Barış, siyasi zombiler ve siyasi kriminaller

  • 29.03.2013 00:00

 Barışın buradaki anlamı PKK ile devlet kuvvetleri arasındaki silahlı çatışmaların son bulması ve PKK’nın silah bırakmasından ibarettir. Siyasi zombilerle, muhakeme yürütürken, yazarken, konuşurken, tercih yaparken tarih bilincinden, süreklilik, tutarlılık  arz eden belli ahlakive entelektüel kriterlere sahip olmaktan uzak şahısları kastediyorum. Siyasi kriminallerle işkence, toplu cinayet, yargısız infaz, tecavüz, soykırım gibi insanlığa karşı işlenen ağır suçların faillerini kastediyorum. Türkçe “suçlu” kelimesi buna denk düşmüyor.

 

Siyasi zombilik hukuktan ve hürriyetten yoksun toplumlarda her zaman görülür. Rejimin dürüst ve açık bir değerlendirilmesinin mümkün olmadığı yahut bu işin çok riskli olduğu ülkelerde zombilik rejimle uzlaşmak ve ayakta kalmak için kullanılan bir stratejidir. Zombilik en asgarisinden yahut en masum haliyle hayatta kalmanın stratejisi olur.

 

Abdülhamit, İttihat Terakki ve Tek Parti Yönetimi dönemlerinde zombiler çok fazlaydı. Örneğin 1915’te ülkede bir soykırım suçunun işlendiğini bilen bir gazeteci, idareci, politikacı vb. yok muydu? Vardı şüphesiz, ancak kimse bunu dile getirmedi. Herkes zombiler gibi davranmayı tercih etti. Vicdanını, sağduyusunu, şuurunu yitirmiş bir toplum çıktı ortaya.

 

M. Kemal döneminin en ilginç zombisi M. Kemal tarafından Serbest Fırka’yı kurmakla görevlendirilen Fethi Okyar’dır. Bir muhalefet partisi kurmakla görevlendirilen Fethi Okyar büyük bir şaşkınlık içerisindeydi; müstakbel ikinci parti başkanıne yapacağını, ne söyleyeceğini bilmiyordu. Çünkü şuur sahibi bir insan olarak böyle bir rol üstlenmenin imkansız olduğunu biliyordu. Mantık bunu emrediyordu. Fethi Okyar sonuçta mantığı, bilimi, şuuru, şahsiyeti bir tarafa bırakarak mükemmel bir zombi oldu ve yalnızca M. Kemal tarafından kendisine söylenenleri yaptı. Geçmişi unuttu, şimdiki zamanı unuttu, geleceği unuttu. Mantığı unuttu, bilimi unuttu, kendisini unuttu. Kendini M.Kemal’in emirlerine harfiyen uymaya adadı. Günü gelince partisini kapattı. Hiçbir entelektüel, ideolojik, duygusal, ahlaki bunalım yaşamadı. Bu nedenlerle tarihin en ilginç politik zombileri içinde yer alır.

 

1930’lu yıllarda Türkiye’nin en büyük zombisi Fethi Okyar ise SSCB’nin de Nikolay Buharin idi. Uzun yılların zombiliği ne yazık ki onuKoba’nın (Stalin) çelik pençesinden kurtaramadı. Zombi Buharin Moskova yargılamaları sırasında hiç işlemediği suçları itiraf etti ve Stalinist diktatörlüğün dünyanın en demokratik rejimi olduğunu savundu.[1]Masum yoldaşları Zinovyev ve Kamanev asıldıklarında Buharin hücresinde histerik bir sevinç gösterisi yapıyordu. Yatağının üstünde durmadan sıçrayıp dururken “Köpeklerin öldürülmesinden dolayı çok mutluyum!”[2] diyordu. Gardiyanlar Buharin’in bu histeriksevincini ve sözlerini Stalin’e bildirdiler mi? Bilmiyorum, mamafih bu zombiliğin Buharin’e bir yararı olmadı. Bir buçuk yıl sonra sıra ona geldi. 1938 yılının Mart ayında Stalin onu da öldürdü. Stalin 1953’te ölünce çekmecesinde Buharin’in bir mektubunu buldular. “Beni öldürme gereğini neden duyuyorsun Koba?” diye soruyordu.

Tekrar memlekete dönersek, Menderes döneminde de zombiler vardı. Darbelerle birlikte ise zombilik çok yönlü ve çok yaygın bir biçimde kurumlaştı. Örneğin basının ve üniversitelerin tamamen zombilerden ve cunta destekçilerinden oluştuğunu, cuntanın işlediği en insanlık dışı suçlar hakkında hiç kimsenin ağzını açmadığını gördük.

 

Daha sonraki yıllarda zombilerin bir kısmı komadan çıkmış, şuurunu tekrar kazanmış gibi bazı konularda sersemce (disoriented), mantıki sonuçlarına ulaştırılmamış demokratik (sic) açıklamalar yaptılar. Susurluk  hadisesi de buna vesile oldu. Hatta TBMM’de olayı ve dönemi araştıran bir komisyon kurularak ciddi bir rapor hazırlandı. Devlet örgütünün korkunç bir suç işleme şebekesine dönüştüğü saptandı. Sonra hiçbir şey yapılmadı. Göstermelik bir yargılamanın ardından en önemsiz kriminallerden birkaçına çok hafif cezalar verilerek dosya kapatıldı.

 

Ergenekon ve Balyoz davalarıyla birlikte zombilik yeni bir çehre kazandı. Aynı insanlık dışı suçları işleyenlerden bazıları tam bir dokunulmazlık kazanırken, hatta mesleklerinde yükselirken bazıları hakkında en ağır cezalar isteniyor.  Örneğin, Tansu Çiller, Mehmet Ağar (komik hapis cezasını hesaba katmazsak), Doğan Güreş ve binlerce diğer üst düzey devlet görevlisine kimse dokunmazken, Veli Küçük hakkında birkaç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis isteniyor veya sadece Yeşil aranıyor.

 

Adalet bu yolla sağlanamaz. Bir suç örgütüne dönüşmüş devlet örgütü bu yolla temizlenemez. Hukuk devleti böyle kurulmaz. Keyfilik, seçicilik daha doğrusu zombilik yargılama ve açılım sisteminin temelini oluşturuyor.

 

Zombilik yeni zombiler üretiyor. Yargılanmadan önce “Cennet kapısının Müslüman olmayanlara da açık olduğunu” ima eden Fetullah Hoca’yı çok ağır bir biçimde eleştiren Cüppeli Ahmet Hoca kısa bir tutukluluktan sonra tahliye olunca, hiçbir konuda fikir beyan etmeyerek yalnızca lüks jipine binerek boğazda yemek yemekle ve hayatın tadını çıkarmakla meşgul oluyor. Filistin-İsrail sorunu hakkında dahi sorulan sorulara “bilmiyorum” diye cevap veriyor. Cüppeli Ahmet Hoca’nın gözü öyle korkmuş ki zombi rolü oynuyor. Halbuki her konuda fikri olan ve fikirlerini kamuouyu ile paylaşmaktan çekinmeyen neşeli bir insandı.

 

Zombilik her zaman fiili bir tehdide, bireysel bir korkuya dayanmıyor. Uzun yıllar istibdat rejimleri altında yaşayan insanlar en net ideolojik tercihlerine ve hatta iyi niyetlerine rağmen şaşkın, yönünü şaşırmış, hangi yöne gideceğini bilmeyen, neyi atıp neyi muhafaza etmesi gerektiğine karar veremeyen, sepetindekilerin uyumlu mu, yoksa birbiriyle çelişen şeyler mi olduğu konusunda bir fikri olmayan şahıslardır.

 

Mevcut ortamda zombileşmemek için ihlali asla meşru görülemeyecek olan günlük bir siyasi, ahlaki prensipler  kılavuz listesi oluşturmakta herhangi bir zorluk yoktur. Kılavuz listemizin tüm kapsamı şundan ibarettir:

1.      İnsan haklarını, hukuk devletini, demokrasiyi, hümanizmi savunuyorum. Bu değerleri ihlal eden herkesi eleştiriyor  ve onlardan uzak duruyorum. Devleti olmayanların ihlalleriyle devleti olanların ihlalleri arasında herhangi bir ayırım da yapmıyorum.

2.      Bu nedenledir ki işkencenin, tecavüzün, katliamların, terörün yarısına değil, yüzde yüzüne karşıyım. Terör terördür, küçüğü büyüğü, devletlisi devletsizi olmaz.

 

Medyadaki ve üniversitelerdeki bir dizi liberal insan devlet terörü karşısında yıllarca sustuğu halde 2000’li yıllarda bu çevrelerde göreceli bir canlanma, hayalet gibi dolaşmaktan vazgeçme, ülkenin ağır sorunlarını masaya yatırmak gibi bir istek belirdi. Bu sefer de liberaller PKK’yı “özgürlük mücadelesi veren bir gerilla hareketi” olarak tanımlayarak yine siyasi zombilere özgü bir tutum sergilediler.

 

Mainstream medyanın sosyetik hanımları bile bu yılki Diyarbakır Newroz kutlamalarına katılarak Öcalan’ın İmralı mesajı okunurken gözyaşlarına boğuldular. Halbuki Apo’yu bu denli yüceltmek, masum göstermek, romantize etmek yukarıdaki kılavuz listemizin prensiplerine uymuyor. Örneğin, kendi kendimize sormamız gerekir:“PolPot’un, Saddam Hüseyin’in, İdi Amin’in, Abdullah Çatlı’nın, Alpaslan Türkeş’in barış isteyen mektubuna insanlar ağlar mıydı?”

 

Öcalan’ın barışı sağlayacak tutumunu tıpkı MHP’nin yaptığı gibi dikkate almayalım yahut onu barışçı çabalarında teşvik etmeyelim demek istemiyorum. Aksine, bir an önce barışın yapılmasını sağlamak için her şeyi yapalım. Ancak hukuku, adaleti, tarihi, vicdanı bütünüyle unutup insanlığa karşı ağır suçlar işlemiş şahısların mektuplarını okurken duygusallaşarak kendimizi kaybetmeyelim. Apo, Mehmet Ağar, Tansu Çiller, Doğan Güreş, Alpaslan Türkeş, Yeşil, Veli Küçük, gibi şahısların barışsever olmaya karar verdikleri mektupları elimize geçer geçmez kılavuz listemizi elimizden fırlatmayalım. Aksi halde ne tür insanlar olduğumuz belli olmaz. Kimse bize güvenmez. Kirleniriz, zombi olarak kalırız.

 

MİT’in Apo’ya dikte ettirdiği mektup (MİT bunu zorbalıktan değil, zorunluluktan yapıyor. Çünkü Apo’ya bıraksalar ne olduğu belli olmayan gibberish bir şey yazar) içeriğinden ayrı olarak fonksiyoneldir ve bu fonksiyonu görmezlikten gelemeyiz. Bırakın bir an önce silahlı çatışmalar son bulsun ve fakir fukaranın çocukları karşılıklı olarak artık daha fazla kurban edilmesinler. Ancak fırsattan istifade ederek bizi Öcalan’ın Mandela olduğuna ikna etmeye çalışan siyasi zombilere asla kanmamalıyız.

 

Abdullah Öcalan 1978-1999 yılları arasında çok ağır insanlık dışı, insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına giren suçlar işledi. Apo’nun insanlık dışı  suçlarını silahların kesin olarak sustuğu tarihten sonra tüm ayrıntılarıyla ortaya dökmek daha uygun olacaktır. Devlete karşı zombileşmekahlakî değilse, Apo’ya karşı zombileşmek de ahlakî değildir. Ayrıca bu bir çözüm de değildir. Sakine Cansız’ın trajik yaşamı ve ölümü bunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

 

Sakine Cansız Diyarbakır zindanındaki direnişiyle tanınır. Apo işkence karşısında direnen ve cesurca savaşan herkesten nefret eder. Nitekim PKK Zindan Konferansı’nı yaparak Diyarbakır Zindanı’nda direnen PKK’lıları dünyanın en aşağılık en pespaye insanları olduğunu ilan etti.  Sonra 1990’ların başında elde silah savaşan gerillaların kontrgerillanın adamları olarak kabul edilmeleri gerektiğini buyurdu. Mehmet Cahit  Şener buna itiraz edince onu, Suriye istihbarat elemanlarıyla birlikte, öldürdü.

 

Anadolu tarihinin en cesur kadını olarak kabul edilen Dersimli Sakine Cansız, bir başka Dersimli kadın arkadaşını (Aysel Çürükkaya) omuzlarından silkeleyerek “Biz Diyarbakır zindanı direnişçileriyiz. Sana ne oldu? Neden Apo’nun zulmüne boyun eğiyorsun? Esat Oktay Yıldıran’a  karşı direndin, Apo’ya karşı niye direnmiyorsun?” diye sorunca arkadaşı siyasi zombilere özgü tipik bir tutumla sustu. Sonraki günlerde Sakine Cansız da anlaşılmayan sebeplerle Apo’ya boyun eğmeyi tercih etti. Sakine Cansız PKK içinde “unspeakable” bir zulme maruz kaldı. Ömrünün sonuna kadar hiç konuşmadı.

 

Solcu, sosyalist olarak bilinen bütün grup ve kişilerin Abdullah Öcalan karşısında sergiledikleri zombilik utanç vericidir. Sözde ilerici açıklamalarında bir mana yoktur. Kuzey Amerika Kızılderilileri’ne sempati gösteren beyaz kadınlar gibi Kürt halkına acıyan bu insanlarda bir samimiyet yoktur. Biz Dersimliler Sertellerin Tan gazetesine yapılan faşist saldırıyı organize eden zombi Necip Fazıl Kısakürek’in Dersim Soykırımı’nı 1950’li yılların başında ifade eden pasajlarına hiçbir kıymet vermedik. Siz de barış yanlısı sözde sosyalist zombilerin Apocu sözlerine bir kıymet vermeyiniz. Papa Lazarou gibi anlamsız sesler çıkararak bizi normal bir konuşma yaptığına inandırmaya çalışan ve 1978-1999 yılları arasında binlerce “unspeakable” suç işlemiş olan Abdullah Öcalan’a karşı vicdanınıza sesleniyorum: Zombileşmeyi reddedelim!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



[1]Report of Court Proceedings, Inthecase of the Anti-Soviet “Bloc of RıghtsandTrotskyites” (s.767-779), (1938) Moscow: People’sCommissariat of Justice of the U.S.S.R.

[2]Mak, G. (2005) GeertMak in EuropaReizendoor de twintigsteeeuw (cilt 2, s.116), Amsterdam/Antwerpen: Atlas 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums