MEHMET ALTAN ARI KOVANINA ÇOMAK MI SOKTU YOKSA ZÜLFİYARE-Mİ DOKUNDU ? (1)

  • 5.05.2014 00:00

 Mehmet Altan’ın 30 Nisan 2014 tarihinde başlayarak  T24 sitesinde “Mecburi İstikamet:İkinci Cumhuriyet”  başlığıyla  dört  bölümden oluşan bir yazı dizisi yayınlandı.

Bu yazı dizisi  ‘düzceyerelhaber’ sitesi olmak üzere değişik internet sitelerinde haber ve yorum konusu oldu.

Dizi  farklı yazarların  köşelerine   konu  olurken, internet sitelerinde de geniş yankı buldu ,  Kürt siyasal hareketinden   kimileri olumsuz tepki  verirken ,AKP medyasının  bazı  tetikçileri   de   görevlerini   ifa etti.  

Bu dizinin  ilk bölümünü okuduktan sonra, ben de  düzceyerel haber sitesinde kaleme aldığım ”Alman Cumhurbaşkanından demokrasi resitali” başlıklı yazımın sonuna bir not düşmüş, okurlarıma  hararetle bu yazıları okumalarını  önermiştim.

Şimdi de ,hukukun üstünlüğü,demokrasi ve  demokratikleşmeyi kapsayan ve  çok önemli  bulduğum  bu  yazı dizisi hakkında yazmaya karar verdim.

Yazıya  ilk   tepki Radikal gazetesinin köşe yazarlarından Ezgi Başaran’dan  geldi ve Ezgi Başaran  “çoktandır konuşulan ama yüksek  sesle seslendirilmeyen “ eleştirileri içeren Altan’ın yazısını  sert   hatta   acımasız  bulduğunu söyledi.

Aslında ,”dost acı söyler” misali Altan gerçekle yüzleşmenin ne kadar zor olduğunu  ispatlıyor  , temel hak ve özgürlükleri,  demokrasi ve hukuku referans gösteriyordu.Demokratik bir cumhuriyet olmadan barışın kalıcı olamayacağını vurgulamak istiyordu.

Vatana gazetesinden  Ruşen Çakır 3 Mayıs 014 tarihli köşesinde önemli bir yazı dizisi deyip Altan’ı  övüyor,yazıyı ise  “katıldıkları”  ve  “katılmadıkları” olarak ikiye bölüyordu.Ancak  “katılmıyorum hatta hiç katılmıyorum” dedikleri bölümler ile Altan’ın söyledikleri arasında bir zıtlık yoktu,bu bir paradoks gibi gözükmekteydi.Ruşen Çakır Altan’ın bu dizisi üzerine devam edeceğini söylüyordu.

 

İnternette ise sadece dizinin tek bir yazısı üzerinden  kimi  sitelerde “ Mehmet Altan Kürtlerle köprüleri attı “ yolunda çok abartılı ve  kışkırtıcı bir dil kullanılırken,söylenen es geçildi,kısacası  dizinin içeriğiyle  hiç ilgisi olmayan bir haberler  yapıldı.

Erdoğan tarafında  devlet kadrosundan gazetecilik yapan havuz medyasından beslenen kimi müptezel tetikçiler de , Altan’ın yazısına atıfta bulundular ama onlara yer vermenin  zül olduğunu düşünüyorum.

 Diziyi ,daha doğrusu tartışma ve polemiklere neden olan yazıyı  bir kez de  ben  kısaca   özetlemek  istiyorum.

Dizinin ikinci yazınsı oluşturan bu bölümün başlığı ”Batı’da faşizm,Doğu’da özerklik mi?” idi.

Yazıyı bir bütünlük içerisinde ön yargısız bir biçimde  okuduğunuzda, sosyolojik  dönüşümlere ,siyasi  ve toplumsal gelişmelere  yönelik tamamen  sistemi sorgulayan ve vurucu tespitler yapan ,derinlikli bir  analiz  yazısı olduğunu görüyordunuz.Altan olayları ve gelişmeleri, kavramlar ve kurumlar üstünden ilkesel bazda  ele alıyordu.Topluma yön veren güçleri  bu zeminde  irdeliyordu.

Yazıdaki sarsıcı tespitler  aklıma  öncelikli ”Arı kovanına çomak mı  sokuyor yoksa  zülfiyare mi dokunuyor Altan?”sorusunu getirdi …

Böylesi bir yazıyı ancak siyasette ikbal aramayan ve siyasal çıkarcılığa  taraf olmayan , Kürtlerin hak arayışlarını da destekleyip ,  ağırlıklı bir biçimde kapsayan  şekilde yaşamı boyunca   demokrasi mücadelesi vermiş  Altan gibi  birinin  kaleme alabileceğini düşündüm.

Altan   “ AKP  ile   Kürt  siyasetinin bir bölümünün” arasında

“Erdoğan’ın diktatörlüğü”  karşılığı    “özerklik “ talebini üzerinden bir uzlaşma olup olmadığı sorgulaması,buna dair kimi  güçlü sinyallerin tespitiydi.

Altan  yazısında  “Toplumun varlığını sürdürebilmesi için tarihin ona çizdiği ‘mecburi ‘ istikameti konuşmadan önce Kürt meselesine değinmemiz  gerekiyor.” Diyordu.

“Şehirlilerin ezdiği ve gelişmesine izin vermediği,taşraya hapsedilmiş kesimde iki büyük yapı vardı.Kendilerini Sünni dindarlıklarıyla tarif eden,muhafazakarlarla,kendilerini  ırklarıyla tarif eden “Kürtler”  olduğunu söylüyordu.

“Devletçi şehirlilerin azınlık diktasını yıkıp,yeni ve demokratik bir cumhuriyet  kurma potansiyeline sahip iki güç olarak(Kürtler ve İslamcıları kastediyor) bunlar gözüküyordu.Umut bağlanan iki güçte bunlardı.”

“Bu iki büyük güç şu an için “güç birliği” yapmış gözüküyor.Ama  ne yazık ki bu işbirliği ümit edildiği gibi pek de ‘demokrasi’ odağında gerçekleşmiyor.”

Kürt siyaseti görünen o ki Başbakan Erdoğan’ın “diktatörlük” yolundaki ilerlemesinin kendilerine de “özerklik”  yolunu açacağına  inanıyor  ve onun “diktatörlüğünün”  çeşitli pazarlıklarla destekliyor.”

“Cumhuriyetin en faşizan yasalarından biri olan MİT yasasının görüşülmesi  sırasında kimi Kürt siyasetçilerin  MİT’e teşekkür ettiklerini gördük,buna da Kürt tarafından ciddi bir tepki gelmedi” diye düşüncelerini ve endişelerini sıralıyordu  Altan.

Belki   “Kürtlerle, AKP” demek yetersiz, doğrudan  Erdoğan demeliyiz  ; çok açık olmasa  konuşulmasa da , kamuoyundan ciddi bir şekilde  gizlense de,  MİT-PKK’ın   arasında  halvet olmuş  hissini uyandıran  aşırı bir  haşır neşirlik durum var.

Bunu da toplumsal olaylarda ortaya çıkan  çok benzer  tepkilerden  anlıyoruz,fazla içli dışlı bir durumun olması, Altan’ın  sergilediği endişe ve  tespitlerini  adeta teyit ediyor.

PKK-MİT anlaşmasının ittifakını sanki ilk kez   Gezi olaylarında gördük.

Kürtlerin en dinamik partisi ve potansiyeli olan BDP gezi direnişine  destek vermedi,hatta Gezi direnişinin fitilini ateşleyen BDP’nin İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder de   basının önünde  BDP’ye   sitem etti.

Gezi olayları Türkiye’nin dört bir yanında kitlesel eylemlere dönüşürken bile  , BDP’nin en etkili olduğu illerde katılım yok denilecek düzeydeydi.Bu çok  düşündürücü değil mi?

 İmralı’ya Öcalan’a ziyarete giden BDP heyeti  “Öcalan’ın Gezi’yi Selamladığını “söylediler de , ondan sonra BDP özellikle de İstanbul’da  biraz hareketlendi  ama diğer illerde özellikle de Güney doğu da  konuyu  hiç   umursamadı.

 Gezi olaylarını  Erdoğan ile aynı söylem içinde telaffuz eden Kürt  zihniyeti daha  yaygındı “Çözüm sürecine yönelik darbeci bir eylem” diye dillendirenler oldu .

Gezi direnişine  ilk günlerde  sonra destek vermemelerini  nedenini şöyle açıklıyorlardı BDP’liler ; “Kemalistler ve ulusalcılardan bize saldırı geleceğinin haberlerini aldık, ayrıca bunlarla beraber yürümemiz bizi sıkıntıya sokardı”.

 Ya 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu PKK lideri Abdullah Öcalan’ın “ bu bir darbedir AKP hükümetine  ve Erdoğan karşı” demesi, bu PKK ile MİT’in ittifakının dışa vurması değil mi?

30 Mart yerel seçimlerinde 17 Aralık “rüşvet ve yolsuzluk operasyonu” üzerinden meydanlarda Selahattin Demirtaş’ın AKP’li bakanları ve  Erdoğan’ı hırsızlıkla  suçlaması,yargıdan kaçamazsın demesi,Abdullah Öcalan’ın açıklamasıyla bir çelişki değil mi?

Demirtaş’ın Öcalan ile 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla ters düşmesinin bedelini BDP’nin HDP’ye dönüşmesiyle eş başkanlıktan olması  bunun işaretleri olarak  mı görmeli acaba ?

Bir başka  gözden kaçan ise  İmralı heyetinden Selahattin Demirtaş’ın çıkartılması mıdır,bu  bir tesadüf olabilir mi?

Acaba,çoktan demokrasiden vazgeçip,diktatörlüğe yelken açmış  zordaki  bir  Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçiminde  HDP’ lilerin  oylarına göz dikmiş  midir,dikmemiş midir  ?

  Erdoğan,” ben Çankaya’ ya nasıl çıkarım,iktidarımın ömrünü  nasıl uzatırım?” diye düşünmüyor mudur ?

 Kürtlerde  “AKP’den ne koparırız “düşüncesi  içinde hareket etmiyor mudur, “özerklik” demokratikleşmeden daha önce koşmuyor mudur acaba ?

 

Kürtlerin Geziye destek vermemeleri, Öcalan’ın 17 Aralık operasyonunu  “ Erdoğan’a karşı darbe” diye tanımlaması!.

Siyasi fırdöndülüğü bir yana koyup,vicdanımızı ortaya koyar isek  bunlar  Altan’ın endişelerini  doğrulamıyor mu?

 (bu konuya  devam edeceğim)

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums