- 11.07.2013 00:00
Gündemde olan hangisini yazayım diye beyinsel bir tur yapıyorum..
Mısır’daki askeri darbe gündemden düşmüyor; medyanın ana menüsü çünkü Hükümetinde gündemi olduğu için..Tayyip Erdoğan müttefiki Suudi Arabistan gibi Mısır’daki askeri darbeyi desteklese merkez medyamız nasıl hareket ederdi acaba?
Tabi birde Ramazan aynın gelmesiyle gündemde bir paylaşım oldu ama Mısır’daki darbe hala revaçta.
Suriye meselesi şuan rafa kaldırılmış gibi Esad’ın da eli güçlenmiş görünüyor..
Bir başka gündem, Gezi direnişi canlılığını koruyor nasıl korumasın,eylemler devam ediyor.Bizim başbakan ve onun dalkavuk medyası Mısır da demokrasi resitali veriyor, içeride ise kendine muhalif olan herkes,darbeci ve dış güçlerin uşağı,terör örgütleri ,Vandalizm gibi yaftalamalara devam ediyor.
Can yakıcı bir sorun daha var ama AKP’nin yandaş medyası ve onunla iş tutan merkez medya gündeme almıyor o da;barış sürecinin her an kesintiye uğrayacağı..
BDP demokratikleşme için adım at eylemleri düzenliyor;BDP’ ten bir heyet imrallıya Abdullah Öcalan ile görüşüp mektup getiriyor; BDP’nin bir başka heyetine teslim ediyor; o heyette mektubu alıp Erbil’e Barzani’yle görüşüyor ,oradan da kandile çıkıyor tam bir 4x4 bayrak yarışı gibi..
Kürt sorunun çözümü ve barış sürecinin sekteye uğramaması için PKK,BDP,Kandil ve Avrupa Kürt diasporası bastırıyor;Kongre-Gel’in başkanı Remzi Kartal eğer; hükümet demokratikleşme konusunda adım atmazsa;” Abdullah Öcalan ile Başbakana Erdoğan arasındaki anlaşmayı kamuoyuna açıklayacaklarını” bulundu ama bizim yandaş medya bunu hiç görmemezlikten geldi.
Hele medyanın kepazeliği ve gazeteci müsveddelerini tutumu yok mu insanı,insanlığından utandıracak kadar cerahat gibi hepimizin üzerine akıyor..
Yazarlık,gazetecilik ve medya üzerine bir yazı yazdım sonra yayınlamaktan vaaz geçip bilgisayarımın arşivine atıp; başka bir yazıya yöneldim,çünkü,basın özgürlüğü konusunda ne yazarsanız yazın,plastik gibi hiçbir şey değişmiyor, tek yapılacak iş zamana bırakmak,derler ya;zaman her şeyin ilacı,dönem yandaş gazetecilerin siyasette ikbal arama ve kendine akçeli işlerde bir şeyler kapma dönemine döndü.Mısır’daki askeri darbeyle gündem değişmiş gibi gözüküyor ama öyle bir gündemle karşılaşacağız ki ,yer yerinden oynayacak misali,bunu yakında PKK belirleyecek gibi gözüküyor.
Gündemden kısa bir tur hatırlatmasıyla,anlatmak istediğimiz konuya girelim..
Oruç’un adı toplumda ramazandır,oruç İslam dininin beş şartından biridir.
Oruç tutmak inanalar için aç kal ki, aç olanı anlayasın,diye tutulduğu iddia edilir; aslında çokta güzel bir mantıktır ama anlayana tabi..Şaşalı ramazan sofraları düzenleyenler,ramazanı hasat dönemi olarak değerlendirenlerde yok değil bu ayı.Tabi ki sadece inancı gereği tutanları tenzih ediyoruz bu konuda.
Başbakanın din anlayışı ve Müslüman mantığı üzerinde biraz durmakta yarar var.
Yalan söyleyen aynı zamanda karametçidir.
Karametçi: iftira atan kişi anlamına gelir.
Bizim Başbakan din ve mezhep üzerinden konuştukça hem karametçi oldu; hem de toplumda çok büyük yarılmalar yarattı.
Cumhuriyet tarihinde hiçbir başbakan benim hatırladığım kadarıyla, siyasi hırsına Erdoğan kadar teslim olmadı.
Başbakan, Gezi direnişini etkisiz hala getirip,toplumda küçük düşürmek için tam bir ay cami de gezi direnişçileri içki içtiler dedi ve bu cami de içki iddiası yalan olduğu ortay çıkınca da, dut yemiş bülbüle döndü.Bu kadar yalan söyleyen karametçi olan,inançlı bir insan Allah korkusuyla hareket ettiğini söyleyen kişi, işe sabah namazıyla başlayan bir mümin nasıl bir ruh halinde yaşıyor çok merak ediyoruz.Başını yastığa koyunca deliksiz bir uyku uyuyabiliyor mu acaba?
Başbakanın din üzerindeki konuşmaları sadece sosyal ve siyasal olarak toplumu ayrıştırmadı, inanç boyutunda da bölünmeler yarattı.
Sivil cumaları hatırlayın..
Her ramazan ayında anti kapitalist Müslümanların oluşturduğu yer sofralarıyla iftarlarını açtıkları, iftarlara bakın bunların sebebi Erdoğan’dır.Erdoğan’ın iktidarından önce böylesi manzaralar görmezdik..Yakında dileriz olmaz ama aynı dinde olan insanlar camilerini de ayırırsa şaşmamak gerek!.
Erdoğan inanç ve inancın gereği olan giyim kuşam konusunda da tekçi, ben bilirim ve ben diyorsam doğrudur mantığıyla hep hareket eder oldu..
Bunlardan yine biri başörtüsünün kamusal alanda yasağının kaldırılması konusunda; BDP milletvekillerinden Sırrı Süreyya Önder ile Altan Tan’ın meclise verdikleri öneriyi reddettirdiler,AKP’liler çoğunluk sayılarıyla.Hatta Başbakan bu öneri için başörtüsü onlara mı kalmış,dedi.
Yine Reyhanlıda bombalı saldırıda ölen 53 kişi için;benim 53 Sünni vatandaşım şehit oldu,dedi..Ben bu sözü duyduğumda açık söyleyeyim dil sürçmesi sandım ama Erdoğan birkaç defa daha söyleyince anlaşıldı ki, Erdoğan hem dinci hem de mezhepçi olduğunu kendi itiraf etmiş oldu.Derler ya Allah söyletiyor,diye.. Bazen insan iradesinin dışında itiraf edermiş içinden geçeni; bu aslında psikolojide çok anlatılan bir konudur.Reyhanlı da bombalı saldırı da ölen 53 kişi Sünni değil de Alevi olsaydı,ne diyecekti Erdoğan merak eder olduk.
Bir insan Allah korkusuyla hareket edecek, bir taraftan da siyasetini kurtarmak için yalan söyleyecek,insanları dini ve mezhebiyle değerlendirecek ne kadar korkunç bir tutumdur.Nasıl uyuyor bu yalanlarını hatırlayarak,ölenleri mezhebiyle değerlendirerek,kendi inanç anlayışının dışında, başkasının din üzerinde hoşuna gitmeyen her sözünü mahkemeye taşımayı, vicdanı nasıl müsaade ediyor?İnsan bu kadar vicdanın sesinden uzaklaşarak inançlı olabilir mi?
Eğer bir insan yalan söylüyorsa yalan o kişiyi bozar,bilgisayara virüsün bulaştığı gibi..
Yalan bütün ahlaksızlığın başlangıcıdır.
Yalana söylemeye başlayınca insan,peşinden hırsızlık,ırkçılık,şiddet, uyuşturucu, kumar,iftira ve her türlü gayri meşru iş sizin için doğal bir şey olur.Yalan, sizi siyasi hırsınız üzerinden teslim alır;Başbakanın dolma bahçe camisinde ,Gezi direnişine katılanların polis şiddetinden kaçarak camiye sığınanlar için “camide içki içtiler” sözlerini söylediği gibi!.
Başbakanın bir başka yalanı başörtülü bacılarıma, kız kardeşlerime saldırdılar yalanı da, aldı başını gidiyor; bunu da belgeleyemedi,belki de böyle bir densiz yapmışta olabilir ama bunu genellemek ne kadar tehlikeli bir yol olduğunu düşünmüyor mu?
İslam dininde ve bütün dinlerin en çok üzerinde durduğu ve hiç tanrı tarafından affının olamayacağı iki konu vardır,”yalan ve kul hakkıdır” burada kişinin inançlı veya inançsız olmasından hiç bahsetmez bunu baştan yasaklar ama bizim başbakanın vicdanı bunlara kapanmış gibi.
Demek ki yalan söylememek için inançlı olmayla bir alakası yok,ahlaklı olmak insan olduğunuz unutmamak her şeyin önünde geliyor.Gerçi denilebilir ki; din en çok buna dikkat çeker diyorlar, doğru ama para,mevki ve siyasi hırsına teslim olanların bunu yapmalarını ortadan kaldırıyor.
Yalan söylemeye devam ette Başbakanım; hiç değilse hayır mübarek ayda bari ara ver.
Yorum Yap