- 21.06.2021 09:24
Yazıya başlık seçtiğimiz söz 18.yüz yılda yaşamış ünlü düşünür filozof Charles Darwin’e ait.
Sanki filozof bizim ülkede yaşanan siyaseti resmetmiş gibi.
Ülkenin gündemi o kadar yoğun ki yakalayana aşk olsun.
Ülke gündemini ne iktidar ne de muhalefet belirliyor.
Ülkenin gündemini iktidarın “üçüncü ortağı” organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in açıklamaları belirlemeye devam ediyor.
Ne belirleme ama..
Dünyanın neresinde görülmüş “mafya liderinin ülkenin siyasetine yön verdiği ve iktidarın kirli çamaşırlarını ortaya döktüğü...”
“Yolsuzluğu, rüşveti, faili meçhul cinayetleri, mafyanın medya ayağını, yargı-medya ilişkisini... Bakanla mafyanın arasını bulmaya çalışanın mafyanın medya temsilcisinin postacılık yaptığını; hepsini Peker’in videolarından sosyal hesabından öğrendik.” Peker’in bugüne kadar yaptığı hiç bir açıklaması muhatapları tarafından yalanmış değil.
AKP üç “Y”’yi yok edeceğiz diye iktidara geldiler..
Üç “Y”nin açılımı:”Yoksulluk,Yolsuzluk, Yasaklar” dan oluyor.
Hatta daha da ileri giderek “yasakları”,”yasak haline getireceklerdi.”
Ama üç “Y” nin altında kaldılar mafyayı da ortak seçtiler.
Gelin AKP’nin 19 yıllık iktidarının bir fikri takibini yapalım.
Yoksullukla Başlayalım:
AKP iktidara geldiğinde toplumun en varlıklı yüzde 10’nu oluşturan 8 milyon 430 bin kişi, Milli Gelirin yüzde 39’nu alırken...
Toplumun aynı varlıklı kesimi 2020 yılı itibarı ile Milli Gelirin yüzde 70’ni alıyor.
Gelir dağılımında ki uçurum, AKP’nin iktidarında neredeyse ikiye katlanmış durumda.
20 Milyon insan açlık sınırında yaşıyor.
50 Milyon insan yoksullukla boğuşuyor.
13 Milyon emeklinin 8 milyonu 2 bin lira maaşla geçinmeye çalışıyor...
Çalışan nüfusun yarısı asgari ücretten maaş alıyor.
Büyük ortak muhalefete bu ülkede açlık yok,aç varsa onu da siz doyurun diye haykırıyor ama...
Küçük ortak “Askıda Ekmek Projesi” başlatarak ortağını yalanlıyor.
Altın ve döviz tüm zamanların rekorunu kırmış durumda.
2020 yılında TL dolar karşısında yüzde 30 değer kaybetmiş.
Resmi işsizlik 4.5 milyonu çıkarken..
Pandemi ile geniş tabanlı işsizlik 10 milyon sınırında dolaşıyor..
Halkın büyük bir çoğunluğu Cumhuriyet tarihinin en büyük yoksulluğunu yaşıyor.
Muktedir İstanbul Büyük Şehir Belediye başkanlığını kazandığında; koltuğuna oturmadan basın mensuplarına “mal varlığı olarak parmağındaki alyansını” göstermişti...Eğer bir gün ben zengin olursam bilin ki “Recep Tayyip Erdoğan haram yemiş ve hırsızlık yapmıştır” diyordu..
Maşallah bugün asrın reisi dolar milyarderi olurken, eşi-dostu ve çevresi parayla aşık atıyor.
Komşusu aç iken tok yatan bizden değil diye iktidar oldular ama, milyonlarca dar gelirliye geçmişlerini mumla arattırıyorlar.
Yoksul insanlar beslenmeyi değil açlığını gidermenin korkusuyla yaşarken...
Biz de siyasete girenler zenginleşiyor.
Vatandaşın kaderi ise hiç değişmiyor.
Yolsuzluk ise Cumhur ittifakının paçalarından akıyor.
Son iki yılda Merkez Bankasının 128 Milyar dolarının akibeti bilinmiyor.
İşsizlik fonunda ki 132 milyardan, şehitler için toplanan 400 milyondan, teröre kurban giden aileler için toplanan 57 Milyondan ve Elazığ depremi için toplanan 52 milyon liranın hesabını vermiyorlar.
Muhalefet bu paraların akıbeti için mecliste verdiği araştırma önerileri, AKP ve MHP’nin oylarıyla engelleniyor.
Bugüne kadar Kamu ihale kanunu tam 192 defa değiştirdiler.
İktidar “kendi zenginini ve medyasını”,” kamu ihalelerinden ve kamu bankalarının” üzerinden yarattı.
Aydın Doğan ait olan medya grubunu Demirören grubuna nasıl satıldığını sağır Sultan bile biliyor.
Ziraat Bankasından Demirören Holdinge iki yıl ertelemeli faiz oranını bilmiyoruz, 750 Milyon dolar kredi verdiler.
Demirören aldığı kredinin ana parayı ödemek şöyle dursun, faizini bile daha ödememiş.
Kendi medyasının patronuna bu kadar tolerans tanıyan muktedir, çiftçinin Ziraat bankasına olan borcunu geciktirdiğinde, mal varlıklarına el koyuyor.
Kamu bankaları iktidarın özel kumbarası durumuna geldi.
Hatırlatalım Sabah Gazetesi ve ATV televizyonu 2011 yılında “1 milyar 100 bin dolara” AKP’ye yakın Çalık grubuna satılmıştı.750 milyon dolar kredinin 375 milyon dolarını Vakıfbank’tan,375 milyon dolarını ise Halkbank’tan aldılar.. Bu krediler üç yıl ödemeksizin, 10 yıl vadeli olarak ödenecekti. Bu kredileri Çalık grubunun ödeyip ödemediğinizi bilmiyoruz. Çalık Grubunun o dönem Genel Müdürü Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın olması da manidar değil mi?
Bütün kamu ihalelerini, ihalesiz beşli beton çetesine veriyorlar.
Yap-İşlet-Devret modeliyle ise hazinenin nasıl soyulduğunu fazlasıyla ortaya koyuyor.
Yolsuzluklar ülkede yasal hale gelmiş durumda.
İstanbul ve Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanlıklarının muhalefete geçmesiyle.
AKP dönemine ait Belediyelerde yapılan yolsuzluklar saymakla bitecek gibi değil.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı’nın ortak iş yaptığı şirketin; 6 bin 348.94 metrekarelik araziyi 2011 yılında Fatih Belediye’sinden KDV hariç 25 Milyon liraya satın aldığı ve aynı araziyi;2017 yılında İBB’ye KDV dahil 429 milyon 733 bin 598 liraya sattığı, İBB Teftiş kurulu raporunda tespit edildi. Kavurmacının ortağının İBB’ye sattığı arazinin arkasında yolsuzluğun boyutu 106 milyon dolar olduğu ortaya çıktı.
Çamlıca Kulesindeki 360 Kule kafe-restorandın işletmesi Erdoğan’a yakın Hasan Yeşildağ’a ihalesiz verilmesi sadece birisi.
Yolsuzluğun, rüşvetin, ihaleye fesat karıştırmanın, adam kayırmanın ayyuka çıktığı bir ülkede, bu ülkenin Savcıları harekete geçmiyor.
Yargı harekete geçmeyince gayri meşru işler meşruiyet kazanmış oluyor.
Vatandaş bir iş bulamazken AKP’e döneminde atanan bürokratlar en az iki üç yerden maaş alıyorlar.. Birde bazı Saray’da danışmanlık yapanlar, karı-koca olarak bir kaç yerden aldıkları maaşlarını, hayır-hasanette kullanıyoruz demiyor mu? Pes vallahi.
Hukuksuzluk iktidar sahiplerine vicdanlarını karartmış durumda:
AKP’e bir ülke de ‘bir kişi özgür değilse o toplum özgür değil’ diyerek iktidara geldiler...
Kendilerine muhalif olan toplumun her kesimini terörist ilan ettiler, hedef gösterdiler.
Devlet vatandaşına format atmamalı diyorlar, vatandaşın kılık kıyafetine karışmamalı diyenler.
Bizim neslimizi bozdular “dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz” demeye başladılar.
Dolmabahçe ofisimden bakıyorum Kadıköy vapurundan inen kadınların kıyafetinden rahatsız oluyorum diyerek, özel hayata müdahale eder oldular.
Bu ülkede üstünlerin değil, hukukun üstünlüğü olacak diyorlardı...
Beğenmedikleri yargı kararlarını uygulatmadılar.
AİHM kararları Türkiye’deki yasaların üstünde bunu herkes böyle bilsin, diye haykıranlar...
AİHM’in muhalifleri için verdiği kararları tanımadılar.
Sandık demokrasinin namusu diyenler...
Sandıktan çıkan sonucu tanımadılar kimi yerde seçimi tekrarlattılar...
HDP’lilerin kazandığı 65 Belediye başkanlarını hukuksuz görevden alıp, cezaevlerine tıkarken yerlerine kayyımlar atadılar.
Bu yetmiyormuş gibi; 6 milyon seçmenin oyunu almış, parlamentonun üçüncü büyük partisi HDP’yi, yargıya talimat vererek siyasetten devre dışı bırakmak için, kapatma davası açtırdılar.
17 Haziran 2021 Tarihinde HDP İzmir il örgütüne silahlı bir kişi saldırı düzenledi ve parti çalışanı Deniz Poyraz adlı bir kadını katletti. Bu katliamın azmettiricisi muhalefeti terörist ilan edip, HDP’yi hedef gösterenlerdir.
Bir de her ortamda milli iradeden bahsetmiyorlar mı? Toplumun aklı ile adeta alay ediyorlar.
Demokrasi hukuk çeşmesinden beslenir diye üst perdeden konuşanlar.
Hukuku kendi siyasi iktidarlarının ömrüne göre eğip bükmeye başladılar.
Yargıyı da muhaliflerine karşı sopa olarak kullanıyorlar.
Kara para aklayıcısı olarak bilinen AKP’ye yakın iş adamı Sezgin Baran Korkmaz’dan 10 milyon Avro rüşvet isteyen Gazeteci Veysi Ateş hakkında,ne yargı harekete geçiyor ne de iktidardan bir açıklama var.
İçişleri Bakanı Soylu Mafya lideri Peker’in her aya bir siyasetçiye 10 bin dolar maaş veriyor diye açıklama yapıyor. Muhalefet kim bu açıkla diye bastırıyor.. AKP grup başkan vekili Bülent Turan bu iddiaları ortaya atanlar elindeki belgeleri savcılığa versin demiyor mu?. Allah aşkına bunlar kafayı yemişler.. İddia sahibi İçişleri Bakanı yahu. Sedat Peker 10 bin dolar vermedim daha fazlasını verdim, beni ziyaret ettiğinde arabasına çantalar dolusu para bırakıyordum diyor. Duvardan ses çıkıyor da yargıdan ve Cumhur ittifakından ses çıkmıyor. Bu iddialar belgeler Ekrem İmamoğlu’un bir türbe ziyaretinde elini arkasına koymasını suç olarak görüp dava açan, Savcıların dikkatini çekmiyor mu?
İçişleri Bakanı Soylu’nun oğlu hakkında çıkan dudak uçuklatan haberlere ne demeli... İstanbul Yeniköy’de marinalı bir sitede Soylu’nun oğlunun villası olduğu ve değerinin ise ,25 Milyon lira olduğu haberler medyada dolaşıyor, Bakan çıkıp var veya yok demiyor.
Kendilerine muhalif ne kadar medya organları ve kitle örgütleri varsa; OHAL ilanıyla kimilerinin kapısına kilit vurdular, kimi yayın organlarını da kapattılar.
Güya yasakları yasak hale getireceklerdi..
Şimdi vatandaşın anayasal haklarını tanımıyorlar.
Nereden nereye..
Dünün mazlumu olup yasaklarla büyüyenler bugünün zalimi oldular ama..
Yasaklara sığınanlar yasaklarla yok olurlar.
Yorum Yap