- 27.11.2020 00:00
Ne zaman ülke de “Tek devlet,tek bayrak,tek millet söylemi koro halinde söylenmeye başladıysa;”ülkenin beka sorunu” var deniliyorsa, derin devletin adamları devreye girmiş ve hukuk devre dışı kalmıştır.
Böyle dönemlerde devlet içinde yuvalanmış hukuk dışı karanlık odaklar,hukukun boşluğundan kendilerine görev çıkartırlar.
Hele bunlar bir de meşru görüntülü iktidarın gizli ortaklarıysa, gerisini siz düşünün..
Biz böyle bir filmi yakın tarihimizde gördük. Ülkenin Doğu ve Güney Doğusunda doksanlı yıllarda faili meçhul cinayetlerin yaygın olduğu ,yargısız infazların sürdüğü, gözaltı kayıpların yaşandığı, işkencenin olağan hale geldiği, ölümün kol gezdiği korkunç dönemlerdi. Kabus yaşadık.
Neyse ki “devlet-siyaset-mafya” ortaklarını toplum 3 Kasım 1996 yılında “Susurluk” ta “tesadüf” bir trafik kazası ile tanıdı ve bu kazada bu güçlerin varlığı ve cinayetleri belge olarak asfaltın üstüne saçıldı.
Susurluk aydınlatılmayınca, bu karanlık güçler tekrar ortaya çıktılar.
Özel bir afla kısa süre önce Devlet Bahçeli’nin ortağına dayatması ile cezaevinden çıkan organize suç örgütü lideri, çocuğunun annesini öldürten,Bahçeli’nin dava arkadaşı Alattin Çakıcı’nın; Ana muhalefet partisi Genel Başkanı Kemal Kılıççdaroğlu’nu hedef alan sosyal medya hesabından yayınlandığı, dört sayfalık ağıza alınmayacak galiz küfürler ve ölümle tehditlini içeren mektubu bir anda kamuoyunun gündeminde yer aldı.
Organize suç örgütü liderinin mektubundan, siz okurlardan özür dileyerek bir cümle aktarayım: ”köpeklik yaptığın vatan hainleri ile Bahçeli’yi bir potaya koyarsan, hayatının en büyük hatasını yaparsın, ben yaşarken ölçündeki söylemlerinin dışına çıkarsan seni bakla kazığı ile tanıştırırım, kazığa oturturum, ulan dürzü, bak Kılıçdaroğlu sana akıllı ol diyorum .”
CHP Mafya liderine pabuç bırakmayacak konuyu yargıya taşımasından sonra, maalesef Devlet Bahçeli Mafya liderine sahip çıktı.
Siyasal tarihimizde bir siyasi parti liderinin, Mafyaya ve liderine sahip çıkmasına ilk kez tanık olduk. Çürümüşlüğün boyutları inanılmaz noktalara ulaşmış oldu.
Bahçeli’nin Çakıcı’nın mektubuna verdiği destek hiç bir demokratik toplumda kabul edilir bir durum değil.
Bahçeli:
1-Çakıcı ülkücü bir şehidimizin çocuğu,
2-Çakıcı Ülke sevdalısı bir ülkücü olması,
3-Çakıcı benim dava arkadaşım diyerek katile sahiplenmesi;Mafya liderinin Cumhur ittifakın örtülü ortağı olduğunun açık itirafı gibi yorumlandı..
Erdoğan’ın bu mafya liderinin Kılıçdaroğlu’na hakaret ve ölümlü tehdit mektubu karşısında sessiz kalması; yirmi dört saat sonra Akp grup başkanının “Çakıcı hakkında savcılık soruşturma başlattı” diyerek skandalı geçiştirmeye çalışması, iktidarın büyük ortağının da Mafya liderinin açıklamasından rahatsız olmadığını gösteriyor.
On yıldır CHP genel başkanlığını yapan Kılıçdaroğlu’na bugüne kadar yapılan saldırıları bir hatırlatalım:
-Birinci saldırı, 2014 yılında hem de en güvenilir yerde TBMM’nde grup konuşmasını yapmak için Kılıçdaroğlu salona girdiği an, bir kişi kendisine yumruk atarak saldırdı. Saldırgan güvenlik görevliler tarafından etkisiz hale getirildi. Saldırgan ifadesinde “kendisine gıcık oluyordum” onun için saldırdım dedi ve bu olayın üstü kapatıldı.
-İkinci saldırı 2016 yılında, İstanbul Fatih Camisinde bir şehit cenazesinde yaşandı. Kılıçdaroğlu’nun ayağının ucuna mermi kovanı atıldı, atan kişi gözaltına alındı ve serbest bırakıldı, hiç bir şey olmamış gibi bu olay geçiştirildi.
-Üçüncü saldırı yine 2016 yılında Artvin’de Kılıçdaroğlu’nun içinde bulunduğu CHP konvoyuna silahlı saldırı düzenlendi, bir asker şehit oldu. Kılıçdaroğlu yara almadan saldırıdan kurtuldu, bu olay da sümen altı edildi.
-Dördüncü saldırı girişimi 2017 yılında Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a başlattığı meşhur “Adalet Yürüyüşü” nde yaşandı. İŞİD tarafından Kılıçdaroğlu’na suikast düzenleneceği haberini,MİT kıl payı önledi. kamuoyu olayı medyadan öğrendi ama bu konu da hiç bir detay verilmedi.
-Beşinci saldırı 2019 yılında Ankara’nın Çubuk ilçesinde bir şehit Cenazesinde yaşandı. Devletin en üst düzeyde temsil edildiği ortamda,Kılıçdaroğlu’na önceden planlanmış linç girişiminde, bir kişi yumruk atarak olayların fitlini ateşledi.Kılıçdaroğlu bir eve sığındı...Ev yakılmak istendi ve zırhlı bir araçla Kılıçdaroğlu Çubuk’tan güvenlik güçleri aracılığıyla kaçırıldı.Türkiye böylece kıl payı ikinci bir Madımak faciasından döndü.Erdoğan bu olayı kınamadığı gibi, Kılıçdaroğlu’na bir geçmiş olsun telefonu bile etmedi.
-Kılıçdaroğlu’na altıncı saldırı nitelikli tehdit iktidar destekli Mafya lideri Çakıcı tarafından, 2020 yılında gerçekleşti.
Kılıçdaroğlu’na on yılda altı saldırı oldu, peki niye?
Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırılar ve suikast girişimleri hiç bir zaman ne TBMM’nde, ne de emniyet tarafından çok yönlü araştırılmaması ve faillerinin ortaya çıkartılmaması, düşündürücü değil mi?
Burada sorulması gereken soru; CHP Genel Başkanı’na yapılan saldırılar ve ölüm tehdditleri,normal mi?
Kılıçdaroğlu’nun hedef gösterilmesinin arka planına göz atalım.
Erdoğan sık sık meydanlarda Kılıçdaroğlu’nun mezhebine vurgu yaptı, tam yedi il de Kemal Kılıçdaroğlu “Alevi ama Aleviyim diyemiyor” dedi. Meydanda toplananlara yuhalatarak hedef gösterdi. Kılıçdaroğlu’ndan çok rahatsız olduğu kesin.
Kılıçdaroğlu Türk değil Kürt,Sünni değil Alevi sebep bu olabilir mi acaba?
Ya da sebeb,Kılıçdaroğlu’nun devleti vatandaşın hizmetkarı olarak gören,insan odaklı siyaset yapan,akçeli işlere bulaşmayan demokrat,saydam,dürüst politikacı olması mıdır?..
“Kürt sorununu biz çözeriz ve çözeceğiz demesi”..
Son yerel seçimlerde HDP seçmeninin CHP adaylarına koşulsuz destek vermesi,Kılıçdaroğlu Cumhur ittifakının ezberini bozmakla kalmadı,programlarını da altüst etmiş oldu.Bu da bir diğer neden olabilir mi?
Kılıçdaroğlu Derin devletle iş tutmayan,darbecilerle siyaseten yakınlaşmayan ve partiyi toplumun farklı kesimlerine açan bir lider. Bunun meyvesini de son yerel seçimlerde gördü. Akp’nin kalesi olarak bilinen İstanbul ve Ankara gibi önemli iki Büyükşehir Belediye Başkanlık seçimlerini kazandı. Akp’yi destekleyen ve belediyelerden milyon liralarla beslenen vakıf,dernek ve dini cemaatlerin kaynaklarını kuruttu.
Yerel seçimlerden sonra Kılıçdaroğlu bağnaz bir koalisyonun ortak düşmanı haline geldi.
Dikkat ederseniz Kılıçdaroğlu hiç bir CHP Genel Başkanın bugüne kadar dile getirmediği bir şeye sık vurgu yapıyor; her ortamda hukuka dikkat çekmesi,temel hak ve özgürlüklerin üzerinde durması kısaca biz “Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıracağız” demesi çok çok önemli..Parti içindeki ulusalcı damar bu tezlerinden rahatsız olsa da,izlediği politika toplumun farklı katmanlarından büyük destek görüyor,yerel seçimlerde izlediği siyasetinin sonucu da bunu ispatlamakta..
Kılıçdaroğlu’nun diğer muhalefet partileriyle yaptığı “demokrasi ittifakı” iktidarı ve Erdoğan’ı ürkütmüşe benziyor. Yoksa Erdoğan ve ortağı Kılıçdaroğlu ile niye bu kadar anormal bir şekilde uğraşsın ve hedef göstersin.
“Cumhur İttifakı muhalefetle demokratik yoldan baş edemeyince, örtülü ortakları organize suç örgütü devreye girdi” diye de düşünülebilir...
Türkiye ne zaman hukuk ve demokrasiden uzaklaşıp,derin devlet zihniyetine yöneldiyse ekonomik göstergeler birden başaşağı gidiyor,dövizin ateşi çıkıyor ve ekonomik sorunlar krize dönüşüyor.
2001 yılına gelinen süreçte yaşadığımız ekonomik ve siyasi krize de böyle sürüklenmiştik.
Bugün yaşadığımız süreçte aynı filimi tekrar seyreder gibiyiz.
Devletten hukuku çıkarınca geriye mafyalaşma,kriz ve çöküntü kalıyor.
Aynen şimdi yaşadığımız gibi.
Not: Okurlarıma ‘derin devlet konusunda’ daha fazla bilgiye sahip olmaları için önerim,2006 yılında yazdığım ve sis yayıncılıktan çıkan ilk baskısı bin,ikinci baskısı iki bin satan “Derin Devletin Kara Kutusu” adlı kitabımı hararetle okumanızı tavsiye ediyorum.M.T.
Yorum Yap