- 28.12.2014 00:00
Ülkeyi yönetenler Aralık ayı geldiğinde Aralık ayı içinde olan kanlı katliamlardan,yolsuzluktan,rüşvet olaylarından bahsetmemek için sağır ve dilsiz rolüne soyunurken;fikri takip yapması ve kamuoyunu bilgilendirmek görevi olan yandaş medya ise,bu olayları ve kanlı katliamları unutturma yolunu seçer bizde;gerekçesi de kabuk bağlamış yarayı kavlatmak veya olayı kaşımayalım diye geçiştireme çabası içinde olurlar.
Biz de Aralık ayında olan toplu kanlı katliamları ,yolsuzlukları, rüşveti ve özgür medyaya yapılmış sivil darbelerin bir sırlamasını yapalım dedik hatırlatmak babında.
Sırasıyla gidelim Aralık ayında olanları:
10 Aralık dünya insan hakları günüdür..10 Aralık ayının insan hakları günün olmasının nedeni ise; ikinci dünya savaşının 10 Aralık 1939 yılında başladığı tarihtir ve bu savaşta tam 52 milyon insan ölmüştür.
14 Aralık 2014 yılında Erdoğan ve hükümetinin yolsuzluklarını ortaya döken ve medyasıyla da bunu gündem de canlı tutan; hizmet hareketini üstünden kamuoyu tarafından cemaatin gazetesi ve televizyonu olarak bilinen Zaman Gazetesi Genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Televizyon grubunun başkanı Hidayet Karaca’nın da içinde olduğu ,özgür medyaya sivil darbe yaparak, yöneticilerini gözaltına alarak, kendine muhalif olan gazetecilere ve televizyonculara bir göz dağ hareketi olarak okunmalı.
Fakat Erdoğan ve yandaş medyasının hesaplayamayacağı kadar, gerek içte gerekse dış dünya da beklemediği kadar bir meslek ve demokrasi dayanışmasıyla karşılaşmıştır.
Böylece 14 Aralık bizim demokrasi tarihimize özgür medyaya yapılan bir tarih olarak hatırlanacaktır.
17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu birinci yılını tamamladı ama Erdoğan ve iktidarın havuz medyası bu olayın üzerini örtmek için denemediği yol kalmadı ama ilk defa belki de toplumun belliğinin özgür medya ve demokrasi güçleri bu konu da ortak bir duygu ve tavır duruşu gerçekleşti. Unutulacak gibi de gözükmüyor Erdoğan, ne kadar gündemden düşürüp üzerini örtmeye kalksa da tam tersi toplumun her kesiminden tepki görüyor.
Ama aynı ortak tepki, kanlı katliamlarda maalesef üzülerek söyleyelim ki olmuyor.. İşte Kahraman Maraş ve Roboski katliamları bunun canlı örneği.
19 Aralık 1978 yılında ne oldu diye sokağa çıkıp bir alan araştırması yapsanız, yüz kişiye sorsanız bir tanesi bilmez ve hatırlamaz, aval aval gözünüzün içine bakar .
Erdoğan boşuna özgür medyayı susturmaya ve muhalif olan gazetecileri ve yazarları gazetelerinden kovdurmuyor.
Çünkü bu olayları ve katliamları gündemde tutan medyadır.
Ne olmuştu Kahraman Maraş’ta:
19 Aralık 1978 yılında; derin devlet projesini faşistler Kahraman Maraş’ta Alevi vatandaşlarımız üzerinden hayata geçirdi. Aleviler kanlı bir katliama uğradı ve devlet iki gün orta da gözükmedi; resmi rakamlara göre 110,Alevi örgütlerinin iddialarına göre ise 150 kişi çoluk -çocuk,yaşlı,hamile kadın demeden hepsi hunharca katledildiler bu savunmasız insanlar. Bu katliamdan sonra çoğunluk oldukları yerde Aleviler, başka illere can güvenlikleri olmadıkları için göçerek, çoğunluk oldukları yerde azınlık durumuna düştüler yaşadıkları topraklarda. O ilin demografisi bozulurken, bu katliamın bir Sünnileştirme olarak karşımıza çıkıyor.Bu katliam devletin resmi ideolojisine de uygun bir politika değil mi?
Bu katliamın failleri hala bulunmuş değil.
Bu davanın savcısının bir televizyon kanalında anlattığı, anlatırken de sözün boğazına düğümlendiği bir olay var ki; insanın kanını donduran, duyanın aklından çıkmayacak bir olay ve bunu yapan insan olamaz türünden.
Savcı: bu kanlı katliamda yaşadığı ve gözleriyle gördüğü olayı şöyle anlatıyordu; bir hamile kadını kazığa oturtarak öldürmüşlerdi, hatırladıkça kendime zor gelirim ve hala gözümün önünden bir türlü gitmiyor, bunu nasıl yapar bir insan,anlamış değilim diyordu.
Bu kanlı Maraş olayları aynı zamanda 12 Eylül askeri faşist darbesinin sürecini tetiklemiş ve siyasi otoriteyi bay pas ederken, ülkede de bir kaos ortamının fitilini ateşlemiştir.
Roboski katliamı.
Roboski katliamının işlendiği tarih 28 Aralık 2011 yılıdır üçüncü yılını iki gün sonra deviriyor ;bu tarihte 18’i çocuk tam 34 Kürt vatandaş askeri savaş uçaklarıyla katledilmiştir. Bu katliamın dumanı sönmedi ama ateş düştüğü yeri yakar misali;Mehmet Altan gibi birkaç gazeteci ve entelektüel ve ailelerinin dışında, kimse gündem de tutmak,faillerinin bulunması için mücadele vermediğini görüyoruz.
Mehmet Altan, her çıktığı televizyon programlarında Roboski katliamını hatırlatır ve bu davanın akıbetini sorar, katillerini arar kendince.
Fakat bu katliamda diğer faili belli ama meçhul cinayetlerin akıbetine uğradı; askeri savcılık takipsizlik kararı verdi.Bizde böyledir devletin ve hükümetlerin kabul etmediği yargıya intikal etmiş davalar hep takipsizlik kararına uğrar ve hukukun üstünlüğünün uygulanmadığı devlet geleneğidir.
Bilmem hatırlanır mı Erdoğan Uludere’de 34 vatandaşını askeri savaş uçaklarıyla katledildiği günlerde; generallere teşekkür etmişti. Sahi Erdoğan kuvvet komutanlarına niye teşekkür etmişti hala anlamış değiliz.
Dersim olaylarından özür dileyen Erdoğan ,Roboski’de katledenlerin ailelerinden ve kamuoyundan bu katliam için niye özür dilemez? Bu da ayrı bir tezat oluşturur Erdoğan’ın siyasal yaşamında.
Maraş ve Roboski katliamını bir tek yakınlarını kaybedenler ve birkaç yazar çizer ve etkili olmasa da birkaç sivil toplum örgütü tepkisini gösterir ama toplumun diğer kesimleri sessizliğe bürünür, medya da birinci sayfadan bu haberi görmek istemeyenler iç sayfalarda, kibrit kutusu kadar haberle geçiştirirler. Canlısını korumayan devlet, katliam tarihlerinde görev başındadır; katliam olan o ilçelerde ve şehirlerde olağan üstü hal ilan eder..
Şehirde tüm gösteri ve yürüyüşler yasaklanır, şehrin giriş ve çıkışları tutulur ama katledilenlerin failleri bulunmaz.
Bu katliamları, yolsuzluk ve rüşvet günlerini, Özgür medyaya yapılan sivil darbeyi ve insan hakları gününü unutma, unutturma!.
Yorum Yap