- 31.01.2013 00:00
Tartışmaya edebi tadı ve ilgiyi veren tartışmaya katılan konukların konularına vakıf olması, derinliği, aydın vasfı,üslubu ve seviyesi belirler ..
Eğer bir tartışmada saygı,seviye,hoşgörü ve dinleme kültürü yoksa,tartışma tartışma olmaktan çıkar ve tam bir horoz dövüşüne döner..Böylesi seviyesiz tartışmaların reytingi seviyeli tartışmalardan yüksek olduğunu da belirtelim.
Reytingi yüksek olan ama edebi olarak bir tat vermeyen televizyon kanallarında; zihninizde düşünsel olarak burgu gibi işlemeyen,edep dışı hakaretlerin hava da uçuştu tartışmalar sürüsüne bereket ,kırıla gidiyor.
Tartışma,bir yarışma mıdır yoksa karşında olanı mat etme oyunumudur?..
Maalesef istisnalar dışında bizde mat etme veya oyundan diskalifiye bırakma anlayışıyla bu tartışmaları izliyoruz.
Tartışma programlarında moderatörün rolü çok önemlidir,eğer programı yöneten kişi konusuna vakıf ve objektif değilse,tartışmacı konukları birbirine düşürdüğü gibi,gerçi bunu bilinçli yapan çok gazeteci geçinen kişiler var, içinden çıkılmaz bir duruma düşürür tartışmaya katılanları.
Tartışma programını düzenleyen de, katılımcı konuklarda seçici davranmak zorundalar,yoksa kimse kimsenin niyetini ölçme şansına sahip değil,tanınayım ve topluma düşünsel olarak bir şey vereceğim derken, rezil rusvay olma da var; böylesi milyonları etkileyen televizyon gibi etkileyen medyanın amiral gemisi,düşüncen olan silahınla kendini toplumun önünde vurdurur.
Bunu nasıl belirleyeceksiniz insan oğlu kavun değil ki koklayarak seçesin..
Burada izlenecek yöntem hem program yapımcısı hem de katılımcı olanlar seçici olmaktan başka bir yol gözükmüyor.. Ama tartışma kültürü çok farklı bir alana giriyor ve bunun okulu yok gibi bir şey.Başka bir sıkıntısı canlı yayınlarda söz size gelince; fazla düşünme şansınız olmadığı gibi ağzınızdan çıkan sözü geri alma şansına da sahip değilsiniz;görünen yanı ile değil tartışmalara görünmeyen yanınızla belirleyici olmaya çalışıyorsunuz…Canlı yayında tartışmak yazılı medyada yazı ile polemik yapmaya hiç benzerli yok.
Tartışmacı olarak program süresince hem iyi bir dinleyici olacaksınız,hem dinlediklerini akıl süzgecinden geçirip bir düşünceye çevirip,farkınızı ortaya koymak için karşı atağa geçeceksiniz,hoşgörüyü elden bırakmayacak,karşıdan size saldıranın da seviyesine düşmeden duygularınızı bastırıp,ses tonu ve üslup da önemli,bunların hepsini bir arada becerebiliyorsanız bir anlamı oluyor; yoksa hiç sevmediğin insanın yanına düşmek, an meselesi olur ve farkınız da kalmaz. Beden dilinizle sözleriniz birbirini tamamlar ise izleyiciler üzerinde düşünsel anlamda bir kalıcı iz bırakırsınız..Yani Japonların Kaizen(toplam kalite) sistemini uygulayacaksınız.
Bir konuyu,sorunu,olayı,tarihi,edebiyatı veya sanatı tartışırken mutlaka,bildiğiniz; yani konusuna vakıf olduğunuz konuyu tartışmalısınız,eğer her şeyi bilir bir hava da her konuya girerseniz kendi ipinizi kendiniz çekmiş olursunuz.
Kimlerle tartışma olur?
Başta konusuna vakıf olanla ve sorusunun kendisinde cevabı olanla tartışma yapabilirsiniz.. Kendisinde sorusunun cevabı olmayanla tartışma yapmaya kalkarsanız,havanda su döversiniz.İnsanın doluluk oranını,düşünce boyutunda karşındaki insanın düşünsel zenginliğiyle fark edersiniz,düşünce yoksuluyla tartışmaya girmeniz,tartışmak istediğiniz konuya hiçbir katkısı olmaz.
Eğer bir tartışmacı iki sözünden birinde kendinden bahsediyor;ben de sizin dediğinizi söylemek istiyordum veya tam da oraya gelecektim,diye sorulara böyle cevap veriyorsa; bu tartışmacının çokta donanımlı ve konusuna da vakıf olmadığının işaretleridir.Birde klişe sözlerle her sözünü tamamlaması da,düşünce debisinin ölçüsünü gösterir.
Niye tartışırız?
Bir konuyu aydınlatmak,bertaraf etmek,sorunun çözümüne katkı sunmak veya bir projeyi hayata geçirmek,insanlığın nereden gelip nereye doğru gittiğini etüt etmek için yaparız..Neyi tartışırsanız tartışın ve konunuza ne kadar hakim olursanız olun, gerçek özgürlüğün sahiplerini ve konunun uzmanlarını,siyasi muhataplarını tartışmaya katmazsanız bir arpa boyu yol almazsınız.Bizim tartışma geleneğimiz çok sesliliğe dayanmadan çok devletin sınırlarını belirlediği alanlarda sürer,biz de devletin sınırlarını çizdiği tartışmaları aştığımız süreç olarak; tarihi açısında çok küçük bir dilime dayanır yirmi-yirmi beş yıl gibi kısa mazisi vardır çokseslilik anlamında..Hala da devleti kutsayan bireyi kul sayan bir sosyal-ekonomik ve siyasi tartışmaların etrafında dolaşmaktayız.Tabu olan Kürt,Ermeni ve Kıbrıs meselesi objektif ve rasyonel bir düşüncenin öne çıktığını görmek çok zordur..Birde din,ırk ve mezhep tartışmaların içine girince tam bir kör dövüşüne döner.Çoğunluğun ve devletin kabul etmediğini tartışmaya açmak ;kavram,kurum ve ilkeler üzerinden düşüncelerinizi ortaya koymak ,buz üstünde koltuk değnekleriyle yürümeye benzer.
Bizim gibi demokrasisi gelişmemiş toplumlarda;düşünce özgürlüğünün yaşam biçimine dönüşmediği yerlerde gerçekten özgürce tartışmakta ayrı bir sıkıntı vermektedir,can güvenliğiniz açısından..Hele devleti eleştiriyorsanız,düşünceleriniz devletin ideolojisiyle örtüşmüyorsa işiniz zor olmaktan öte zamanınız adliye koridorlarında ,mahkemelerde ve hapishanelerde geçer.
Vereceğimiz iki örnek her şeyi özetlese gerek..
Çetin Altan 68 yıllık yazarlık hayatında bir düşünce suçlusu olarak 312 kez ağır cezada yargılanmış,hapis yatmış işkenceden geçmiş..Doç.Dr.İsamil Beşikçi bir akademisyen olarak Kürt sorunu üzerinde bilimsel çalışmalar yaptığı için ömrünün neredeyse üçte birini ,21 yılını ceza evlerinde geçirmiş bir entelektüel.
Bizde düşünceleriniz ve tartışmalarınız,çoğunluğun talebiyle örtüşüyor,çoğulculuğu ve bireyin özgürlüğünü önemsemiyorsanız bir sıkıntı olmaz..Tersinin savunursanız başınız da dertten kurtulmaz.
Bizde kutsallar üzerinden tartışmalar olmadığı gibi,insan odaklı da siyaset yapılmaz.Böyle bir kültürün içinde debelenip duruyoruz.
TBMM’deki kavgalar her şeyi özetlemiyor mu;çocuk ailenin,mecliste bir toplumun aynasıdır.
Bütün tartışmalar birlik -beraberlik,kardeşlik tekerlemesiyle başlar,ötekileştirme ve aynılaştırmanın mayasını atarlar.Bireyi kendi haline bırakmazlar.
Yorum Yap