- 29.12.2015 00:00
Çok inandırıcı değil; çünkü DTK'nın “hendek savaşları” eşliğinde ilan ettiği “demokratik özerklik”in orijinal bir tarafı yok.
Ciddiye almadan önce sık sık özerklik ilanı yapıldığını hatırlamamız gerekiyor. 14 Temmuz 2011'de Aysel Tuğluk, yine DTK adına yine Diyarbakır'da aynı topluluğun önünde özerklik ilanı bildirgesini okumuştu. Ateşkes dönemini sona erdiren Silvan saldırısı ile aynı saatlere tesadüf etmesi silahlı ve sivil kanat arasındaki koordinasyona dair spekülasyonlara sebep olmuştu. Bu sefer halen devam eden kanlı çatışmaların eşliğinde ilan edilmesi, sadece daha bariz ve açık bir ilişkiyi gösteriyor.
İdeojik jargonundan, soyut Marksist aforizmalarından arındırılırsa, DTK'nın “özerklik ilanı”ndan geriye “federal Türkiye” talebi kalıyor. Mümkün mü? İmkânsız. İktidarın resmî sözcüsü olan Sabah'ın haberi, karşılığın tam tersine yerel yönetimlerin yetkilerinin geri alınarak verileceğini gösteriyor. Gerçekçi olmak lâzım. Türkiye'nin federal bir sisteme geçmesi için, I. Dünya Savaşı gibi mağlup çıktığı bir savaştan sonra bu sistem dışarıdan zorla dayatılmalı, iktidar ise çaresiz boyun eğmeli. Üstelik bu sefer mümkün olabilmesi için, Türkiye'nin tam bir diktatörlüğe dönüşmesi şartı da var. Halka hesap veren bir iktidar, istese bile böyle bir duruma müsaade edemez.
Objektif şartların zorladığı imkânsızlığı en iyi ölçüp-tartacak olanlar Kürt siyasetçilerdir. Öyleyse bu bir özerklik ilanı veya federalizm talebi değil, sivil kanadın da savaşa katılmasının ilanından ibaret. DTK'nın pazar günü Diyarbakır'da ilan ettiği özerklik, temmuz ayında Bese Hozat'ın ilan ettiğinden ve seçim yüzünden bir ay ara verilen, akabinde, Güneydoğu şehirlerinde ayrı ayrı tekrar ilan edilen özerkliğe sahip çıkılmasından ibaret. Zaten DTK'nın kendisi de bir şeyi ilk defa ilan ettiklerini iddia etmiyor, var olana sahip çıktıklarını söylüyor.
Tekrar vurgulayalım. Demokratik özerklik, özel bir jargonla federal sisteme komünalist bir renk vermeye çalışmaktan ibaret. Sistemin kendisi değil ama jargonu Öcalan'a ait. 2007'de KCK bu sistemi sözleşmesine dahil etmişti. Ne istendiğini anlamak için kavramları kazıyıp altına bakmak lâzım. Rahmetli Ecevit'in eski Yugoslavya'dan alıp parti programına koyduğu “özyönetim”in de bu yüzden, PKK dilinde özel bir anlamı yok. İçinde dış politika ve savunmaya dair bir talep yer almadığına göre önerilen sistem konfederal değil, federal bir sistem. Yargı, vergi toplama, özerk asayiş birlikleri Barış Süreci'nde fiilen uygulandı ve geliştirildi; sadece fiilî durumun resmî ve meşrû hale getirilmesi talep ediliyor. Halk meclisleri aracılığıyla iktidar talep ederek, taktik olarak Lenin'in “bütün iktidar sovyetlere” modeli bir devrim tekniği olarak uygulanıyor.
“DTK, bütün sivil siyasetçileri de dahil ederek bu özerklik ilanını neden tekrarladı?” sorusuna dönelim.
HDP siyaseti, “özerklik ilanı” ile değil, PKK'nın kent savaşına sahip çıkarak kendisini genel Türkiye siyasetinden kopartmış oldu. İnisiyatif HDP'de değil PKK'da; HDP kendisine verilen rolü oynuyor. Silahla ilan edilen özerkliğe sahip çıkarak PKK'nın sivil halkı güvenlik güçleri ile karşı karşıya getirme taktiğine destek vermiş oluyor. Geride özerk-sivil Kürt siyaseti kalmadığı ortaya çıkıyor. Açıklanan bildirge PKK'nın kent savaşının başarısız olduğunu, bu sivil desteği harekete geçirip kaybını azaltmaya çalıştığını gösteriyor. Çelişki hem bu silahlı kalkışmaya bütünüyle sahip çıkıp hem de müzakere talebinde bulunmakla belirginleşiyor. Bildirgede hendek savaşını yürüten PKK'ya yönelik hiçbir çağrı yer almıyor. Üstelik bir “destek” değil “sahiplenme” söz konusu.
Mesele özerklik değil, Suriye'de Rojawa meselesi. HDP, Fırat'ın batısında büyük güçler arasındaki çatışmalar yüzünden çıkacak fırsatlara hazırlık olarak, bir duygusal kopuşun zeminini hazırlıyor.
Federal Türkiye, Kürt siyaseti için imkânsız bir ütopya. Niyetin gerçek bir özerklik talebi olmadığı, üzüm yemekten ziyade bağcıya gözlerini diktikleri anlaşılıyor.
Yorum Yap