- 4.04.2014 00:00
30 Mart 2014 yerel seçim sonuçları sosyal,siyasal ve kültürel olarak çok yönlü değerlendirmeler yapılsa da, üzerinde durulması gereken belirleyici olan ekonomi olmuştur.
30 Mart seçimlerinin propaganda sürecinde muhalefet Gezi olayları ve 17 Aralık’ta ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluk üzerinden sonuca gitmeye çalışırken,toplumun olmazsa olmaz denilecek ekonomik taleplerini istisnalar dışında pek dillendirmedi.
Mesela gelir dağılımındaki adaletsizlik,yoksulluk,kayıt dışı,taban fiyat,tarımın sorunları,AKP’nin 12 yıllık iktidarında iş kazlarında ölen 12 bin 350 iş cinayetleri,Uludere katliamı gibi gündemde olması gereken can alıcı olayları ve sorunları neredeyse muhalefet hiç seçim meydanlarında programına almadı,meydanında gündemine sokamadı.
Muhalefet bunları konuşmayınca doğal olarak ta Erdoğan’da bunlara hiç girmedi ve seçmeninin de kafasını karıştırmadı.
Erdoğan, seçim sürecini Gezi olaylarını bu bana karşı bir başkaldırı ve darbe provası idi, bunda başarılı olamayan iç ve dış güçler,17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu bahane ederek, yargı üzerinden bana ve iktidarıma darbe yapmaya kalktılar ;bu yolsuzluk ve rüşvet operasyonu değil, bana karşı bir yargı darbesi diye seçmenini konsolide etmeye çalıştı,sosyal ve ekonomik politikalarını anlattı ve istediği oyu da aldı.
Aldı derken Erdoğan rakipleriyle de eşit şartlarda yarışmadı bunun da altını çizmeliyiz.
Seçimin arifesinde sosyal medya da bir fenomen olan Twetter ve YouTopu kapatması,merkezi ve yerel iktidar avantajını kullanması,yargıya yaptığı darbe ile paralel devlet var,devletin içinde bir çeteleşme politikasıyla topluma korku salması kendi seçmeninde karşılık gördü.
En önemli faktörlerden birisi Erdoğan’ın kendine yarattığı havuz medyası ve tetikçi yazar kadrosunun yanında, Anadolu Ajansını(AA) bir devlet ayağına dönüştürmesi toplumu yönlendirme ve kendi doğrularından bilgilendirme de çok etkili oldu.
Ekonominin seçimlerde ne kadar önemli olduğunu anlamak için kısa bir istatistik rakamlara bakmak konuya ışık tutacaktır.
“TÜİK verilerine göre Türkiye nüfusunun yüzde 20’si yoksulluk sınırında yaşıyor.”
Bu rakamları genel nüfusun üzerinden hesapladığınızda 15 milyon insanın günde 2 dolarla hayatını idame ettiğini görüyoruz.
“Ekonominin yüzde 48’i kayıt dışı ve merdiven altı bir ekonomi hız kesmeden devam ediyor.”
“Dünya da gelir dağılımı bozuk beş ülkesinden birisiyiz ve en varlıklı olanla yoksullar arasında tam 15 kat gelir farkı var.”
“Toplumun yüzde 80’i borç içerisinde yaşıyor”
“20 Milyon çalışanın 11 milyonu asgari ücretten maaş alıyor”
“20 milyon çalışanın ancak yüzde 5’i sendikalı.”
“Bankalardaki mevduat hesabın yüzde 52’si 37 bin kişiye ait”
Peki bu veriler üzerinden baktığımızda AKP’’e neden girdiği önceki seçimlerde de olduğu gibi yine birinci parti olarak çıkıyor, hem de en yakın siyasi muhalifine 15 puan fark atarak?
Bu ekonomik verilerle ortaya çıkan resmi toplum peki nasıl görmüyor veya görmek istemiyor mu?
Görüyor..Yoksul kesim AKP iktidarında kendine verilen desteği ve yardımı karşılıksız bırakmıyor,aşağıda vereceğimiz rakamlarda Erdoğan’a ve partisine oy olarak dönüyor..
“AKP her yıl 2 milyon insana kömür ve gıda yardımı yapıyor,bu da neresinden baksanız blok bir oy potansiyelidir.
Şu soruyu da sormadan geçemeyiz Türkiye zenginleşiyor da neden yoksulluk sayısı artıyor? Yoksul kesime devlet eli yeni uzandığından, geçmişe göre vatandaşın kıyaslaması kadar doğal ne olabilir.
“AKP,8.5 Milyon özürlüyü ortaya çıkartmış ve sakatlık derecesine göre maaş bağlamış, sakatına bakana da maaş bağlamış.”
Özürlüsünün devletten aldığı aldığı maaşıyla ve hastasına bakıcılık yaparak hayatını idame eden on binlerce aile var.
Türkiye toplumu 16 milyon aileden oluştuğuna göre her evde bir özürlü ortaya çıkıyor,bunun sandıkta oya dönüşmeyeceğini kim hesapa katmaz.
“Yine 65 yaşını doldurmuş sosyal güvencesi olmayanlara yaşlılık maaşına bağlamış ve kamunun toplu taşıma araçlarında bedava hizmet vermesi, 53 milyon seçmenin ve yakınlarında nasıl bir etki yarattığını düşünün?
“Bir başka sosyal devlet politikasını uyguladığı alan çocuklu dul kadınlara her ay 250 Türk Lirası para ödemesi.”
“Yoksulluk maaşı bağlaması”
“Sağlık hizmetinde getirdiği ve verdiği hizmetleri de yabana atılacak türde değil,istenilen düzeyde olmasa da geçmişle kıyaslandığında önemli bir hizmet verdiği tartışılmaz bir vaka.”
Bu verileri ayrıntılarıyla değerlendirip oya çevirdiğinizde AKP’nin birinci parti olarak çıkmasına da şaşırılacak bir şey yok..
Böylesi yoksulluğun ve gelir dağılımının bozuk olduğu yerlerde geçmişle bugünü kıyaslayan seçmen kitlesi, seçim sonucunu belirlemez, diyebilir miyiz?
Bu hizmetleri alan ve hayatını idame eden yoksul,düşkün ve özürlülerin sandığa giderken kararsız olduğunu görmeliyiz.
Ortaya çıkan fotoğraftan baktığımızda eğitim düzeyi düşük,hukuka yabancı, yargı algısı aklına bile gelmeyen çoğunluk,özgürlük ve demokrasiden yana tavır alır mı?
Başbakan Erdoğan yaşadığı toplumu iyi etüt eden bir siyasetçi ve lider,toplumun yüzde 55’i karşısında olsa da toplumu iyi tanıyor her ortamda ekonomi üzerinden konuşuyor.
Rüşvet ve yolsuzluk AKP’yi iktidarda görmek isteyen büyük bir seçmen kitlesini çok fazla da etkilemediğini görüyoruz.
Devlet ekonominin patronu olduğu yerde devleti yöneten siyasi iktidar her zaman seçimlerde favori gösterilmiştir.
Bu verileri ve toplumun yoksul kesimini ve özürlüsünü gören devletin sosyal hizmetini götürene de, yoksul kitle karşılığını sandıkta veriyor..
Seçmenin büyük bir kesiminin dünyasında yolsuzluk,rüşvet kayıt dışı ekonomi, demokrasi,hukuk,yargı bağımsızlığı ve özgürlükler çokta umurunda değil.
Demokrasi eğitim düzeyi yüksek,hukukla olayları sorgulayan ve yorumlayan,muhalefeti iktidar kadar önemseyen,medya özgürlüğünü savunan,örgütlü sosyal zengin toplum sistemidir.
Açlıkla boğuşan toplumlarda yoksulun önceliğinde demokrasi ve Özgürlük bir yaban otu gibidir.
Bizim AB standartlarında bir demokrasiyi hayata geçirmemiz için yoksulluğu yenmeden,yolsuzluğu ve rüşvetin üstesinden gelmemiz için daha çok katedecek yolumuz var.
Böyle bir yoksulluğun,gelir dağılımındaki adaletsizliğin ve kayıt dışı ekonominin olduğu yerde,hukukla haşır neşir olmayan,kendini yeryüzüyle kıyaslamayan örgütsüz bir toplumdan, demokrasi çıkar mı?
Bu seçimde de olduğu gibi toplum ekonomiden yani cebinden bakmıştır,ekmeğini düşünmekte!.
Bunların hepsi doğru da ,17 Aralıkla ortaya dökülüp saçılan yolsuzluk ve rüşvet,internete düşen telefon evdeki paraları sıfırla oğlum tapeleri nasıl aydınlatılacak?
Hukuku devre dışı bırakılmış bir ülke nasıl yönetilir,yargı kararlarının yürütme tarafından uygulanmadığı bir toplumda, kuralları kim belirleyecek,ortada duran rüşvet ve yolsuzluk iddiaları nasıl sonlandırılır, önümüzde ivedilik taşıyan yarına ertelenmeyecek can alıcı sorunlar, bu değil mi?
Yorum Yap