- 26.06.2015 00:00
Kişiselleşmiş iktidarı, yani otokrasiyi bir taşkına benzetirsek, sular çekilince devlet adını verdiğimiz gayrışahsî egemen güç yeniden görünür hale geliyor.
Devlet, kuralları, bu kurallara göre düzenli işleyişi, gelenekleri ve tabii sürekliliği olan bir cihaz. Bizzat bizde olan yetkilerin bazılarını ona devrettiğimiz için, yani kullandığı bütün yetkileri bizden aldığı için meşrû bir güç olarak ona itaat ediyoruz. Biri kalkıp, bu yetkileri zimmetine geçirip "devlet benim" dediği zaman her şey alt-üst oluyor. Her alanı belirleyen hukuk ortadan kalkınca devlet devletlikten çıkıyor ve her birimiz keyfî iktidarın kaprislerine mahkûm oluyoruz. Tehlike geçti; düzenli devlet, kuralları, refleksleri ve gelenekleriyle avdet etmiş durumda. Koalisyon mu? Varlığını borçlu olduğu anayasaya göre çalışacak devletin geri dönüşünü çabuklaştıracağı ve otokrasinin geride bıraktığı tortuları hızla temizleyeceği için daha etkili ve faydalı. Keyfiliğin yerine geçmek için bekleyen hem hukuk, hem de akıl düzenli devleti taşıyan iki sütun halinde önümüzde duran yüklerin tamamını sırtlamaya hazır. Diğer alanları da hizaya sokacak olan ekonomi, bugün daha fazla umut vaat etmiyor mu?
Bir zamanlar devlet düşmanı olanların "devlet artık benim" demeleri ve bize dönüp "devlete nasıl karşı çıkarsınız" diye yüksek perdeden ayar çekmeleri gerilerde kaldı. Hukuk tanımamak gerçekte elinde tuttuğu devleti tanımamaktı; "ben kanunları çiğneyerek bugünlere geldim" veya "anayasayı tanımıyorum" diyenlerin devleti, herkesi hizaya çekecek bir sopadan ibaretti ve ülke böyle yönetilemezdi. Koalisyon mu kurup işleteceksiniz? Anayasaya ve demokratik usullere uymanız lâzım; o zaman buyrun herkes için düzenli ve akıllı devlet.
80 öncesi talebe evlerinde kaçak elektrik kullanmak yaygındı. Sayaca giriş fazlarını ters çevirip prizlerin nötr hattını su borusuna bağlayıp topraklayınca ısınmayı da yemek pişirmeyi de bedava elektrikle sağlamak mümkündü. Biz bu sistematik suçu talebeliğin sefaletine bağlayıp meşrulaştırırken İslâmcılar "kâfir devletin elektiriğini bedava tüketmenin helâl olduğu" fetvasına dayanırlardı. 80'li yıllarda "Türkiye daru'l küfürdür" tezi, devlet konusunda İslâmcılığın temel düsturuna dönüştü. Cuma namazları boşlanırken kamuya ait her şey "ganimet" sayıldı. "Devlete nasıl karşı çıkarsınız" diyenlerin, vaktiyle "kâfir devlet" lâfını çok edenler arasından çıkmasını garip karşılamak yerine yolsuzluk iddialarının arkasına yerleştirdiğiniz zaman geride garip karşılayacak bir şey kalmıyor.
Yolsuzluk-hırsızlık soruşturmaları ile açığa çıkan devletteki çürüme buzdağının sadece görünen kısmı. Devlet rantının dar kadro "ehl ü hal ü akd"e aktarıldığı otokratik düzen diğer bütün alanlardaki yozlaşmayı açıklamak için yeterli. İslâmcı birikim, bu yolsuzluklara şer'î kılıf uydururken son meteliğine kadar kendini tüketti. Gizli-kapaklı alınan biatler, devletin tepesinde bu biatlere göre yeninden oluşturulan hiyerarşi ülke yönetiminde aklı da hukuku da iptal etti. "Han-ı yağma" devlette sürekli bir düzene dönüşünce başka ne olabilirdi? Yargı mensuplarının iddialarında devletin istihbarat biriminin bir suç örgütü şeklinde yer alması yenilir-yutulur şey mi?
Barış sürecine ve Suriye iç savaşına işte böyle bir devlet düzeneği içinde vaziyet edildi; çünkü meşruiyet görünmeyen bir yerde inşa edilmişti. Kayıplarımızın, inisiyatif eksikliğinin ve oyuncu iken seyirci durumuna gelmemizin sebebi doğrudan düzenli devlet kurallarının dışında gerçekleşen operasyonlar. Hepsinin hesabı verilmeli, yoksa Türkiye kaybettiği itibarı da inisiyatifi de yeniden kazanamaz. Tecrübe ederek düzenli devlet reflekslerinin dışında operasyon yürütmenin maliyetini öğrendik.
Devlet dediğimiz kutsal bir varlık değil. Haklılığını ve otoritesini sorun çözme yeteneğinden, ülkenin hukukunu koruma becerisinden alıyor. Bu becerinin yerini alan stratejik akıl iddiası bütün unsurları ve operasyonları ile çökmüş vaziyette. Tek çare, düzenli devlet normlarına geri dönmek. Ne kadar güçlü görünürse görünsün kişilere değil kuralları takip ederseniz hem önünüzü daha berrak görürsünüz hem de hukuka sahip çıkmış olursunuz. Yeniden ezberleyelim: Devlet bir şahs-ı manevîdir, bir şahıs değil.
Yorum Yap