- 14.09.2021 00:07
Erdoğan “iktidarımızda faili meçhul cinayetleri aydınlatacağız” cümle ile işe başladı ama..
Aralık 2002’de Ankara’da silahlı saldırı sonucu öldürülen akademisyen Necip Hablemitoğlu cinayeti, faili meçhul cinayetlerinin kaldığı yerden devam edeceği işaretini veriyordu.
2004 yılına gelindiğinde faili meçhul ya da belli cinayetler serisine “hukukun denetimine girmeyen derin güçler” karar vermişti bile!.
Olaylar daha ziyade Kürtlerin yaşadığı bölgeler de oluyordu ve ölenler de haliyle Kürtlerdi.
-24 Kasım 2004 yılında Mardin Kızıltepe’de kamyoncu Baba Ahmet Kaymaz ve Oğlu 12 yaşındaki Uğur Kaymaz evlerinin önünde baba-oğul kamyonlarına bakım yaparken,polis kurşunlarıyla öldürüldü.Uğur Kaymaz 12 yaşındaydı ama vücudunda tam 13 kurşun tespit edildi.
Dava Mardin’den Eskişehir’e taşındı ve bu davadan yargılanan polis memurları Mehmet Karaca,Yaşafettin Açıkgöz,Ahmet Döngel ve Salih Ayaz tutuksuz yargılandılar, sonra da beraat ettiler.Avukatları Baba Ahmet Kaymaz ve 12 yaşında 13 kurşunla öldürülen oğlunun davasını AİHM’taşıdı…
AİHM bu davadan Türkiye’yi suçlu buldu ve Kaymaz ailesine, 70 bin Avro manevi, 70 bin Avro da maddi tazminat ödemeye mahkum etti.
Bu davanın da avukatı faili meçhul cinayete kurban giden Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’ydi.
-28 Eylül 2009 yılında Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Şenlik Köyü’nde koyun otlatmak için çıktığı evinden 200 metre uzaklaştığı sırada, kaynağı belirsiz bir patlama sonucu 12 yaşında kız çocuğu Ceylan Önkol’un hayatını kaybetmesi olayıdır.
Ceylan Önkol davası 12 yıl sonra Diyarbakır 2.İdare Mahkemesinde sonuçlandı.Mahkeme İçişleri Bakanlığını yüzde 90 oranında kusurlu bularak aileye;283 bin TL maddi ve manevi tazminat ödemesine karar verdi.
Ceylan Önkol olayından hiçbir kişinin ifadesi dahi alınmadı ve kapandı gitti.
Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütü vahşi bombalı saldırıları, Cumhuriyet tarihin en büyük sivil katliamının işaretini veriyordu.
IŞİD vahşi acımasız yüzünü ilk önce Suruç’ta gösterdi.
Suruç’ta ne olmuştu?
-20 Temmuz 2015 Tarihinde Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu(SGDF) üyelerinin bulunduğu Kobani kuşatmasını protesto eden ve Kobani’ye gitmek için bir araya gelen;300’e yakın sosyalist bir grup genç, Urfa’nın Suruç İlçesinde,“Amara Kültür Merkezinin bahçesinde toplantı yaparken”, bu gençlerin arasına giren “bir canlı bombalı saldırı düzenledi” ve saldırı da 34 kişi ölürken,100’e yakın da insan yaralandı.Saldırıyı IŞİD üstlenirken… Canlı bombayı üzerinde patlatan kişinin IŞİD ile ilişkisi olan “Dokumacılar grubu“ mensubu Şeyh Abdurrahman Alagöz olduğu belirlendi.
IŞİD ülkenin dört bir yanında at üstünde cirit oynarken, iktidar çevreleri ve başta Erdoğan; İslamcı terör örgütü denilmesine ateş püskürüyordu…
Güya Islama inanandan terörist olmazmış,katil de çıkmazmış.
Sanki bu cinayetleri işleyenler ateist veya başka bir dine mensuplar.
Eğer Suruç katliamının üzerine gidilseydi “Gar katliamı” olmayacaktı.
Gar katliamı adeta davul zurna ile geldi.
-10 Ekim 2015 yılında Ankara’da “barış ve demokrasi için toplanan”, demokratik haklarını kullanmak isteyen binlerce insanın üzerine; IŞİD tarafından bombalı iki saldırı düzenlendi… Bu saldırı da 103 çoluk çocuk,insanlar ölürken,500’e yakın çoğu ağır yaralı onlarca insan sakat kaldı.
IŞİD’in bu katliamı yapacağını bütün istihbarat örgütlerinin haberdar olduğunu ve hiçbir önlem almadığı, sonradan ortaya çıkan kamera kayıtlarıyla belgelendi.
Polis IŞID’ın Gaziantep’ten Ankara’ya karayolu ile bir otomobil ile geldiğini ve bu mitingi özel seçtiğini ve katliamı yapacağını kamera ile takip etmesine rağmen, polisin niye önlemediği sorusu hala yanıtlanmış değil?
Gar katliamından dolayı hiçbir yetkilinin görevden alınmaması ve hesap vermemesi,anlaşılır gibi değildi.
İktidar bu katliamlar karşısında hiçbir şey olmamış gibi davrandı…
Hala katiller ve azmettiricileri de ortaya çıkartılmadığı gibi,Suruç ve Gar katliamı davaları sonuçlanmış ta değil.
Bu katliamı aydınlatmak bir tarafa, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu “terör olaylarından sonra oylarımız artıyor” deme cüretkarlığını bile gösterdi.
Böylesi toplu bir sivil katliam demokratik bir ülkede olmuş olsa idi; 0 ülkede hükümet istifa eder “terör olayları ile oylarımız artıyor” diyen bir Başbakan “sanık sandalyesine oturtulurdu.”
Bu katliamlarda da bilinen yol izlendi.
Önce bir şeyler yapılıyormuş gibi davranıldı sonra olaylar soğutulmaya alındı,daha sonra da unutturulmaya yüz tutuldu.
“İslam dinine inandan terörist ve katil çıkmaz” diyen zihniyetin iktidarda olduğu bir ülkede, bu katliamlar ve faili meçhul cinayetler nasıl aydınlatılır?
Devam edeceğim.
Yorum Yap