Erdoğan'ın kafası karışık

  • 18.12.2020 00:00

 ABD'nin "dost ve müttefik" bir ülke olduğunu bilmiyordum.

Daha doğrusu eskiden öyleydi, onu hatırlıyorum da sonradan işler değişti diye aklımda kalmış.

Recep Tayyip Erdoğan ve yancısı Devlet Bahçeli meydanlarda nutuk atarken "üst akla, dış güçlere, Atlantik ötesine" verip veriştirdiklerinde, ABD'den söz ettiklerini zannediyordum.

Meğerse başkasından söz ederlermiş. "Acaba hangi ülke" diye meraklandıysam da kafamı daha fazla karıştırmalarını önlemek için önümdeki probleme odaklandım.

Erdoğan'ın da kafası öyle görünüyor ki benim gibi karışmış durumda.

ABD'yi hem "müttefikliğe sığmayan işler içinde olmakla" suçluyor, hem de "yaptığın dostluğa sığmaz" diyor.

Meğerse ABD, "ülke içindeki muhalefeti ve kurumları maşa olarak kullanma gayreti içinde" imiş.

Allahtan Reis uyanık, bu beşinci kol faaliyetlerinin farkında olduğunu ve boşa çıkarılacağını söylüyor.

Devlet Bahçeli'ye göre de ABD'nin yaptığı "hasımlığa dümen kırmak" imiş.

"Türkiye, kimden silah alacağını kimseye sormaz" da diyor, ki ABD'nin de dediği zaten bu: Bana sorma, ben sana satmayacağım!

Tabii kervan başları böyle söyleyince gerisi de ona göre davranıyor. Hepsinin özeti şu: ABD'nin bu yaptığı dostluğa sığmıyor!

Böyle bir cümle kuruyorsanız, daha önce ABD'nin dost olduğunu varsayıyor olmanız lazım.

Ama S – 400 füzeleri aldığımıza göre, ABD ile ilgili risk algılamamızın "düşmanlık" düzeyinde olması gerekmiyor muydu?

Bu füzeler, Suriye, Irak, Gürcistan, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, İran gibi komşularımız için alınmadı.

Çünkü NATO üyesi olmayanlardan tehdit beklediğimizde NATO'nun Patriot bataryaları gelip, Türkiye'de konuşlanıyor ve, hava savunmamıza parasını da kendileri ödeyerek katkıda bulunuyorlardı.

Öbürleri ise Türkiye ile bir savaşı göze alamayacak kadar küçük ve güçsüzler.

S – 400'leri, silahın üreticisi Rusya'ya karşı da kullanamayacağımıza göre tehdidi uzaklardan bekliyor olmalıydık: ABD, Fransa, Almanya, İngiltere.

Bunların hepsiyle aynı askeri ittifak içindeyiz. AB üyeleri olanlarla da ortak olmaya çalışıyoruz.

S – 400'leri kime karşı kullanacağımız bir sır olma özelliğini koruyor yani.

ABD, dostumuz değil de düşmanımız ise ona karşı kullanmak için de bu kadar S - 400 çok az.

S – 400'ler için yarısı "tiko para" 2 milyar 500 milyon doları niye harcadık?

Şunu tane tane açıklasanız da öğrensek.

Yoksa bu Putin'e, "Suriye'de bize iyi davransın" diye verilmiş bir rüşvet gibi mi görüldü?

Ne işe yaradı peki?

* * *

Demokrasilerde ona "muhalefet" diyoruz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, her gün olduğu gibi önceki gün de muhalefeti  suçladı.

"Türkiye'yi istedikleri şekilde yönlendiremeyenlerin ülke içindeki muhalefeti ve kurumları maşa olarak kullanma gayretini yakından takip ediyoruz. Bu 5. kol faaliyetlerini hüsrana uğratacağız" dedi.

Hep söylüyorum ama beni dinleyen olmadığı için Erdoğan'ın konuşmaları giderek birbirinden berbat hale geliyor.

Son konuşmasında kullandığı bu "5. Kol" kavramı, Falanjist General Franco'nun icat ettiği bir kavramdır.

Dünya yüzünde bu işi en etkili şekilde kullanan ikinci devlet ise Hitler'in Nazi Almanya'sı idi.

Bu kavram, bir dış gücün, propaganda, sabotaj, terör gibi yolları kullanarak bir devleti içeriden çökertme ve ele geçirme hareketi olarak tanımlanabilir.

Demokratik bir ülkede, muhalefetin faaliyetlerini böyle nitelemek kimsenin aklına gelmez.

Bu ancak otokrasilerde mümkün olabilecek bir durumdur.

Otokrat, kendi yüce otoritesinin muhalefet nedeniyle sarsılacağından ve yıkılacağından korkar.

Zaten otokrasilerin temel sorunu da otokratın, her karşı çıkışı kendi iktidarını tehdit eden bir hareket olarak görmesidir.

Oysa bir demokraside, muhalefetin iktidarı yıkmak ve devralmak istemesinden daha da normal bir ikinci şey olamaz.

Tuhaflık bizdeki gibi iktidarın her şeyini eleştirirken, dış politikasına alkış tutmak saçmalığında aranmalıdır aslında.

Erdoğan'ın, otokrasilere özgü bir tavırla 5. Kol faaliyeti diye tanımladığı şeye, demokrasilerde "muhalefet" deniliyor.

* * *

Yargıtay'a maşallah!

Yargıtay üyeliğine seçilmesinin ardından bir tek dosyanın bile kapağını açmadan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday olan eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan, yüksek mahkeme yargıçlarının kahir ekseriyetinin oyuyla Recep Tayyip Erdoğan'ı sunulacak üç isimden birincisi oldu.

Bugüne kadar Yargıtay'dan Anayasa Mahkemesi için üye seçilirken genellikle en kıdemliler öne çıkardı, şimdi tam tersi oluyor en kıdemsizi Anayasa Mahkemesi'ne aday oluyor.

Böylece, Erdoğan'ın yüksek yargıyı partisinin yan kuruluşu haline getirme çalışmasında bir aşama daha ileri gidilmiş oldu.

Bugüne kadar yazdığı iddianamelerle evrensel hukuka dört takla attırmayı başarmış Fidan, 110 Yargıtay üyesinin oyunu aldı.

Ne kadar enteresan bir Yargıtay'ımız varmış eğerse.

İçindeki 110 hakim, o kurumda görev yapan herhangi bir yargıcın AYM üyeliğine layık olmadığını düşünüyor olmalı ki Yargıtay'da tek bir davaya bile bakmamış birisini aday seçtiler.

Ve hayır, bu yazıyı bitirirken yazmam gereken o son cümleyi yazmayacağım, içimden mırıldanmakla yetineceğim.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums