- 14.05.2016 00:00
Son günlerde hep “biad”dan- bireyin kendi iradesini tek bir kişiye teslim etmesi olayından- ve “biad kültüründen” bahsediyoruz (sadece Türkler için geçerli olan birşey değil bu, aynı kültürün Kürtlerde de bulunduğunun altını çizelim!... )
Nedir bu olayın- biad kültürünün- kökenleri, hiç düşündünüz mü bunu? Neden bir Almanya’da veya İngiltere’de böyle bir şeye rastlanmaz da bizde olur böyle şeyler?... (bu konuda çok yazdım, isteyen daha önceki çalışmalara dönebilir...)
İşin özü, ilkel komünal toplum kökenli “konar göçer” toplum geleneğine- kültürüne ve yapısına dayanıyor aslında! Aşiret yöneticisi-aşiret üyeleri ilişkisine (geleneğine, anlayışına) dayanıyor... Buradaki, eşitlikçilik temelinden kaynaklanan demokratik saygı ve bağlılık duygusunun, daha sonra sınıflı toplum haline gelince “biad” şeklini almasından kaynaklanıyor...
İlkel komünal toplumdan çıkma konar göçer aşiret toplumunda henüz daha bugün bizim anladığımız şekilde bir bireyin bile bulunmadığını unutmayalım. O zamanki yapının “bireyi” ancak aşireti-yani toplumu-varsa var olan basit bir “sistem elementi” konumundadır... Aşiret şefiyle aşiret üyeleri arasında sınıfsal anlamda bir çıkar çatışması olmadığı gibi, aşireti ilgilendiren önemli kararlar da zaten aşiret meclislerinde-bizde Toy-hep bir arada yapılan demokratik tartışmalar sonunda alınmaktadır... Toy’dan bir kere karar çıkınca da artık ondan sonra bu kararı uygulamakla yükümlü aşiret şefi ne derse o olurdu... (Dikkat ederseniz, burada söz konusu olan, daha sonra “biad” adını alan bireyin iradesini şefe-tek bir kişiye-teslim etmesi olayından farklı bir şeydir...)
İlkel komünal toplum kalıntısı toplum yavaş yavaş kendi içinde sınıflaşmaya başlayınca o zaman farklı çıkar grupları olarak “aşiret şefi ve etrafındakilerle”- "diğerleri" olmak üzere iki sosyal sınıf da şekillenmeye başlar...
Öte yandan, bu toplum -bizde olduğu gibi-fetih yoluyla Devletleşmeye başlayarak sınıflı bir toplum haline geldikçe, bir yandan eski aşiret şefi Sultan haline gelirken, diğer yandan da, Devletin bürokrasisini oluşturan kadroların hep devşirmelerden oluştuğunu görürüz. Neden mi? (dikkat ederseniz buradaki devlet kavramını hep büyük harflerle yazıyorum. Çünkü bu Devlet Batı’daki devletten başka bir Devlettir!!...)
Çünkü, fetihleri yapan ve Devleti kuran kadrolar hep EŞİT aşiret üyeleri idiler. Bu insanlardan bir kısmını diğerleri üzerinde bir otorite olan Devletin bürokratları haline getirmek mümkün değildi!...
Evet, büyük bir devrimdi bu. Sınıfsız toplumdan sınıflı topluma geçilmiş oluyordu... Gerçi bu geçiş Batı’dakinden farklı biçimlerde oluyordu ama olsun, gene de sınıflılaşma anlamında işin özü aynı idi!... Batı’daki “feodal sınıf” ve “serflerin” yerini bizde “Devlet sınıfı” ve “Reaya”- diğer halk kitleleri alıyordu o kadar!... Devşirme Devlet kadroları yaratma geleneği işte bizdeki bu maddi bölünmeyi ayakta tutacak bir formül olarak ortaya çıktı!...
Bu aşiret-ve aşiretten Devlet haline gelen tarihsel devrimci fetihçi yapı- Batı’daki feodal sistem gibi kendini üreterek varolmaya dayanmadığı için- sınıflaşmayla birlikte yapı değiştiği halde üretim ilişkileri değişmediği için- eski aşiretin sınıfsız toplum gelenekleri- kültürü kolay kolay değişmiyor, o eski kültür sanki taşlaşmış gibi kalarak şimdi artık sınıflı toplum haline gelen yeni topluma uyarlanmaya çalışılıyordu...
İşte, bizde eski sınıfsız toplum şefinin Sultan haline gelmesinin özü-öyküsü budur. Eskiden, aşiret üyeleri, aralarında çıkar çelişkisi olmadığı için aşiret beyiyle çatışma-sınıf mücadelesi- içine girmezler, bütün bir aşireti temsil ettiği için ona saygı duyarlardı, bu anlamda bir uyum vardı aralarında. Şimdi ise, toplum sınıflılaşınca bu uyum kaybolur. Onun yerini arkasında Devlet gücü olan BİAD ; ve de tabi isyan alır!... Başta devşirmeler olmak üzere biad eden Devlet sınıfı katmanları ve bütün bu olup bitenleri bir türlü hazmedemedikleri için bunlara karşı sürekli mücadele halinde olan geniş halk kitleleri. Alın o Osmanlı tarihini, Devlete karşı isyan ve ayaklanma olayına raslamadığınız tek bir sayfa bile bulamazsınız... “Alevi isyanları” şeklinde ortaya çıkan isyanlardan “Türkmen boylarının isyanlarına”, “Celali İsyanlarından” “zındıklar ve mülhidlerin”-yani sufi grupların-isyanlarına kadar bunların hepsi sistemin yapısındaki çelişkiden kaynaklanmaktadır. Ve gene dikkat edin, her seferinde mutlaka bir mehdi yaratılır ve onun önderliğinde yürütülür bu isyanlar!... Neden? Çünkü, “Tanrının yeryüzündeki gölgesi” olan bir Devlete karşı gene ancak Tanrı tarafından gönderilen bir mehdinin önderliğinde mücadele edilebilirdi de ondan!...
İşte, ölü kuşaklardan bize kalan “geleneklerimiz-kültürümüz” dediğimiz o habis ruhun, o mirasın özü budur!... Zamanında stratejik zihniyetimizin kaynağı olan ve bizi daha ilerilere götüren bu tarihsel devrimci ruh hali-bu kültür, Devletleşerek sınıflı toplum haline gelince daha da ilerleyebilmemiz için bir ayak bağı haline dönüşecektir...
Peki çözümü nedir bu işin?
Çözüm, bir zinniyet değişimi olayıyla ilişkilidir ki, bunun da yolu Kapitalizmin gelişmesinin önündeki bütün o antika Devletçi kalıntıların temizlenmesinden, eski antika Devletçi kültürün-geleneklerin yerine KAPİTALİST KÜLTÜRÜN ve onun şekillendirdiği yeni bir üst yapının inşa edilmesinden geçiyor. Bu durumda artık esas olan Devlet değil BİREY olacağı için, devlet, özgür bireylerin oluşturduğu bir sistem haline dönüşeceği için, BİAD olayının maddi temeli de kalmaz...
Peki bugün Türkiye neresinde bu sürecin?
Evet doğru, Türkiye'de de artık gelişmiş bir kapitalizm var. Ama buna paralel olarak henüz daha kapitalist kültürü-bilgi temelini- esas alan bir yeniden yapılanmaya gidilemedi (bilinç daima geriden gelir)... Sözü edilen “yeni Türkiye” ve yeni anayasa olayının diyalektiği budur....
İşte Türkiye şimdi tam bu geçiş aralığında bulunuyor. Eski yapı kendi içinden yarattığı- özünde gene Devletçi olan- REAKSİYON tarafından devrildi-tersine çevrildi, eski düzen altüst oldu; ama henüz daha yeni bir sistem yapılandırılamadı. Bu geçiş aralığında eski Devlet anlayışının özünü oluşturan "Tanrının yeryüzündeki gölgesi olma” durumu, onu alaşağı eden insiyatifi de gene Tanrısal bir güç - mehdi - yaratmaya yöneltti... Çünkü, “Tanrının yeryüzündeki gölgesi olan” bir Devlet ancak gene Tanrısal bir insiyatifle-mehdi- yenilgiye uğratılarak ele geçirilebilirdi!... Yani, mehdiyi yaratarak ona BİAD'I öngören anlayış eski sistemin içinde gelişen (Devlete karşı) reaksiyondur. Kemalist statükoya-Devlete karşı aşağıdan yukarıya reaksiyona dayanan halk hareketi “Tanrının yeryüzündeki gölgesi olan Devlete” karşı gene “Tanrı tarafından gönderilen” (“göklerden gelen karar” nedir?) bir MEHDİ yaratarak cevap vermektedir... Olay budur...
Buraya kadar olan süreç devrimin birinci aşamasının özünü-diyalektiğini oluşturuyor-du- Bundan sonra olacak olanlar ise, Beyaz-Siyah etkileşiminin sentezi olarak ortaya çıkacak, küreselleşme dönemine özgü çok kültürlü yeni kapitalist toplumun ürünü MELEZ insanların yeni Türkiyesini yaratmaya-inşa etmeye yönelik olacaktır...
Yorum Yap