- 15.01.2016 00:00
Bu bir çapul siyaseti. Fırsat düştükçe düşman bölgeye girip, ortalığı yakıp yıkıp, yağmalayıp geri çekiliyorsunuz.
Tutuklatıp içeri atıyorsunuz, mallarına el koyuyorsunuz, işinden edip, aç bırakıyorsunuz, itibarını yok ediyorsunuz. Ortaya bir sürü sahipsiz mal, boş makamlar, kolayca hükmedeceğiniz görevler, bomboş gazete köşeleri çıkıyor. Salladıkça dökülüyor, armut pişiyor ve bir sürü adam ağzı açık bekliyor.
Hepsi birbiriyle uyumlu değil mi? Bombalar patlıyor, ölüm haberleri hiç kesilmiyor, cumhurbaşkanı akademisyenlere ayar veriyor, hemen kanlı duş-banyo-kese desteği geliyor, yandaş havuzu köpekbalığı okyanusuna dönüyor, polemikler bile kötü yola düşüyor, sis karanlık her yana çöküyor. Neden bu tabloya bir iktidar tekniği olarak bakmıyoruz? Devleti yöneten akıl istemese bu kadar kanlı, gürültülü, kutuplaşmış, kişisel hesapların devşirildiği "pespaye" bir siyaset sahnesi ortaya çıkar mı? Dikkatinizi çekelim: Pespayelik, iktidarla muhalefet arasındaki iletişim ve ilişkilerde değil, iktidar şemsiyesinin gölgesinde kardan-yağmurdan-güneşten korunarak meslek icra edenler arasında. Öyleyse bir sebebi, mantığı ve amacı olmalı.
Gezi olayları, 2002'den beri geniş bir koalisyona ve uzlaşmaya dayanarak süren AK Parti iktidarının sona erişinin ve Erdoğan'ın kişisel iktidarının başlamasının dönüm noktası oldu. Erdoğan krizi bir fırsata dönüştürdü, toplumu kendisini bir kutba yerleştirerek keskin bir şekilde düşman kamplara ayırdı. Gezi'nin "çapulcular"ı, sonrasının "paralelciler"i veya bugünün "karanlık-cahil sürüsü akademisyenleri" bu kutuplaştırma siyasetinin sembolleri. Bu siyaset fırsatçı çapul taktiğine dayanıyor. Sultanahmet'te IŞİD bombası patlıyor, ortalık toz-dumanken toplumdan yükselen öfke hemen 1200 akademisyenin bilimsel yeterlilikleri, devlete sadakatleri ve aydın nitelikleri üzerine bir çapula dönüşüyor. Burada önemli olanın, bir düşman yaratma ve gündemi bu düşmanlar üzerinden çoğunluğun desteğini tazeleme fırsatına dönüştürme siyaseti olduğunu gözden kaçırmayın. Şayet 1200 imzalı bildiri olmasaydı, muhtemelen paralel edebiyatından aşırma bir unsurla boşluk yine doldurulacaktı.
Çapul siyaseti, çoğunluk desteğini tazeleme ve arttırma hesabına dayanıyor. Hainlerin, düşmanların, işbirlikçilerin tespiti için sadece sayıca azınlıkta olmaları yetiyor. Böylece toplum kutuplaşıyor, birbirinden nefret ediyor, düşmanlık arttıkça olağanüstü savaş şartlarının liderliğine verilen koşulsuz tam destek devreye giriyor.
Sosyal medya, düşman taraflar arasındaki çarpık iletişimle çok zengin bir laboratuvar işlevi görüyor. İktidardan yana olmak, çoğunluğun mensubu olmak, gücün safında yer tutmak öyle bir üstünlük sağlıyor ki bütün bilgi, görgü ve edeb açığı bir çırpıda ortadan kalkıyor. Cehaletin övünülecek bir vasıf olduğunu ispatlamaya girişiyorlar. İktidardan yana olmanın tek başına haklı olmaya yettiğini öne sürüyorlar. "Koskoca devlet, koskoca lider hiç hata yapar mı?" Geriye muhalif olanlara sadece küfür etmek kalıyor. O kadar ki, iki galiz küfrü yan yana getirirken bile üstesinden gelinemeyen Türkçe hatalarını iktidar gücü örtmüş sayılıyor.
İktidar medyasındaki yaprak dökümü, doğrudan bu çapul siyasetinin eseri. Bir "yandaş" yazar, kendi köşesinde muhalefeti müstehcen ve muzır elfazla susturmak, sağa sola devlet adına ayar vermek, iktidara "keramet buyurdunuz" demekle mükellef iken kendine has bir fikir beyan etmesini hele hele eleştiride bulunmasını nasıl beklersiniz? Gülay Göktürk olayı eleştiri yasağının iktidara akıl verenleri de kapsadığını göstermedi mi? Machiavelli, danışmanların hükümdarın seçimi olduğunu, marifetin güç sahibinde bulunduğunu özenle boşuna vurgulamaz.
Çapulu sürdürebilmek için iktidar alanını daraltmak, düşman sahayı genişletmek gerekiyor. Bürokratı, siyasetçisi, işadamı, gazetecisi, yeraltı dünyası bu dar alanda daha yukarı tırmanmak ve kazandan düşmemek için birbirinin ayağını kaydırmaya başlıyor. Ganimet paylaşımı gümbür gümbür iktidar içi rekabete dönüşüyor. Medya sadece görünen yüzü; ya iş dünyası, bürokrasi ve siyaset sahnesinde olanlar.
Peki sonuç? İktidarın davetiye çıkarttığı başkanlık sistemi tartışmasının düzeyi, Gülay Göktürk'ün başını yiyince geriye sadece "pespayelik" kaldı. Bu pespayelikten "başkanlık sistemi" çıkartmak için daha fazla siyasî çapul gerekiyor. Soru: Bu çapul nereye kadar sürdürülebilir?
Yorum Yap