- 19.11.2014 00:00
Dileğimiz tüm samimiyetimizle yazıya başlık yaptığımız konunun gerçekleşmesini hiç istemeyiz, en kötü siyasal iktidar en iyi darbecilerin yönetiminden daha iyidir baştan bunu söyleyelim..
Yalnız Erdoğan’ın diyoruz,AKP’e demenin bir anlamı yok artık son dört yıldır Erdoğan’ın uyguladığı siyaset ve izlediği yolda; darbecileri aratmayacak düzeye geldiğini de belirtmeden geçemeyiz.
İçinde hukuk geçmeyen,harcamasının denetimini yaptırmayan, yargı kararlarının uygulanmadığı, kuvvetler ayrılığının baypas edildiği, çoğunluğa dayalı bir seçim anlayışıyla, çoğulculuğun yok sayıldığı; muhalif olanın darbecilikle suçlandığı ve bir basın açıklamasının bile polis şiddetiyle bastırıldığı ve yapılamadığı bir yerde, demokrasiyle yönetildiğimizden de bahsedemeyiz.
Erdoğan ve onun havuz medyası ve tetikçileri,Erdoğan’ın kulu kölesi olarak siyaset yapan kadroları farkında mıdır bilemeyiz ama dipten gelen derin devlet dalgasının ülkenin güney doğusunda ve ses getirecek yerlerde kendini gösterdiğini görüyoruz bu da; derindevletin iş başı yaptığını ve hızla ülkenin siyasetine yön vererek, siyasi kaos yaratmanın peşinde olduğu konusunda çok ciddi olayların olduğuna toplum olarak tanık oluyoruz ve bu görüntüler ortaya çıkmaktadır..
Derin devletin iş başı yaptığının emarelerini Ergenekon ve balyoz davlarından darbecilikten tutuklu olarak yargılanan generallerin tahliye edilmesiyle devreye girdiği iddia edilmektedir.
Daha vahim iddianın ise 17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra AKP’nin darbecilikle suçlanan generallerle anlaşmaya vardığını, paralel devletin işi bunlar deyip;milli ordumuza kumpas kurdular diyerek,darbecilerin tahliye olmasının önünü açtığı,hatta AKP’lilerin bile bundan rahatsızlık duyduklarını, hani biz bu davanın savcısıydık ne oldu diye birbirlerine sordukları ve tartıştıkları,medya da ve siyaset çevrelerinde çok sık konuşulan konula arasında duyulmakta.
6/7 Ekim Kobani’ye destek eylem sonucunda resmi rakamlara göre 40 başka kaynaklara göre ise 48 kişi çatışmalarda öldü ama hayattan koparılan insanların, katillerinden bir tane kişi bile yakalanmadı..
Teknolojinin hakim olduğu çağda, bu eylemler şehirlerin merkezinde oldu bir tane bile mopese kamerası yok mu eylemlerin olduğu sokaklarda ve caddelerde,bunlar düşündürücü değil mi?
HDP, Bingöl’de öldürülen polis şefleri ve 6/7 Ekim Kobani eylemlerinde hayatını kaybeden insanların faillerinin bulunması için TBMM’ne bir önerge veriyor komisyon kurulması için ama HDP’lilerin önerisi AKP’li milletvekilleri tarafından reddediliyor.
Bu kırk kişinin katillerinin yakalamaması ve devletin olayların üzerine gitmemesi, toplumun demokrasiden yana olan güçlerden düşündürücü haberler yayılıyor ve yorumlar yapılıyor.. Ve ortaya atılan tezler ve yorumlar çok ciddi ileride önlenmeyecek olayların habercisi gibi gözüküyor; yabana atılmayacak dikkat çekici analizler medya da boy gösteriyor..
Başta Kürt siyasetçilerden ve entelektüellerden tehlikenin boyutları rakamlarla anlatılıyor; bunlardan en kapsamlısı; İnsan hakları derneğinin kurucularından avukat Eren Keskin’in Taraf Gazetesinin 16 Kasım 2014 tarihli sayısında Aysun Yazıcı’ya verdiği söyleşisi çok çarpıcı geldi bana..
Şimdi dut yemiş bülbül gibi susan havuz medyası o günlerde Ergenekon ve balyoz davaları için nasıl manşetler atmış,bugünün tetikçileri o gün neler yazmış bir kısa internetten tarayın da görün, okuduklarınıza şaşıracaksınız.
Bunları unuttular ve şimdi günah keçisi ve tek sorumlu olarak 17/25 Aralıktan sonra paralel devlet oldu; eski müttefiklerine yönelik neler yazıp konuştuklarını,hatırlatmayı bile insan, insanlığından utanıyor.
Neyse biz İnsan Hakları Derneğinin kurucularından Avukat Eren Keskin’in Taraf gazetesinden Aysun Yazıcı’nın çok yönlü; medyadan, faili (bellide) meçhul cinayetlere ve doksanlı yıllara geri dönüyoruz diye verdiği, soruların yanıtlarına kulak verelim:
Avukat Eren Keskin: ”Türkiye, faili meçhul cinayetlerin yeniden yaşandığı bir ülke oldu ve son üç ayda 64 kişi öldürüldü. Bingöl, Yüksekova ve Diyarbakır’da sokak ortasında 8 güvenlik görevlisi, Kobani olaylarında ise 48 kişi öldü.Adana’da bir gazeteci, Suruç’ta bir eski belediye başkanı ve oğlu infaz edildi. Olaylarla ilgili alınan isimlerin de başka suçlardan arandıkları ortaya çıktı. Medyaya yapılan baskı arttı. Tüm bu olaylar akıllara 1990’lı yıllara mı dönüyoruz sorusunu getiriyor.”
Eren, çok düşündürücü bir konuya daha parmak basmış:
“AKP’nin derin devletle anlaştı ifadesini kullanırken; Ergenekon sanıklarının tahliyesinden sonra faili meçhul cinayetlerin artmasının tesadüf olmadığının üstünde duruyor.”
Eren, mülakatının başka bir yerinde:”Ergenekon davasından tutuklu kalıpta tahliye olanların güçlenerek çıktıklarını söylüyor.”
Medya için de şöyle diyor Eren:”1990 yıllardaki yasakları hatırlatıyor, nasıl İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Akın Birdal’a düzenlenen suikast girişimiyle;Ankara’da HDP parti yöneticisine parti il örgütünde bıçaklı saldırıdan bahsederken, Bingöl’deki iki polis şefinin öldürülmesi ve polisin dört kişiyi yargısız ve belgesiz katiller ilan edip infaz etmesine..Ama ölen dört kişinin polis şeflerinin katilleri olmadığını silahlarının balistik muayenesiyle anlaşılmış olduğunu,üstünde durulmasını talep ediyor. Gazetecilik yapmak isteyenlerin AKP’nin politikasını eleştirenlerin gazeteciliğin dışında başka işlere zorlanması” gibi çok kapsamlı çarpıcı, dikkate değer yorumları tehlikeye işaret etmektedir.
Eren Paris’te öldürülen PKK’lı üst düzey yönetici üç kadının MİT tarafından öldürüldüğü ama bunun üstünün kapatılmaya çalışıldığını hatırlatırken; şimdiki yapılan saldırıların ve cinayetlerin doksanlı yılları hatırlatıyor, demekte.
Son günlerde Diyarbakır’da gözden kaçan ama dikkatten kaçan; Askerler iki yürüyüş yaptılar, bu yürüyüşlerinde “dürüstlük ” ve bir de “akan kanlar bayrak için ve şehidim yerinde rahat uyu” slogan atmaları hayra alamet olmasa gerek.Bu aslında bir mesajdır okumasını ve ders çıkartmasını bilenlere.
Bu topraklarda padişahların tahtlarını ve saltanatlarını korumak için çocuklarını ve kardeşlerini bile öldürttüğü; askeri darbelerin bir kurtuluş yolu olarak seçildiği,başbakanların,bakanların asıldığı bir siyasi cinayetler kültürünün olduğu akıldan çıkarılmamalı.
AB standartlarında bir demokrasiyi hayata geçirmek ve talep etmek, yaşam biçimi haline dönüştürmek toplum olarak; hepimizin geleceği açısından bugünden yarına erteleme gibi bir lüksümüz yok..
Bölgemizde, hem de sınırımızda yaşanan ve daha da gittikçe yaşanması kaçınılmaz olan; din, ırk ve mezhep savaşlarının her an bizi de içine çekme tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Demokratikleşme olmadan iç huzuru sağlayamadığınız gibi, darbecilerle iş tutan, muhalefeti darbeci ilan eden, darbecilerin anayasası ve kurumlarıyla ülkeyi yönetmeye devam edenin başı her an belaya girer.
Yorum Yap