- 29.05.2017 00:00
AKP’e parti programına böyle yazarak iddialı bir şekilde siyaset sahnesine girmişti..
Bireyin özgürlüğünü öne çıkartıp,çoğunluğa değil çoğulculuk kavramına yer veriyordu..
Parti programında devam ediyordu..
Üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü olacak diyorlardı..
AB standartlarında bir demokrasi sözü veriyorlardı..
Uluslararası kurumlarlar yapılan bütün sözleşmelere uyulacağını söylüyorlar..
Kopenhag Krtiterleri demokratikleşme için vaz geçilmezleriydi..
Şimdi Ankara kriterlerimiz var diyorlar..
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AHİM) kararları Türkiye’deki kanunların üstünde diyorlardı..
Şimdi AHİM’e sen işine bak bizim içişlerimize karşışamazsın diyorlar.
AB’den müzakere tarihi aldıklarından saati durdurup Kızılayda otobüslerle tur atıyorlardı..
Şimdi AB bizi bölmeye çalışıyor demeye başladılar..
Yargının bağımsız ve tarafsız olacağını hem parti programlarına yazdılar, hem de her ortamda yüksek sesle dillendirdiler.
Şimdi kendilerini koruyan ve talimatlarıyla muhalfilerini deliğe tıkayan bir yargı sistemi yarattılar.
Devlet milletin hizmetkarı olacak, millet devletin değil,diyorlardı.
Şimdi bu devleti biz sokakta bulmadık demeye başladılar,demokrasinin kuvvetler ayırlığı önümüzde engel demeye başladılar.
Devlet ideolojiden arındırılacak, devlet vatandaşı tanımlamayacak tanıyacak,devlet nötr olacak diyorlardı..
Şimdi bu ülkede yaşayan herkesin Türk,Müsliman ve Sünni olduğunu savunuyorlar.
Devlet vatandaşına format atmamalı diyorlardı..
Artık devleti kutsayarak din ve mezhep üzerinden topluma format atmaya çalışıyorlar.
Şimdi bizim neslimizi bozdular dindar nesil yetiştireceğiz demeye başladılar.
Çoğunluk üzerinden çoğulculuğu yok sayıyorlar.
Şimdi tek tek demeye başladılar tek bayrak,tek vatan,tek devlet,tek millet diye sloğan atıyorlar.
Hani farklılık bizim zenginliğimiz idi?
Ya üç ‘Y’ leri..
Yoksulluğu,Yolsuzluğu ve Yasakları yok edeceklerdi!..
Yolsuzluğu önlemek için hortumları keseceklerdi?
Şimdi kamu ihalelerinden kendi zenginlerini ve medyasını yarattılar..
Kendi zenginlerini ve medyasını gerçekleştirmek için kamu ihale kanunu onlarca defa değiştirdiler.
Kamu ihalelerinden yarattıklerı zenginlerden aldıkları paralarla yandaş bir medya oluşturdular ve havuzdan beslemeli tetikçi gazeteciler türettiler.
Ülke zenginleşmesine rağmen yoksulluk zirve yaptı.
Gelir dağılımındaki uçurum gittikçe artmaya devam ediyor..
AKP’e iktidara geldiğinde 13 milyon insan günde 2 dolarla geçiniyordu.
Şimdi 17 milyoın insan günde 2 dolarla geçinmeye çalışıyor..
40 milyon insan yoksullukla boğuşuyor.
GSMH’nın yüzde 54’nü 780 bin kişi alıyor.
Yasaklara ise muhalefet edenleri bertaraf etmek için ilk yasakları medyadan başladılar,düşünce özgürlüğüyle devam edip, muhalif olan her kesimi rejim karşıtı ilan ettiler.
İçinde muhalefet olmayan, hukukla denetlenmeyen seçimden başka bir özelliği olmayan tek kanatlı kuşa benzeyen, bir demokrasiyi savunur oldular.
15 Temmuz darbesinden sonra getirdkleri OHAL’e dayandırarak çıkarttıkları KHK’leri birgiyotin gibi kullanmaya başladılar, kafasını çıkartanı ya işten atıyorlar ya cezaevlerine tıkıyorlar.
OHAL ilanıyla 200 gazete,televizyon,radyo,ajans dergi,yayınevi ve 6 bin derneği kapattılar.. Muhalif gazete ve gazeteci kalmadığı gibi şuan cezaevleirnde OHAL’den sonra 157 gazeteci tutuklu ve sorgusuz sualsiz yargısız infaza uğramış durumda
15 Temmuz darbesinin siyasi ayağını ortaya çıkartmamak için ipe un seriyorlar.
KHK’lerle işten atılanlara mesleklerini yaptırmıyorlar, bu da yetmedi malvarlıklarına el koydular.
Oldu olacak bir KHK’name daha çıkartın ve kamudan ihraç edilenlere fırıncılar ekmek vermesin..
OHAL’den sonra ihraç edilen 37 kişi canına kıyarak intihar etmiş.
Hem OHAL ile ülke yönetilecekmiş hem de demokratikleşme olacakmış..
Bu bize ‘hem Kuzular sağ kalacak hem de Kurtlar doyacak’ masalını hatırlatıyor.
Yorum Yap