, eski müttefik, şu bu. Öbür yanda küçücük Ermenistan... Yani, “çifte- standart”ın dik âlâsı. Kime yarıyor? Türkiye’ye!
Batı’nın tarih boyunca yapmadığı rezalet kalmamıştır. Ama bir de öbür Batı vardır ki bu rezaletleri ondan daha iyi eleştiren de henüz çıkmamıştır. Onun için, “Batı” diye, ortada tek bir özne varmış gibi konuşmaktan sakının. Çünkü bu doğru değil.
Ermeni Kıyımı” dedik. Feci bir olay, ama tek değil. Yunan Bağımsızlık Savaşı’nda, Sırp ayaklanmalarında olanlar, örneğin “Çele- Çule”, Bulgar ayaklanmasının Gladstone’u çıldırtan bastırılma biçimi vb., bunlar da tarihin bir parçası. Bunlara dayalı, bunlardan oluşturulmuş bir “Türk” ister misiniz? İstemeseniz de, o “Türk” var, dünyada dolaşımda. O kötü imgeyi silmenin yolu da onun karşısına benzer biçimde monte edilmiş bir “Batı” çıkarmak değil; gerçekçi olmak, doğrucu olmak, nesnel olmak, hakşinas olmak.
Dünyanın selâmeti, karşılıklı kurulmuş gramofonların sesini yükseltmekten geçmiyor. Gramofonları susturup insanların birbirleriyle konuşmalarını sağlamaktan geçiyor.
Yorum Yap