- 22.11.2021 06:58
Kürt Sorunu’nun çözülememesinin Türkiye’ye maliyeti nedir?
Kısa bilançosunun özetinin hatırlayalım:
Sadece ekonomiyi değil iç barışımızı yıllardır nasıl tehdit ettiğini ve son 40 yılda bu savaşta binlerle ifade edilen ölen insan sayısı ile ödendi ve ödenmeye de devam ediyor.
“Kürt sorunun çözülmemesi ve düşük yoğunluklu savaşın sonucunda son 40 yılda ülke kaynaklarını kurutarak geniş tabanlı ticari kaybımız,3 trilyon dolara mal oldu.
Doksanlı yıllarda binlerce köyün ve mezranın yakılıp-yıkılıp zorla boşaltıldığı,boşalan köy ve mezralarla bölgedeki illerin nüfusunun artışı ile yarattığı sıkıntıları, tarım ve hayvancılığı nasıl yok ettiğini..
Kürt bölgesinden doksanlı yıllarda yaşanan olaylarla, bölgenin demografisinin nasıl bozulduğunu ve Batı illerine göçe zorlanan insan kitlesine,bölgede uyuşturucu ticaretinde dönen milyar dolarlara yer vereceğiz.”
Tabii ki daha fazlası da var:
1987 ile 1994 yılları arasında, köylerde ve mezralarda yaşayan insanlar,PKK ile Devletin acımasız vahşi baskısı ve şiddet politikaları arasında kalması ile 1.600 kişi öldü.
Devlet 3 bin 150 köy ve mezrayı boşaltmaya karar aldı.Buralar zorla boşaltıldı…
Köylerin boşalması ile Güney Doğu ve Doğu Anadolu’nun 5 ilinin nüfusu dört yıl içinde,tam iki veya üç kat arttı.
*Batman 1990 yılında nüfusu 148.000 binden,1994 yılında 260.000 bine,
*Diyarbakır 1990 yılında nüfusu 380.000 bin iken, 1994 yılında 950.000 bine,
*Hakkari 1990 yılında nüfusu 38.000 binden,1994 yılında 100.000 bine,
*Şanlıurfa 1990 yılında nüfusu 276 binden,1994 yılında 650.000 bine,
*Van 1990 yılında nüfusu 153 bin iken,1994 yılında 300.000 bine çıktı.
Bu göç dalgası kentlerde işsizlik,yoksulluk ve barınma sorunları yarattı..Kentlerde korku ile birlikte açlık ve yoksulluk kol gezer oldu..
Binlerce insan kendi ülkesinde yıllarca sokaklarda evsiz barksız,naylon çadırlarda hayatlarını sürdürdüler,yurtlarında mülteci gibi yaşadılar.
Doksanlı yıllarda bu kentlerde barınamayan 2.5 milyon insan aş ve iş için Batı illerine göç etmek zorunda kaldı.
Başta İstanbul,Ankara,İzmir,Bursa,Antalya,Adana,Mersin, ve Kocaeli birer Kürt şehri oldu.
Özellikle Adana ve Mersin çok büyük göç alan iki il oldu.
Siirt,Muş ve Mardin’de göç alan illere katıldı.
İstanbul’da yıllar önce katıldığım bir toplantıda ”Adana Diyarbakırlılar Dernek Başkanı” Adana’da sadece 90 bin Diyarbakırlı yaşıyor demişti.
İki milyon nüfusu olan Kocaeli’de 300 bin Kürt kökenli insanın yaşadığını da belirtelim.
Batı illerine sürgün edilen Kürtler meşru zeminde siyaset yapmalarına rağmen hep yasaklara,baskılara maruz kaldılar.
Kürt sorunu üzerinden siyaset yapan HEP ile başlayarak HDP ile devam eden bu partiler de örgütlendiler…
Günden güne büyüyerek partilerini Batı illerinde de Partilerini anahtar parti konumuna getirdiler.
Artık buralarda milletvekili çıkartıyorlar, Belediye başkanlık seçimlerinde belirleyici oluyorlar…
Bunun son örneği 2019 yılında yapılan yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara Büyük Şehir Belediye başkanlık seçiminde gösterdiler.
Son yapılan genel seçimlerde de HDP’e İstanbul’da üçüncü parti olmasının yanında, Meclisin de üçüncü büyük grubu olan partisi oldu.
Ama hala…
Siyaseti bir dava olarak muhalefeti de düşman olarak görenler ,yine bildik yolda savaş tamtamcılığı yapmaya;”Kürt sorununu da” terör sorunu olarak görmeye devam ediyorlar.
Üstelik,1980 ile 2020 yılları arasında TSK ile PKK arasında çıkan çatışmalarda 43 bin PKK’lı ölürken,8 bin de Güvenlik görevlisinin hayatını kaybetmesinden de hiç rahatsız olmadılar.
Halbuki…
26.Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ 5 Temmuz 2010 Tarihinde katıldığı Star televizyon kanalında; Uğur Dündar’ın “Arena programında” yaptığı mülakatta şöyle diyordu:
“1984-2010 Yıllarında 30 bin PKK’lı öldürüldü,10 bin de yaralı PKK’lı ele geçirildi. PKK’nın Dağ kadrosu ortalama 6 bin kişiden oluşuyor,biz yılda 5 bin PKK’lıyı etkisiz hale getirdik.Çözümün siyasilerde olduğunu söylüyordu.”
-Siyasilerin hala “Kürt sorununu bir terör sorunu olarak ” görmesi;Kürt coğrafyasının sıkıyönetimle,OHAL ve sokağa çıkma yasağı ile yönetmesi…
-,Kürtlerin seçme ve seçilme haklarının elinden alınması ve iradelerinin yok sayılması,..
Bölgenin demokratik bir ortama dönüşmesini istenmemesi insana başka çağrışımlar yapıyor..
Kürt bölgesinin uluslar arası “Uyuşturucu trafiğinin geçiş güzergahı olması”, uyuşturucunun Afganistan’dan çıkıp İran üzerinden Hakkari den geçip, Mersin limanından Kıbrıs’a 100 milyar dolarla ifade edilen doların, Avrupa’ya çıkması insanı çok yönlü düşünmeye ve araştırmaya sürüklüyor.
Gazeteci Neşe Düzel’in “Türkiye’nin Gizlenen Yüzü” adlı eserinde;Kürt coğrafyasında ilginç ve çarpıcı uyuşturucu iddiası ile karşılaştım ve bu iddia, bugüne kadar hiçbir istihbarat birimleri ve yetkili tarafından da tekzip edilmemiş.
MHP’nin eski Genel Başkan Yardımcılığı ve Milletvekilliği yapmış partinin önde gelen isimlerlinden Şevket Bülent Yahnici,12 Haziran 2000 Tarihinde Radikal Gazetesine Gazeteci Neşe Düzel’e verdiği mülakatta şöyle diyor:
“Çok net söylüyorum Türkiye’de Yüksekova Marsilya yolunda 100 Milyar dolarlık uyuşturucu payı vardır ve bu üleşilir.Polis yol verir Tırlar yürür,önde polis arabaları gider,arkada bilmem neler eskort yapar,bu uyuşturucu bir şekilde 25 ile 50 senedir gider.Hala da gidiyor bu.100 Milyar dolarlık bu uyuşturucunun 20 milyar doları yakalanır.Geri kalan 80 milyar dolarlık bölümün beşte biri 15 milyar doları içeride bölüşülür.60 Milyar doları da dışarı gider.”
Kürt sorunun çözülmemesinde uyuşturucunun güzergahı olan bu bölgeden geçen, ‘100 milyar doların’, etkisinin olmadığını kim yok sayabilir ki?
Yorum Yap