- 30.05.2013 00:00
AKP’nin dış politikada başarısızlığı gizlenemez bir şekilde günden güne ortaya çıktıkça;Başbakan Erdoğan’ı ve hükümetini içeride zor duruma düşürüyor..
Bunun en somut örneği Suriye iç savaşından sonra uluslararası arenada izole edilmesidir Türkiye’nin.
O kadar zor durumda ki;Başbakan Filistin de Gazze kentini ziyaret etmek istiyor,Filistin devlet başkanı Abbas gelmemeniz daha iyi olur,diyor, ama bizim Başbakanımız ben geleceğim diye ısrar ediyor.
Buna ne derler, “davetsiz misafir ev sahibini sofraya buyur edermiş.”
Neden Gazze’ye ABD,İsrail ve Filistin devlet başkanları gelme diyor Erdoğan’a?
Erdoğan Filistin halkının haklı davasının tarihsel mücadelesinden değil de;HAMAS gibi dinci bir terör örgütünün politikasından bakıyor Filistin siyasetine.
Bilindiği gibi Hamas’ı, AB,ABD,Japonya ve Kanada gibi ülkeler terör örgütü listesinde görüyor..
Başbakan ise, Hamas ,seçimlerle geldi,diyerek bu ülkelere karşılık verip, Ankara da parti genel merkezinde Hamas örgütünün bir heyetiyle görüşmesi,PKK’yı terör örgütü olarak gören bu ülkelerde ve AB’liği ülkeleri tarafından terör yeniden değerlendirmeli tartışmaları başlattı.
Ondan sonra gelişmeleri fikri bir takip yaptığımızda karşımıza çıkan AB ülkeleri ve ABD,Japonya ve Kanada’nın Kürt sorununu PKK üzerinden değerlendirdiğini görürsünüz.
Erdoğan, BDP’ lilerle görüşmüyordu terör örgütünün Parlamentodaki uzantısı,diye;ABD başkanı Obama TBMM’de Ahmet Türk ile görüştükten sonra Erdoğan BDP’ lerle görüşmeye başladı.
Başbakan Erdoğan da bu ülkeleri PKK’ya destek veriyorlar,diye eleştirmedi mi?
Peki BDP seçimle gelmedi mi?Geldi.
Dış politikada yanlış bir yola girerseniz kolay kolay çıkamaz ve sevmediğiniz şöyle dursun,nefret ettiğiniz ve düşman saydığınızla masaya oturturlar adamı..
PKK ile Erdoğan nasıl masaya oturdu sanıyorsunuz işte böyle geldik bugüne.
PKK ile masaya oturması da iyi olmuştur onu da belirtelim.
Daha bundan altı ay önce Öcalan’ı asıyordu,idamın gelmesini istiyordu.
Dışarıda daralma sadece terör bakışından değil bir de Başbakan Suriye iç savaşında mezhepsel yaklaşması, kendini ve siyasetini dışarıda sıfırladı.
Ne kadar Erdoğan mezhep politikasına iftira dese de; Suudi Arabistan ve Katar ile Esad karşıtı ittifakı bunu kanıtlıyor.Dış basında da,diplomasi çevresinde bu konu da çok sık haberler ve akademik makaleler yayınlanıyor.
İçeride de Cilve gözü kapısında ve Reyhanlı kanlı terör saldırından sonra, mezhep politikaları su yüzüne vurdu ve çok yönlü tartışılmaya başladı.
Bu durumun farkında olan Erdoğan dış politikadaki başarısızlığını gündemden çıkartmak için; seçmen kitlesini yanında tutmak,oy oranını da korumak için toplumun değer yargılarının başında gelen “din” üzerinden özgürlükleri kısıtlıyor ve muhafazakar kesimin desteğini almak için;kötü alışkanlıklar üzerinden yasakları devreye sokuyor..
Başbakanın uygulamaları ve yaralayıcı üslubu toplumsal yarılmalara neden oluyor,bu yarılmalar bir günde ortaya çıkmaz bunun karşılığı birkaç yıl sonra olumsuz olarak görülür.Alkol alanları çok aşağılıyor nerdeyse ayyaş -keş denilecek düzeyde bir söylemleri var,bir devlet adamına yakışmayacak bir dil bu.
Dindar nesil yetiştireceğim,tek dinden bahsetmesi,seçmeli kuran dersini devreye sokması,Cem evlerini ibadet yeri olarak tanımaması,heykel yıktırması,kürtaj yasağını devreye sokması,demokratik bir ülke görüntüsünden ülkeyi uzaklaştırıyor bunlar.
Bu yasakları ve uygulamaları AKP’nin iktidar ömrünü uzatabilir içeride ama dışarıda ise tam tersi olur ve oluyor da..
Dışarıdan daralanın içeriden genişlemesinin tek yolu bireysel temel hak ve özgürlüklerin önünü açmak kısacası demokratikleşmeye hız vermektir.
PKK’nın ateş kesmesi ve silahlı unsurlarını ülke dışına çekmesiyle demokratik bir anayasa hazırlığına girmeli, acil olarak AKP.
Başta medya üzerindeki baskısına son vermeli..
Kürt sorunu olmak üzere temel hak ve özgürlükler,özgürce tartışılmalı ve kim ne istiyorsa şiddete baş vurmadan düşüncelerini açıkça ifade etmeli.Özgürlükler anayasa ile güvence altına alınmalı.
Uludere katliamı ve faili meçhul cinayetler, kışlalardaki asker intiharları,Afyon Karahisar’ da ki kışlada patlamada ölen 25 erin akıbeti aydınlatılmalı..
Seçim barajını yüzde 10 dan yüzde 3’e çekilmeli..
Siyasi partiler kanunu değiştirmeli parti içi demokrasi işletmeli;milletvekilliğine ve Belediye başkanlığına aday olanları parti genel başkanları değil de, parti üyeleri belirlemeli.Dar bölge seçim sistemine geçmeli,yerel yönetimler daha güçlü hale getirilmeli;yerinden yönetim modeli olan ademi merkeziyetçiliğe geçilmeli.
Anadil de eğitim isteyen her kesime bu hak koşulsuz verilmeli.
Bunları yapması gereken AKP hükümeti tam tersi yasaklara baş vurarak özgürlükleri budayarak,yer yüzünün demokratik bir ülkesi olamaz,sorunlarını da çözemez.
Bir an önce AKP, AB’liği yolunda ilerlemeli ve açılması gereken fasılları açmalı;AB’ in sosyal politikalarını biran önce hayata geçirmeli ve iş kazası diye geçiştirilen yılda bin işçinin hayatını kaybettiği terörü önlemeli.
İçerideki ağırlığınız dış politikayla dengeli olmalı, yoksa bu dışarıdan daralmayı içe dönük hamaset kaldırmaz,bu gidişat hayra da alamet değil.
Her şeyi ben belirlerim ben bilirim,herkes benim gibi inansın ve yaşasın mantığı çok sesli ve farklı kültürlerin yaşandığı coğrafyada çatışmaya davetiye çıkartır;hele küreselleşen dünyada bu çıkışlar sesten hızlı yayılır.
Dışarıya açılmayan havasız kalan canlıya benzer, ya kurur ya ölür.
Yorum Yap