- 17.06.2017 00:00
Bakın ne diyor CHP: "Laik yargının tasfiyesinin demokrasiyi güçlendireceğine inanan liberaller, liberal solcular ve hatta bazı sosyalistler, 'Yetmez, ama evet' sloganı eşliğinde siyasal İslamcı AKP-Cemaat Koalisyonunun değirmenine su taşımayı halka 'demokratlık' olarak yutturmaya kalkıştılar"…
CHP'nin yakın geçmişe bakışı bu!!.. Görüyorsunuz, bu cephede bir milim bile ilerleme yok! CHP, Beyaztürk paradigmalardan bir türlü kendini kurtaramıyor...
Bence bu "kontrollü darbe" söylemi de tamamen demagojidir! Diyelim ki darbenin olacağı önceden kesin olarak haber alınmıştı, yani darbe biliniyordu, ama bu girişim daha başlamadan önlenmedi!.. Bir kere bu tamamen polisiye bir durumdur. Çok basit! Eğer durum gerçekten bu ise, o zaman darbecilerin harekete geçmesi bekleniyor ki, darbe örgütlenmesi bütün açıklığıyla ortaya çıksın, daha sonra kimse kıvırtamasın! Çünkü, eğer olay yarım kalırsa, gerisinin ne zaman geleceği belli olmayacağından bu durumda Türkiye güven içinde olamayacaktı... Yani eğer darbe biliniyordu da sırf onu tamamen yok etmek amacıyla iyice açığa çıkması beklendiyse bu klasik bir polis mantığıdır ve kimse de bu nedenle hükümeti ve MİT’i suçlayamaz... Hükümet, MİT bu konuda akıllı davranmıştır der geçersiniz...
Ama hükümetin, daha sonra, bu girişimi başka amaçlar için-mesela Referandum sürecinde - kullanması ayrı bir konudur ve bu doğru olmamıştır. Asıl üzerinde yoğunlaşılması gereken konu budur bence; ve tabi bir de, darbeden sonra önüne gelenin tutuklanmasıyla sonuçlanan ülkede estirilen karşı terör ortamıdır…
Denebilir ki, „Peki ama, darbeye karşı sivillerin sokağa çağırılması ve 200 küsur insanın ölmesi nedir, bunu nasıl değerlendireceğiz“? ( „Bu rakama sadece 200 küsur insanın ölümü demek büyük haksızlık olur; bunlarla birlikte o insanların kardeşleri, eşleri, çocukları, sevgilileri, arkadaşları, anne ve babaları da yaşayan ölüye dönmüşlerdir“…)
Bakın size bir anıyı anlatayım:
Yıl 1970. Ankara'da gençlik caddesinde bizim Dev-Gençli çocukların bir evi vardı ve bu evin adresi daha sonraki bir tutuklanmada benim üzerimde yakalanmıştı... Aradan birkaç yıl geçti... Ben tekrar yakalandım ve hapisaneden kaçmak istedim. Ziyaretçilerim aracılığıyla dışardaki arkadaşlara haber göndererek bana bir adres göndermelerini söyledim. Neyse bir adres geldi. Ben de kaçınca direkt olarak bu adrese gittim. Ama bir de ne göreyim, burası daha önce benim üzerimde yakalanan adres değil mi!? Tabi, hemen burayı boşaltın dedim ve ben de başka bir yere gittim...
Gene aradan zaman geçti... Mahirler hapisten kaçtıktan sonra Ankara'ya gidişlerinde oradaki arkadaşlar onları gene bu eve, adresini polisin bildiği ve benim burayı boşaltın dediğim eve götürüyorlar. Dikkat edin, Mahirler hapisten kaçtıktan sonra Ankara’ya gidişlerinde bu evde kalıyorlar (bunlar hep Mahkeme kayıtlarında var) ve bu eve ne baskın oluyor ne birşey!! Nitekim de Mahirler bu evde YAKALANMADILAR!..
Ben bunu, bu olayı öğrenince, zaten „bu hareket kontrollü“ falan deyip duruyordum, tuttum, Askeri Mahkemede bunu anlattım ve „istenilseydi Mahirler canlı olarak yakalanabilirlerdi; hatta istenilseydi bizim hepimiz yakalanırdık ve bu kadar insan da ölmemiş olurdu diye bas bas bağırdım. Ama kimseden tık çıkmadı!.. Nedir bu şimdi?.. Bu olay bir gerçek, ama böyle davrandılar diye -o zaman benim yaptığım gibi-bu noktada polisi suçlayabilir misiniz? Adamlar kendi işlerini yapıyorlar. Hata bizde, gitmeseydik o eve!..
Bir nokta daha: Eğer hükümet ve MİT bu darbeyi önceden haber aldılarsa, darbenin sadece Fetö cülerin işi olmadığını, bunun içinde öteki darbeci unsurların da bulunduğunu biliyor olmaları gerekir... Bu durumda Erdoğan ne yapabilirdi? Kimin hangi oranda darbeye katıldığının belli olmadığı bir ortamda, eğer darbe başladıktan sonra halkı sokağa inmeye çağırmasaydı da sadece devlet güçlerine dayanarak darbeyi önlemeye çalışsaydı ne ölçüde başarılı olacaklarının garantisi yoktu ki!.. Bu nedenle bence Erdoğanın yapabileceği başka birşey kalmıyordu. Halkı sokağa çağırmakla kendileri için de riskli, ama doğru olanı yapmışlardır... Bu durumda ölenlerse demokrasi şehididir. Düşünün, bundan sonra kim darbe yapmaya cesaret ederse artık halkın karşı çıkacağını da hesap etmesi gerekir. Bu bir kazanımdır... Ya bir de darbe başarılı olsaydı neler olurdu ülkede?.. İşte o zaman Türkiye İran'a dönmez miydi?.. Humeyni gibi gelir otururdu Fethullah ve de ayıkla pirincin taşını...
Ha, ama AK Parti’nin hiç mi suçu yok, var elbette. Olaydan sonra ülkede bir karşı terör ortamının yaratılmasına neden olarak önüne gelenin Fetö’ cü diye içeri alınmasına yol açtılar. KHK ler amaçlarının dışında da kullanılmaya başlandı vb. Yani, halkın darbeye karşı direnişini kendi amaçları için de kullandılar...
Hepsi bir yana bugünkü şu olaya, Enis Berberoğlu’nun tutuklanması olayına bakın. Kimse, “e bunu mahkemeler, hakimler yapıyor, AK Parti’nin ne alakası var” demesin. Ülkede yaratılan ortamın ürünü değil midir bütün bunlar?..
Bakın bu yapılanlarla süreç Ergenekon sürecine döndürülüyor, eğer bu sürecin sonunda birgün Ergenekoncular gibi Fetö’ cüler de serbest kalırsa bunu sorumlusu bugünkü yanlış politikaların uygulayıcıları olacaktır... Haklı olmak yetmiyor, haklı kalabilmek de gerekir... Ama, ne yazık ki AK parti bu haklı kalabilme ruhunu kaybetti... Devleti ele geçirirken Devlet de onu ele geçirdi... CHP’ninki ise hikayedir!..
Yorum Yap