- 13.12.2016 00:00
Ülkenin gündemi MHP ile AKP’nin anlaştığı Başkanlık sistemine, doların yükselişine ve ekonominin kötü gidişine kilitlenmişken; ben de bir annenin ölmeden önce evladı için son söylediği sözüne ve hukuksuzluğun peşine düştüm.
610 Haftadır Galatasaray Lisesinin önünde toplanan gözaltında kaybedilen çocuklarını ve yakınlarını arayan Cumartesi Annelerinden, 21 yıl önce gözaltında kaybedilen ve kimsesizler mezarlğına gömülen Rıdvan Koç’un annesi 9 Aralık 2016 tarihinde Asiye Karakoç nefesini teslim etmeden yakınlarına son söylediği sözü ‘Rıdvan’ı görürseniz Anan Seni Arıyor Deyin’ olmuş.
Bir anneye evlat acısı ölümden önce geliyor.
Annelik nasıl bir duygu ki ölümü bile ona evladını unutturamıyor..
Hatta ölmeden son sözü aradığı evladına haber gönderiyor yakınları ile ‘Rıdvan’ı görürseniz anan seni arıyor deyin’ diye.
Ne kadar içli ve insanın yüreğini dağlayan bir söz değil mi?
Bunu anlamak gerçekten çok zor.
Bir hikaye dinlemiştim annesiyle çocuğunun arasında geçen bir tartışmada çocuk dediysem rüştüne ermiş annesini bırakır ve çeker gider..Anne çocuğunun arkasından ağlayarak bağırır ‘arkana bakmadan gidersin tabi, ben senin neyinim ki sen benim ciğerimsin’ der.
Bu söze tanık olan birisi gözyaşları içinde ağlayan anneye ne demek istedin diye sorduğunda?
‘O benim içimden çıkan bir organım ben onu terkedemem ama o beni terkeder,bu duygu bütün anneler için geçerlidir’ der anne.
Gerçekten anneler küsmez, anneler ayırt etmez, anneler karşılıksız sever ve verir;bütün çocuklarına elektrik prizi gibi eşit sevgi dağıtır.
Anne kaç çocuğu olursa olsun hangisinin hangi yemeği sevdiğini veya sevmediğini hiç unutmaz ama hiç bir evlat annesinin neyi sevdiğini bilmez, işte anne ile evlat arasındaki basit ama derin fark bu olsa gerek.
Evladının sevdiği yemeği unutmayan ana çocuğunun gözaltında kaybedilmesini nasıl unutur.
Rıdvan’ın annesinin bu yürek parçalayan sözü bana bir yazarın ölümler üstüne söylediği sözü hatırlattı.
Yazar Tezer Özlü’nün bir sözünü okudum edebiyat dergisinde şöyle diyor:”öldürenler öldürdüklerini bu ülkenin insanı olmadıkları için öldürür” diyor.
Bu topraklarda demokrasi ve hukuk için mücadele verip öncülük edenlere eceliyle ölüm nasip olmadığı gibi yaşayanlara da huzur vermemiştir devleti yönetenler.
Bu ülkede tam 17 bin 500 faili meçhul (faili belli ve devlette saklı da) cinayet var ve aydınlatılması bekleniyor.
İşte ölümünden önce son sözü oğlu için söyleyen Asiye analara bu acıları yaşatanlar bu ülkede kendileri gibi düşünmeyenlere bu acıları yaşatırlar ve hala da yaşatıyorlar.
Ne kadar iktidara gelmeden önce bu faili meçhullleri,gözaltı kayıplarını ortaya çıkartacağım,yargısısz infazları durduracağım,bu acıları bir daha yaşatmayacağım ve analar göz yaşı dökmeyecek diye gelseler de; aslına dönüp’ bu devleti sokakta bulmadık’ deyip vatandaşını yargısız infaz edenler kahraman, ölenlerin ise hainlik yaftalaması hiç değişmiyor..
Baskılar,sürgünler, gözaltılar,mapusluk ve işkenceler devam ediyor.
AKP’e iktidara geldiğinde cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü sayısı 60 bin iken,bugün 220 bin kişiye çıkmış.
OHAL’e dayandırılarak çıkartılan KHK’lerle ile öyle bir hukuksuz sürece girdik ki;insanların iş ve mal güvenliği şöyle dursun can güvenliği yok.
Tuklanan ve işten atılan binlerce insan neyle suçlandıklarını bile bilmiyor, avukatları dosyalarına erişemiyor.
Mehmet Altan’ın Avukatı Ergin Cinmen’in yorumu ile OHAL’den sonra tutuklananlar, tutuklu değiller ‘tutuluyorlar’ tanımlaması cuk diye yerine oturuyor.
Geldiğimiz noktada Askeri darbeler döneminde bile rastlanmayan hak ihlalleri uygulanıyor ve doksanlı yılları arar olduk.
Erdoğan Üç ‘Y’ i yok edeceğiz diye adlnadırdığı ’Yolsuzluğu,Yasakları ve Yoksulluğu’ yeneceğiz diyerek iktidara geldi ama zaman içinde şimdi üçünden de sınıfta kaldı.
Tarihin en büyük yolsuzluğu ve hak ihlalleri Erdoğan’ın iktidarında oldu.
Erdoğan bizim iktidarımızda üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü olacak diyordu ama şimdi yargıyı kendine bağladı.
İş cinayetlerini ve yurtlarda yanarak ölen çocukların ölümlerini ihmale değil de, takdiri ilahi diye geçiştiriyor.Yoksulluğu, gelir dağılımını ve alım gücüne göre değil de köprü ve duble yollarla anlatıyor.
Faili meçhul cinayetleri ortaya çıkartacağı yerde failini arayanların hak arama yollarını kapatıyor.
OHAL ilanındna sonra KHK’lerle aldığı kararlar sonucunda;normal vatandaşın hak araması şöyle dursun, can güvenliği ortadan kalktı.Açık hava şöyle dursun kapalı mekanlarda toplantılara izin verilmiyor.
Medya özgürlüğünü tanımıyor, OHAL’den şuan cezaevlerinde 146 gazeteci tutuklu,muhalefeti ise rejim kaşıtı ilan ediyor.
HDP’li 10 Milletvekillerinin tutuklanması ve DBP’sinden seçilmiş 40’a yakın Beldiye başkanlarının görevden alınarak tutuklanması bunu teyit etmiyor mu?
Eğer bir an önce hukuka dönülmez OHAL ile devam ederse; daha çok ana evladını arar olacak gibi bir felakete doğru gidiyoruz.
Acil olarak barış için adım atılmalı,toplum olarak iç barışı sağlamadan huzur ve refahı yakalayamayız.
Savaşın sürdüğü yerde hayat tersine akar gençler yaşlıları değil de yaşlılar gençleri toprağa verir.
Rıdvan’ın ölümü de bunu doğrulamıyor mu?
Not:Ben bu yazıyı bitirdiğimde terör kendini yine İstanbul’da gösterdi..10 Aralık dünya insan hakları gününde terör örgütleri bombalı saldırı sonucu 29’u polis 38 insanımızı hayattan kopardı ve yüzün üstünde yaralı var. Ölenlerin yakınlarına baş sağlı, yaralılara acil şifalar dilerken,bu kör terörü nefretle kınıyor ve lanetliyorum.
Yorum Yap