- 6.01.2020 00:00
Devlet bu kadar kutsanır da devleti yönetenler kutsanmaz mı?
Burası eşit vatandaşlık hukukunun uygulandığı ve adaletin dağıtıldığı bir ülke olmadığı sürece, insanın değil devletin kutsallığı hep kalıcı olacaktır.
İnsanın değil de devletin kutsandığı bir ülkede yaşadığınızı hiç bir zaman aklınızdan çıkartmayacaksınız.
Olan da, ölende vatandaşın başına gelsin ama Allah devlete zeval vermesin zihniyetinin hüküm sürdüğü bir garip ülke..
İnsanı yok,devleti var..
“Vatandaş ölür yeri bir başka vatandaşla doldurulur ama devletin ayağına taş değer başına bir iş gelirse boşluğu doldurulamaz” iktidar anlayışının hakim olduğu bir ortaçağ.
Bu ülkeyi yönetenler doğa felaketlerinin başında gelen depremde ya da iş cinayetlerinde hayatını kaybeden insanlara karşı hiç bir zaman sorumluluk almadı..İş cinayetlerine “işin fıtratında var”, depremde hayatını kaybedenlere içinde “takdiri ilahi” diye geçiştirdiler hala da böyle devam ediyor.
Her doğa felaketi sonrası bizde devleti yönetenler hep aynı nakaratı söyler:
“Devletimiz vatandaşımızın yanında ve yaralarını saracaktır bundan kimsenin kuşkusu olmasın.”
“Türkiye Cumhuriyeti güçlü,büyük, iri ve diri bir devlettir.”
Biz bu klişe sözü 1999 yılında 17 Ağustos’ta meydana gelen merkez üssü Gölcük olan ve 17 bin 480 kişinin öldüğü,23 bin kişinin yaralandığı ve sakat kaldığı; Marmara Depremi’nden’ beri dinliyoruz.. Aradan 21 yıl geçmesine rağmen bir arpa boyu yol alamadık ve hiç bir şey değişmiyor.
Bunu 30 Ekim 2020 yılında meydana gelen son İzmir depreminin sonucu 17 binanın çöktüğü, molozların altında can veren 114 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin yaralandığı ve kaldığı depremle bir kez daha yaşadık.
Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay’ın kameralar karşısında İzmir’de bir depremzede ile tartışmasına tanık olduk..
Oktay depremzedeye ne diyor kulak verelim: ”Marmara depreminde Devlet 24 saat sonra ancak deprem yerinde olurken, biz bir saat sonra devlet olarak olay yerine kurtarma ekiplerimizle yer aldık demesi” özrü kabahatinden büyük bir söz olsa gerek.
Bu satırların yazarı Marmara depremini İzmit’te fiilen yaşamış saat gece 03’de kendini ve ailesini sokağa atarak komşularıyla geceyi parkta sabahlamış, günlerce parklarda kalmış birisi olarak yazıyorum.
Marmara depreminde köprüler yıkılmış, yollar çökmüş, Doğal Gaz ve içme su boruları patlamış, elektrikler gitmiş, tüm iletişim ağları yani telefonlar çalışmamış, alt yapı diye bir şey kalmamış, hiç bir aracın kullanılacağı yolun olmadığı, sokaklarda insan cesedinin koktuğu, insanların dolaşırken burnunu kapattığı;138 bin binanın yıkıldığı, on binlerce binanın oturulamaz hale geldiği ve bu depremin alanı İzmit, Sakarya, Düzce, Yalova ve İstanbul gibi adını aldığı Marmara bölgesini kapsayan geniş bir coğrafya da etkisini gösterdiğini, fabrikaların dev redışı kaldığını hatta fırınların bile hasar gördüğünden dolayı ekmek çıkartamadığını kısacası bu illerde hayatın durduğunu..Tüpraş rafinerisinde yangın çıktı haberinin yayılması ile Körfez ve Derince ilçesinde yaşayan halkın ilçenin Kuzeyinde ki dağlara doğru arabaları ve yaya olarak konvoylar halinde çoluk çocuk kaçıştıklarını, depremin şiddetinin 7.5 olduğunu ve süresinin ise 45 saniye sürdüğünü sayın Fuat Oktay’a hatırlatalım.
İzmir depreminin şiddeti 6.9 olurken yıkılan binanın 17 olması ve aynı semtte olması Marmara depremi ile kıyaslanması komik bir durum.
Kusura bakmasın Fuat Oktay devletin enkaz yerine ulaşmasının övünülecek bir yanı yoktur ve devletin asli görevidir.
Büyük devlet depremden sonra enkaz başında görev alan devlet değil, deprem olmadan önce önlem alan vatandaşının hayatta sağ kalmasını sağlayan, vatandaşına oturduğu evlerinin depreme dayanıklı olduğunun güvencesini veren devlettir.
Japonya, Endonezya, Solomon Adaları ve ABD’de 2020 yılında 6.6 nın üstünde 105 deprem olmuş ve bu depremlerde 193 kişi ölürken, ölenlerin 155’nin Türk vatandaşı olduğundan sayın Oktay’ın haberi yok herhalde?
Gelelim yüzleşmekten kaçtığımız ve hesabını vermediğimiz konulara!.
Türkiye bir deprem kuşağında olan ve on yıllardır depremin olduğu ve binlerce insanın öldüğü, sakat kaldığı, binlerce vatandaşın yerini yurdunu değiştirdiği bir ülke olmasına rağmen, neden önlem alınmıyor birinci sorumuz bu?
İkinci sorumuz: Marmara depremiyle devlet özel deprem vergisi almaya başladı ve İletişim vergisi yüzde 25’e çıkartıldı. Toplanan bu vergilerin deprem de kullanılacağı söylenmişti bu zamana kadar 36 Milyar dolar vergi toplanmış ama ortada bu paranın nerelere harcandığı bilinmiyor, iktidar da hesap vermiyor.
İşte Ana Muhalefet partisi tarafından depremde toplanan vergilerin akıbeti Erdoğan’a soruldu?
Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan; ”Toplanan paralar gerektiği yere harcandı, kalan paraların nerede olduğunu bay Kemal’e verecek te zamanım yok ” dediğini hatırlatalım.
Depremin bu kadar yaygın olduğu bir ülkede neden sık sık imar affı çıkartılır, bugüne kadar 7 defa imar affı çıkartılması bir rant paylaşımından başka ne olabilir ki.
Muhalefet tarafından TBMM’ne 58 deprem araştırma önergesi verilmiş ve önerilerin hepsi iktidar çoğunluğu tarafından reddedilmiş olduğunu, Fuat Oktay’a bunu da birileri hatırlatsın.
İzmir depreminden sonra doğa felaketlerine karşı önlemler alınır, vatandaşların can ve mal güvenliği sağlanır mı, ne dersiniz?
Hiç sanmıyoruz keşke yanılsak.
Toplum olarak yoksulluğu yenip, gelir dağılımındaki adaletsizliğe neşter atmadıkça, hukuk toplumu olmadığımız sürece her doğa felaketinde; yoksul semtlerde yaşayan insanların oturdukları evleri mezarları olmaya devam edecektir.
Bugüne kadar depremlerde kaç Zengin, Milletvekili, General, Vali, Kaymakam, hakim-Savcı ve Emniyet müdürü öldü?
Bugüne kadar hangi depremden toplu iş cinayetlerinden, toplu tren kazalarında ölen insanların sorumlusu olan bir yetkili istifa etti, ettirildi veya cezaya çarptırıldı? Yok.
Bilimi yok sayan, yargıyı muhalefete karşı sopa olarak kullanan, liyakat sahibi insanların göreve getirilmediği, devleti yönetenlerin hesap vermediği bir ülkede ‘aha buraya yazıyoruz’ değişen hiç bir şey olmayacak.
Her canlı nasıl olsa bir gün ölümü tadacak, önemli olan Allah devletimize zeval vermesin.
Yorum Yap