Ortadoğu, Siyasal İslam ve değişen dış politika (1)

  • 10.07.2016 00:00

 Literatüre Arap Baharı olarak giren Arap isyanları, Müslüman Kardeşlerin (İhvan-ı Müslimin) altın çağı olarak nitelendi. 2011'de Kuzey Afrika'da başlayıp Ortadoğu'ya yayılan sokak hareketleri sürecinde Tunus, Libya ve Mısır'da diktatörler devrilmiş, Ürdün, Yemen, Umman ve Kuveyt'te hükümetler yenilenmişti. Müslüman Kardeşler, o zamana kadar yasaklı olduğu ülkelerdeki iktidar değişimlerinden yararlanarak seçimlere girmiş ve ya iktidara gelmiş ya da iktidar için en güçlü aday konumuna yükselmişti. Bu nedenle Arap Baharı'na 'İhvan Baharı' diyenler de oldu.


Müslüman Kardeşler'in hızlı yükselişi uzun sürmedi; Arap Baharı'nın Suriye'ye takılmasıyla beraber önce duraklama, ardından yükseliş kadar hızlı bir çöküş süreci başladı. Bunda kuşkusuz, ABD'nin 2013 yılında Suriye'de dış politikasını değiştirmesi ve paralelinde Orta Doğu politikasında revizyona gitmesinin payı büyüktü. ABD dönüş yapınca, Türkiye hariç tüm NATO üyesi ülkeleri de dönüverdi. Politikalar değişince medyanın söylemi de değişti, Müslüman Kardeşler'e yönelik yoğun bir karşıt kampanya başladı. Müslüman Kardeşler yıldızı gereğinden fazla parlatılmış ve korumasız vaziyette, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'dan destek bulan eski rejimlerin başlattığı karşıdevrim süreciyle baş başa kaldı.

Mısır'da sonuç darbeydi; Libya'da biri Tobruk'ta, biri Trablus'ta olmak üzere ortaya iki ayrı hükümet ortaya çıktı ve Suriye'de iç savaş başladı. Müslüman Kardeşler, sadece darbenin yaşandığı pek çok ülkede yasaklandı ve terör örgütü ilan edildi. Raşid Gannuşi önderliğindeki Nahda Hareketi'nin yükseliş yaşadığı Tunus'ta ise iktidar paylaşıldı, devrik diktatör Zeynel Abidin bin Ali döneminin önemli ismi Beji Caid Essibsi Cumhurbaşkanı oldu.

Özetle Arap Baharı Müslüman Kardeşler için erken doğum şartlarının oluşturulduğu bir dönem oldu. Bebek yaşamadı.

Müslüman Kardeşler son altı yıl içinde hızlı yükseliş, ani duraklama ve hızlı çöküş sürecini yaşarken, Siyasal İslam da bir ideoloji, bir politika yapma biçimi olarak aynı akıbete uğradı. Müslümanların Müslüman kimlikleriyle sosyal ve siyasal alanda boy göstermesi, politika yapması önce meşru bir hak olarak öne çıkarıldı; sonra eleştirilmeye, derken taşlanmaya başlandı.

Kuşkusuz, İslam dünyasının geçirdiği bu kritik altı yılın kilit ülkesi Türkiye'ydi. Arap Baharıyla Türkiye de önce olumlu manada öne çıkarıldı; 'model ülke' olarak parlatıldı. Vurma zamanı geldiğinde de işe Türkiye'den başlandı, zira önce 'model' parçalanmalıydı. Mısır darbesinden bir ay önce yaşanan Gezi olayları, coğrafyaya yayılacak olan 'seküler darbe' sürecinin ilk parçasıydı. Oysa Ak Parti hareketi kendini hiçbir zaman 'Siyasal İslamcı' bir parti olarak tanımlamamıştı. Hatta hareketin lideri Erdoğan, Hüsnü Mübarek'in devrilmesinin ardından yeni bir anayasa hazırlığı içinde olan Mısır'a 2011 yılında yaptığı seyahatte 'seküler' bir anayasa çağrısı yapmıştı. Erdoğan “Sekülarizmden endişe etmeyin. Umarım Mısır seküler bir devlet olur. Seküler bir devlet bütün dinlere saygı gösterir” diyerek, Siyasal İslam'ın parlatıldığı bir dönemde, popüler söylemin aksine bir görüş dile getirmiş ve bu nedenle İslam dünyasından gelen bazı eleştirilere de maruz kalmıştı. Buna rağmen, kendini 'muhafazakâr demokrat' olarak tanımlayan ve 'sekülarizm' taraftarı olan Ak Parti, 2013'te rüzgar tersine esmeye başladığı günden bugüne İslamcılık, Müslüman Kardeşler'in Türkiye kolu olmak ve hatta radikalleşme gibi türlü suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Bunun sebebi Türkiye'nin, ABD işaret fişeğini yakınca ateşe başlayan diğer Batılı ülkelerle aynı safta yer almaması, Suriye'de ve Ortadoğu'da politika değiştirmemesi, insani ve vicdani tutumunu 'dengeler uğruna' feda etmemesiydi. Bu duruş, Erdoğan'ın asıl hedef olmasının nedenlerinden biriydi.

Erdoğan üç yılda türlü çabalar sonucu bir türlü devrilemedi. Ancak diğer yandan Suriye'de kayıtsız kalınan iç savaş ve beraberinde getirdiği bölgesel istikrarsızlık, devlet dışı aktörlerin kontrolsüz yükselişine, terörün devreye girmesine, IŞİD gibi evrim geçirmiş terör örgütlerinin doğmasına ve büyümesine neden oldu. Müslüman Kardeşler silahlanmadı; ama Müslümanların siyaset alanında boy göstermesine karşı tahammülsüzlük, din üzerinden şiddet ve terör üretmek isteyen başka yapılara katalizör oldu. İşler çığırından çıktığında, İslamcılığı yok etmeye çalışan aklın, geri adım atmasını ve teröre karşı birliktelik çağrısı yaparken haksız yere yok etmeye çalıştıklarıyla sulhe gitmesini beklersiniz ama öyle olmadı. Erdoğan'ın 'üst akıl' olarak tabir ettiği yapı, terör kendisini de tehdit etmeye başlamasına rağmen vazgeçmedi.

Tunus'ta Gannuşi'nin iki ay önce 'Nahda Hareketi olarak Siyasal İslam'ı terk edeceklerini ve kendilerini 'Müslüman demokratlar' olarak niteleyeceklerini' açıklaması, bölgede yaşanacak politika değişikliklerine projeksiyon olması bakımından önemliydi. Gannuşi, kendi ülkesini düşünerek Tunus'un geleceği açısından doğru bir karar alıyordu ancak Müslüman Kardeşlerin ipinin çekildiği diğer ülkelere 'her koyun kendi bacağından asılır' mesajı veriyordu. Öte yandan Batı'nın hava harekatı tehditleri altında ulusal birlik hükümetinin kurulduğu Libya'da, hükümet güçlerinin IŞİD'e karşı Sirte'deki kuşatması devam ederken, geçtiğimiz günlerde Zintan'da Muammer Kaddafi'nin oğlu Seyfülislam'ın serbest bırakılışı da gösteriyor ki, teröre karşı gerçek savaş da, ve gerektiğinde rejim eskileriyle bile yapılabilecek sulh hamlesi de, gerekirse duruşlarından vazgeçecek olan Müslümanlardan geliyor.

Şüphesiz, bu politika değişikliklerinin arasında en çok dikkat çekeni Türkiye. Terör, mülteci meselesi, siyasal gerilim, ekonomi gibi pek çok birbirine bağlı konuyu çözme konusunda da yalnız kalan Türkiye, işler bu noktaya geldikten sonra elbette politika değiştirecekti. Tüm coğrafyaya, 'devletin mi milletin mi', 'milletin mi ümmet mi', 'ümmet mi bölgesel savaş mı' sorularının sorulduğu noktada Türkiye de elbette önceliklerini sıralayacaktı. Güvenlik politikaları değişirken dış politikanın değişmemesi mümkün değildi.

Lakin, değişimin gerekli olduğunu kabul etmekle beraber, “Buraya nasıl geldik” ve “Buradan nereye gideriz” sorularına cevap aramak gerekiyor. Nasipse Perşembe gününe...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums