- 5.09.2021 19:06
AKP iktidara geldiğinde Erdoğan iktidarımızda iddia edilen 17 bin faili meçhul cinayetin üzerine gideceklerin “Hiç bir faili meçhul cinayet”, “Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacağını” bütün cinayetleri aydınlatacağı sözünü vermişti.
1995 yılında başlattıkları gözaltında kaybedilen çocuklarını ve yakınlarının akıbetini arayan,800 haftadır Galatasaray Lisesinin önünde “Cumartesi” günleri toplanan ve adını da bu günden alan; “Cumartesi Anneleri” ni temsilen bir heyetle görüşen Erdoğan bu kayıplarında üzerine gideceğini söylemişti.
Verdiği sözü tutmadığı gibi…
Cumartesi annelerini itibarsızlaştırmak için eylemlerine engeller çıkartmakla kalmadılar, yaftalamaya da başladılar… Daha sonra Cumartesi annelerinin her hafta toplandıkları Galatasaray Lisesinin önünde eylem yapmalarını yasakladılar,İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Cumartesi Annelerine “Paçozlar” diyerek hakaret etti..
Ardından “Cumartesi Annelerine”,” alternatif Anneler” çıkarttılar.
3 Eylül 2019 yılında çocukları PKK tarafından dağa kaçırılan veya çocukları dağa çıkan anneleri bir araya getirip;adını da “Diyarbakır Anneleri” koyup;HDP Diyarbakır il binasının önüne çadır kurarak devlet destekli bir eyleme öncülük ettiler.O anneler de orada nöbet tutmaya başladılar.
Her iki olayı da aydınlatması ve önlem alması gereken iktidar “anneleri karşı karşıya getirmenin” yolunu seçti.
Erdoğan çözemediği veya üstesinden gelemediği her sorunu dış güçlere veya muhalefete fatura etmeyi bir gelenek haline getirirken,karşıtını türetme gibi bir mahareti de var.
Cumartesi Annelerinde olduğu gibi.
AKP’nin iktidarında ilk siyasi cinayet 18 Aralık 2002 yılında işlendi. Ankara’da akademisyen Necip Hablemitoğlu silahlı bir saldırı sonucu öldürüldü…Necip Hablemitoğlu FETÖ’nün devlet yapılanması üzerine kapsamlı çalışması yapanlardan bir olarak biliniyordu.Bu cinayette o zamandan bu yana karanlıkta kaldı.
Nasıl darbecileri yargılayıp cezalandırmadığınız sürece o ülke de darbe tehlikesi var ise…
Siyasi cinayetleri aydınlatamazsanız başka siyasi cinayetlerin önünü de alamazsınız..
Ve öyle de oldu..
19 Ocak 2007 yılında AGOS Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni, Ermeni asıllı gazeteci Hrant Dink’in gazetenin binasının önünde,Şişli’de gündüz gözü; 17 yaşındaki Ogün Samast adında bir genç tarafından silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
Hrant Dink cinayeti dışarıda ve içeride çok büyük tepkilere neden oldu… İstanbul’da on binlerce kişi Hrant Dink’in öldürüldüğü AGOS Gazetesinin önünde mahşeri kitlesel bir kalabalık oluştu ve yürüyüşe geçti.
Erdoğan ve yetkililer klişe açıklamalar yaptı; bu cinayet “Ankara’nın Karanlık dehlizlerde kaybolmayacak” sözlerini tekrarladı.
Katil Ogün Samast gözaltına alındığı karakolda sosyal medya hesaplarından görevlilerle ‘selfie’ paylaşımları yaptı.Bu ‘selfie’, “cinayetin derin devletin” işi olduğunu göstermez mi?
Yani, katilin devlet içinden desteklendiğini işaret etmez mi?
Üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen Hrant Dink cinayetinin azmettiricileri hala ortaya çıkartılamadı. Hrant Dink öldürülmeden kısa bir süre önce İstanbul Valiliğine çağrılarak iki kişi tarafından valilik makamında tehdit edildiği hala yanıtlanmış değil. Dink cinayeti de faili meçhul cinayetler listesine eklendi.
Derin güçler “faili meçhul cinayetlerin Avukatı aynı zamanda Diyarbakır Baro Başkanını öldürerek” bir vahim hamle daha yaptılar.
28 Kasım 2015 Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi Diyarbakır’ın Sur semtinden şehrin tam da göbeğinde öğleyin üstelik de kameraların kayıtta olduğu anda; Basın açıklaması yaparken silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
Tahir Elçi öldürülmeden önce katıldığı CNNTÜRK televizyonunda:”Türkiye’nin bir Kürt sorunu vardır, ve bu bir siyasi sorundur çözülmeli demişti…” Bu konuşma sonrasında malum odaklar Elçi’yi hedef gösterdi. Tahir Elçi önce gözaltına alındı, sonra çıkartıldığı mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
“Tahir Elçi mahkeme tarafından serbest bırakıldıktan sekiz gün sonra öldürüldü.”
Tahir Elçi’nin eşi cenazede yürekleri dağlayan şu konuşmayı yapıyordu:”Tutuklanmadığına sevinmiştim, keşke tutuklansaydı.. Hiç değilse ziyaretine gider çıkacağı günü beklerdim diyordu.”
Tahir Elçi uzun yıllardır yakınlarını faili meçhul cinayetlerde kaybeden ailelerin,davalarına bakan bir Avukattı.Hedef seçilmesi sıradan bir olay değildi.
Tahir Elçi’nin hangi davalara baktığını hatırlayınca neden öldürüldüğü daha iyi anlaşılıyor.
Elçi’nin baktığı bazı davaları hatırlatayım!..
-Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 22 Ekim 1993 yılında öldürülen 16 kişinin kapatılan davalarını, 21 yıl sonra tekrar açılmasını gündeme getirmesi.
-Şırnak’ın Cizre ilçesinde 1993-1995 yıllar arasında 21 kişinin öldürülmesine ilişkin bu katliamı,22 yıl sonra bu davanın açılmasının hukuki mücadelesini vermesi ve gündeme taşıması.
-26 Mart 1994 yılında Şırnak’ın Kuşkonar ve Koçağılı köylerinin Türk Silahlı Kuvvetlerine ait F-16 savaş uçaklarıyla bombalanması sonucu,38 köylünün öldürülmesi ile ilgili katliamı;12 Kasım 2013 tarihinde AİHM’e taşıyarak, Türkiye’yi “Köy Bombalamak” suçundan mahkum ettirmesi.
-28 Aralık 2011 yılında Roboski’de sınır ticareti yapan 16’sı çocuk 34 Kürt vatandaşın,PKK’lı diye F-16 Askeri savaş uçağı ile bombalanarak vahşice öldürüldüğü davanın takipçisi olması.
Tahir Elçi’nin niçin öldürüldüğü şimdi daha anlaşılmıyor mu?
Faili meçhul cinayetleri aydınlatmak şöyle dursun, AKP’e iktidarında Kürtlere saldırı ve katliamların yanında,Cumhuriyet tarihinin en büyük sivil katliamı oldu.
Devam edeceğim.
Yorum Yap