Yazıya başlık attığım deyişin ben aramızdan ayrılalı 4 yıl olan ölümsüz ünlü halk ozanımız 2010 yılında UNESCO’nun ‘yaşayan insan hazinesi’ ilan ettiği;dünyanın fark edipte bizim Abdal diye küçümsediğimiz, ekmeğini düğünlerde verilen bağşışla hayatını idame eden Neşet Ertaş’a ait olduğunu biliyordum..
İnternetten yaptığım kısa bir araştırmada;bu deyişin bir Çorum bozlağı olduğunu sözlerinin de başka değerli Neşet Ertaş gibi sonradan fark edilen, Çorumlu halk ozan Aşık Şekip Şahadoğlu’na ait olduğunu öğrendim.
Bu güzel halk deyişi demokrasiden ve hukuktan yana olanlarla, diktatörün safında yer tutanların arasında ki farkı anlatırken;demokrasi güçlerine de bu deyiş referans oluyor mücadele ve sabır babında.
Bu özlü, içli,veciz deyişten yola çıkarak ülkenin yaşadığı siyasi iklimine girelim.
15 Temmuz askeri darbe kalkınmasının ardından bu darbe girişimini fırsat bilen Erdoğan; istediği kanunları çıkartamadığı meclisi, kısıtlı olan özgürlükleri ve yargıyı; OHAL ile devre dışı bırakarak Kanun Hükmünde Kararnamelerle; tek adamlığının önün açan, alt yapısını hazırlayan hiçbir seçimle elde edemeyeceği bir fırsata dönüştürmek için muhaliflerine ve muhalif olan toplumun her kesimine yönelik, demokratik teamüller aykırı ,hukuk dışı uygulamalarını devreye soktu ve hız kesmeden de devam ediyor.
FETÖ terör örgütü üyesi olmak ve darbeyi desteklemekle suçlanan ve açığa alınanlar yalnız işten atılmıyorlar meslekten de men ediliyorlar..Bu yetmezmiş gibi bu insanların mal varlıklarına da el koyuyorlar.
Yani doktor doktorluk,atılan hakim avukatlık,öğretmen öğretmenlik,gazeteci gazetecilik yapamayacak,atılan subaylarda rütbesiz er oluyor.
O zaman bir karar alın OHAL’e dayandırarak kanun hükmünde karar nameyle; söyleyin fırıncılara bunlara ve bunların yakınlarına ekmek vermesinler.
Darbe girişiminin siyasi ayağını çıkartmak yerine ‘Erdoğan ve AKP’e tayfası,yandaş medyası bir de sosyal medyadaki AKtrolleri’ AKP’ye muhalif olanları ya darbeci ya da terör örgütleriyle ilişkilendirerek hedef gösteriyorlar..
Sabah gazetesinde Hilal Kaplan’ın köşesinden 7 Eylül 2016 tarihinde YÖK Başkanına atılan 2 bin 346 akademisyenlerin içinde Mehmet Altan niye yok diye sorduğu gibi!.
Ahmet Hakan’da köşesinden Ahmet Altan ne zaman tutuklanacak diye az uğraşmadı.
Diğer yandaş,tetikçi, itirafçı,muhbirleri saymıyorum medyanın en medyatiklerini verdim.
Erdoğan’a muhalif olanların açığa alınması,görevden el çektirilmesi ve yazar çizerlerin tutuklanması,muhalif medyanın susturulması ve kapatılması; iki terör örgütünden biriyle ilişkilendirilerek veya darbe destekçisi diye hedef gösteriliyor insanlar..
Kamudaki sıradan memurları işten atmak darbe girişiminin siyasi ayağını ortaya çıkartmaz, bu ağacı görüp de ormanı görmemek gibi bir şey.
15 Temmuz darbe girişiminin siyasi ayağı AKP’nin içinde..
İşte Sözcü gazetesinin ortaya çıkarttığı fotoğraf bunu belgeliyordu ve tekzipte edilmedi..
12 AKP milletvekili 2012 yılında ABD’ye giderek Pensilvanya’da Fevtullah Gülen ile Erdoğan arasında arabuluculuk için bir çalışma yürütmüşler..
Ülke gündeminde muhalif olanlara cadı avı yürütülürken Erdoğan ve AKP takımını ters köşe yapan ekonomiyle ilgili gelen karar gündeme bomba gibi düştü..
Bu karar Uluslar arası kredi derecelendirme kuruluşu olan MO0DY’S ten geldi.
MOODY’S ekonominin bir yerde ülkelerin barometresini ölçen bir örgüt ve Türkiye’nin kredi notunu 3 ten 1’e düşürürken,14 bankanın da notunu düşürdü.Bunun anlamı:Türkiye artık yatırım yapılacak bir ülke değildir.
Vay bunu yapan sen misin darbeyle elde edemediklerini dış güçler, ekonomik yönden elde etmenin yolunu seçtiler gibi komplo teorileri üretmeye başladılar.
Ekonominin kötüye gidişi için verilen MOODY’S kararı gelince paçaları tutuştu ama hiç önemi yok dedikçe;Hükümetin Ekonomiden Sorumlu Bakanı Mehmet Şimşek; MOODY’S n kararında doğruluk payı var deyince ters köşe oldular ve daha yumuşak bir dil kullanmaya başladılar.
Hatırlanırsa aslında MOODY’S’in böyle bir karar alacağını AKP’de uzun yıllar Ekonomiden sorumlu devlet Bakanlığı yapmış Ali Babacan; eğer biz hukuki reformlar yapamazsak büyümemiz durur, yabancı sermaye gelmez ve hatta var olan sermayeyi de tutamayız demişti.
Ekonomi hamaset teranelerle büyümez, birlik beraberlik safsatalarıyla yabancı sermayeye güven veremezsiniz,rakamlar yalan söylemez. Ülke ekonomisi 6 yıldır yerinde sayıyor hatta göstergeler hep negatif.
Rusya’nın uçağının düşürmesinin bedeli bize 3 milyar dolara mal olmadı mı?
Türkiye’nin güvenilir bir ülke olmaması üzerine vatandaşlarına Türkiye’ye gitmemeleri çağrısında bulunan Almanya,İngiltere ve ABD’nin çağrısı sonucu,yıllık 12 milyar dolar turizm kaybımız olmadı mı?
Almanya ve İngiltere Türkiye’deki okullarını ve temsilciliklerini kapatması,ekonomiyi kalbinden vurmaya başladı, İstanbul gibi bir dünya şehrinde istiklal caddesinde esnafın kepenk kapatması, bunlar ekonominin alarm verdiğinin işaretleri değil mi?
MOODY’S kararına köpürenler nedense uluslar arası Çalışma örgütü İLO’nun ve insan hakları örgütlerinin, başta AF örgütünün raporlarını hiç umursamıyorlar ve ciddiye almıyorlar.
Türkiye iş kazalarında dünyada Çin’den sonra ikinci olurken, AB ülkeleri arasında da birinci sırada yer alıyor.Türkiye de günde 4 işçi iş kazasından ölürken 7 işçi de sakat kalıp iş göremez duruma düşüyor.
AKP’nin 14 yıllık iktidarında 17 bin işçi iş kazası adı altında cinayet ekonomisine kurban gitti..
İşçilerin aidatlarıyla evlerine ekmek götüren sözde işçileri temsil eden örgütleri Türk-iş ve Hak-iş gibi sarı sendikacılar; binlerce işçi katliamlarının hesabını AKP’e Hükümetinden soracağı yerde genel kurullarına onur konuğu olarak davet ettikleri Erdoğan’ı ve hükümet üyelerini kapıda karşılayıp,konuşmalarını ayakta alkışlıyorlar.
Muhalefet partileri 17 bin işçinin katliamlarını gündemde tutup hesap sormaları gerekirken;çalışanların sigortası yokmuş, sendikal hakları ve örgütlenme hakları verilmiyor diye şikayette bulunuyorlar..Bırakın işçilerin demokratik haklarını şöyle dursun , çalışanların can güvenliği yok iş kazaları birer toplu cinayetlere döndü.
DİSK ve KESK’in dışında işçi ve memur sendikaları AKP’nin parti örgütü gibi çalışılıyorlar..
Bu sendikaların genel merkez yöneticileri AKP’den ya milletvekili oluyor ya da Belediye başkanı.. Sarı sendikacılığı temsil edenler sendikaları siyasi gelecekleri için sıçrama tahtası olarak kullanıyorlar.
Saraya tabi olmayan dünya standartlarında gazetecilik ise bir suç sayılıyor ve içeri atılıyor,atılmayanlarda işsiz bırakılıyor.
Muhalif televizyon kanalları ulusal değil yerel kanallara bile tahammül edemiyorlar ve TÜRKSAT’an çıkarılarak ekranları karartılıyor.
Bu topraklar insan odaklı siyaset yapmanın karşılığı pek yoktur..
Din,ırk,mezhep,bayrak,toprak,bayrak ve devleti kutsadığınızda itibar görürsünüz.
Demokrasi,hukuk ve çoğulculuk kavramlarını savunur sanat ve edebiyat öne çıkartırsanız; bu coğrafyada karşılığı size,mahpus,sürgün ve kamusal haklardan mahrumiyet olarak döner.
Gözümüz aydın hükümetimiz halkımızın çıkarına OHAL’i üç ay daha uzatacak.
Erdoğan ise; üç ay şöyle dursun OHAL için belki 12 ay da yetmeyecek dedi.
Demokrasi güçleri buna hazırlıklı olsun önümüzde gelen mevsim Kış olsa da siyasette çöl sıcakları geliyor.
Ama zor günlerin sonu aydınlıktır..
Elbet bir gün bu kış gider yaz gelir.
Yorum Yap