Murat BELGE
Murat BELGE Gazete: T24 & BİRİKİM

Amsterdam

  • 26.03.2013 00:00

 Amsterdam’dayım. Geçen gün ayak basar basmaz, ne kadar uzun zamandır bu kente yolumun düşmediğinin farkına vardım. Hollanda’ya son birkaç gelişimde burada kalmamıştım; onun için, her şey “aşina” idi, ama şehirde neyin nerede olduğunu büyük ölçüde unutmuştum.

Sonuçta küçücük bir şehirdir burası. Dolayısıyla yeniden hatırlaması fazla zaman almadı.

Hollanda’yı severim; Amsterdam’ı özellikle severim. Niye özellikle? Sanırım, “uluslararası” karakterinden ötürü. Den Hague’den Utrecht’e, öteki Hollanda kentlerinde, Hollanda’nın sunduğu sevimlilikleri görüyorum; burada, Hollanda’dan başka bir de “dünya” var. Avrupa kıtasında Londra ile Paris, bu ikisi, birer dünya kenti. Berlin yeniden öyle olmakta. Roma da belki öyle, ama “İtalyan”lığı fazlasıyla ağır basıyor. Oysa Amsterdam, bence, bir rastlantı sonucu Hollanda’da kurulmuş bir dünya kenti.

Yukarı Ortaçağ’dan beri bu kıtanın, kıtanın kuzeyinin belli başlı limanlarından biri. Tabii bu her zaman bir kenti bütün bir dünyaya açan bir etken. Hansalar Birliği’nin önde gelen üyelerinden biri olmuş Amsterdam daha “Hollanda” diye bir yer yokken. Bu yörenin kentlerinin hepsinin böyle bir özelliği vardır. Hollanda, bir “ülke” hâline, bir “özgür belediyeler konfederasyonu” olarak gelmiştir.

Yurtdışında birkaç gün kalmak, en önemli ihtiyacımızı “lokanta” dediğimiz kurumda gidermeyi gerektiriyor. Burada kaldığım şu birkaç gün içinde bir yemeği de Hollanda lokantasında yemiş oldum: bu Hollanda lokantasının özelliği Hollanda yemeği vermemesiydi. Birçok Kuzey Avrupa ülkesinin geleneksel- ulusal mutfağı zayıftır. Modern çağda bunları “fusion” kurtarıyor.

O bir “öğün” dışında, şimdilik, Çin, Tai, tabii ki Endonezya ve bir Tibet lokantasına gittim. Bir de İtalyan, ama, onu saymasak da olur. İtalyan lokantası olmayan bir kent dünyada çok az bulunur herhalde.

Önceki gelişlerimde İtalyan’dı, Yunan’dı, Fransız’dı, Meksika’ydı, böyle lokantaları neredeyse kural olarak Türkler işletir, ama nedense “Türk lokantası” olarak ortaya çıkmazlardı. Şimdi çıkmaya başlamışlar. Bu gelişimde bir de “Arjantin lokantaları”ndaki çoğalma dikkatimi çekti. Eskiden tek tük rastlanırdı, şimdi adım başında.

Şu ünlü “kırmızı fener” semti de liman kenti Amsterdam’ın bir mirası olsa gerek, gene bir liman olan Hamburg’da da ünlüdür, ama burası bir başka. Bir yığın ve her milletten lokanta, kahve ve dükkânın arasında, camekânda kızlar! Onlar da her milletten ve her millete servis sunuyorlar. Bu sere serpe “göz önündelik”, yapılan işi, bence olması gerektiği gibi olağanlaştırıyor ve “masum”laştırıyor. Arada bir okul gruplarının da, başlarında öğretmenleri, buralarda gezindiğini gördüm.

Amsterdam’da yaşayan biri, oturduğu sokağın köşesindeki Yunan bakkaldan alışveriş edip karşı köşedeki İspanyol berberde tıraş olabilir. İyi bir ayakkabı tamircisi olan Lübnanlı’yı tanıdığı için tabanında delik açıldı diye ayakkabısını çöpe atmaz. Bunların biriyle tavla oynayıp öbürüyle “Messi ya da Ronaldo” tartışması yapabilir bütün bu iletişim muhtemelen İngilizce kanalından yürüyecektir.

Ama şimdi Amsterdam (ve Hollanda) bu “heterojenleşme” karşısında birtakım tepkiler göstermeye başladı. Bu tepkiler, klasik ırkçılık durumunda bekleneceği gibi “renk”ten çok, “din”le ilgili gibi görünüyor. Daha “kibar” olması için “din” değil “kültür” farkından söz ediliyor.

Kadim dostum Mient Jan Fabre ile yemek yerken, bu tür özünde ırkçı damarların öyle pek de iki günlük gelişmeler olmadığını söyledi. İkinci Dünya Savaşı’na doğru, Almanya’dan kaçan çok sayıda Yahudi’nin gelmesi karşısında, patenti Makedonya’da diye bildiğim “Hollanda Hollandalılar’dır” (“Holland for the Duch”) sloganını burada da bulanlar olmuş. Bu slogan şimdiki faşizan partilerin de cephaneliğinde duruyor.

Nazi işgalinde en büyük sayıda (ya da “oran”da) Yahudi kurban buradan çıkmış. Mient Jan bunun sorumluluğunu Kral ailesinin ve hükümetin ülkeyi terk etmesinde buluyor. “Danimarka’da Kral kaldı, hiçbir Yahudi teslim edilmedi,” diyor. Karar vermesi güç bir konu.

Avrupa’nın son yıllardaki gidişi gidiş değil; kendi ürettiği iyiliği yiyen bir masal canavarını andırmaya başladı.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums