- 7.11.2012 00:00
Ben yazıya oturduğumda ceza evlerinde açlık grevine bedenlerini yatıran 683 kişi 55.güne girmişti..Yalnız ajanslara bir haber düştü ceza evindeki 10 bin PKK ve PJAK’lının açlık grevlerine dönüşümsüz olarak destek verecekler haberi, tüm yazılı ve görsel basında manşet olarak yayıldı ve ülkenin gündemine oturdu.
Açlık grevlerinin 55.gününü kritik bir sürece doğru evirildiğini söylüyordu hekimler ve geçmişte açlık grevine katılmış sakat kalmış insanlar.Eğer birkaç gün içinde açlık grevinin bitirilmemesi halinde ölümler olmasa da bu insanlar da kalıcı bir sakatlıkların olacağına vurgu yapıyordu uzamanlar. İnsanların yaşamında tek tartışamadığı meslek sahibi kişiler hekimlerdir.. sağlığın yedek parçası yoktur,doktorunuz ne derse uygulamak zorundasınız..Bir doktor hasta hikayesi anlatılır ya;doktora demişler ki senin hastan senin için deli diyor..Doktor “desin önemli değil” ben ona deli demeyeyim.
Açlık grevini sürdürenlerin üç istekleri var:
1,Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması,2,Ana dilde eğitimin verilmesi ,3,anadilde savunma hakkının tanınması..
Bu taleplerden birisini Başbakan Erdoğan ana dilde savunmayı kabul ediyor..Ana dilde eğitim bizim kırmız çizgimiz diyor, müfredata da seçmeli Kürtçe eğitim öneriyor belli bir yaştan sonrası için,bu öneriyi hiçbir Kürt kabul etmiyor.
Kürtçe anadilde eğitime karşı çıkışı Başbakanda ne zaman oldu;Genelkurmay Başkanı Necdet Özel biz Türkçenin dışında başka bir dille eğitime karşıyız demesinden sonra..Erdoğan da bunu telaffuz etmeye başladı resmi ideolojiyi din üzerinden yorumlamaya başladı..Abdullah Öcalan’ın tecridi için ise avukatlarıyla görüşemez ama ailesiyle görüşür,diyerek hukuk ve yasa tanımaz bir keyfiyetten bahsediyor;kendine göre bir insan hakları kavramı türetiyor Başbakan,hukukla alakası olmayan bir diktatör zihniyetiyle.. Bu açlık grevlerinde Başbakan bizleri devlet aklıyla tezat oluşturan,tehlikeli siyasi bir zeminde tartıştırıyor..Tartışmalarda çatışmalara yönelecek boyutta gelişiyor son Bursa da Kürt-Türk gerginliği BDP’lilerle Ülkücüler arasında üç gün sürmesi,iç barışı tehdit etmesine aldırış bile tmiyor Ak Partililer.
Demokratik toplumlarda sorunların çözümünde ortaya atılan bir kavram vardır; o kavram da “devlet aklını” devreye sokmaktır.
Devlet aklı aynı zamanda rasyonel “ortak akıldır..”
Devlet aklı “temel hak ve özgürlüklerden yola çıkar ve hukukun evrensel ilkleriyle sorunlara yaklaşır ” ve çözüm arar..Arayışı da gerçek özgürlüğün sahiplerini birinci derece de muhatab alır.Gerçek özgürlüğün ve mağdurlarının devre dışı bırakarak, sorunları çözülemeyeceğinin tarihte çok örnekleri vardır..Yakın tarihten örnek vermek gerekirse,İrlanda’nın bağımsızlığını savunan IRA örgütüyle İngiltere hükümetinin anlaşmasıdır..
Başbakan Erdoğan’ın bu savaş ve öteleyici diliyle hiçbir sorun çözülmez;Erdoğan tekçi bir mantıkla,muhalefeti dışlayıcı anlayışını sürdürmesi ve Kürt sorununu güvenlik sorunu olarak görüyor olması, bütün diyalog yollarını tıkıyor.Ben olsaydım Abdullah Öcalan’ı asardım bu toplum idamı istiyor,diyerek savaş kışkırtıcılığı yapıyor Başbakan.
Başbakan Almanya seyahatinde bir tek kişi var ceza evlerinde açlık grevi yapan,böyle bir kitlesel açlık grevi yok bunlar şov yapıyor, bunlara talimat verenlerde kuzu kebap yiyorlar,diyerek sıradanlaşması da ülke açısından düşündürücü bir başka olay..
Aradan bir iki saat sonra Adalet Bakanı ceza evlerinde 683 kişi açlık grevlerini sürdürüyor,diyerek basın açıklaması yapmasını nasıl yorumlamalıyız..
Herhalde tarihte eşi görülmemiş bir olayla karşı karşıyayız..Bir Başbakanı kabinesinin koalisyon ortağı olan bir bakan yapsa neyse, tek parti iktidarında Başbakanı bakanının yalanlaması,eşi benzeri olmayan bir şey olsa gerek, demokratik toplumlarda.
Başbakan hoşuna gitmeyen ve tasvip etmediği; her gösteri,yürüyüş ve düşüncenin dile getirilmesi, yazılması veya haber yapılmasına çok büyük öfkeyle tepki gösteriyor.Ahmet Altan’ın tanımıyla Alevileri aşağılıyor,muhalif olanları dövüyor,Kürtleri de öldürüyor.Bu kadar tehlikeli bir yolda yürüyor Başbakan..
Kürt sorunu üzerine düşüncelerini söyleyeni PKK’lıkla suçluyor, Suriye politikasını eleştirenleri de Esad yandaşları ,hatta daha da ileri giderek bunlar vatan haini kendi ülkesinin yanında yer alacağına Türkiye’nin düşmanlarıyla ittifak yapıyor,diyor.
Bir başka tehlikeli çıkışı Başbakanın terörist sözcüğünü,çok sık ve yerine oturmayan anlamlarda kullanıyor ki;toplumun değişik kesimlerinde terör ve terörist gayet doğal karşılanıyor.Her göz altına alınanlara suçlu, gözaltında olanların avukatlarına da terörist demekten çekinmiyor,seçimle gelmiş bir Başbakan değil de darbelerin Başbakanı gibi konuşuyor.Bakanlarını kapalı spor salanunda yuhalayanlara da “holigan teröristler” diyerek işi iyice zıvanadan çıkartıyor. Muhaliflerini kavgada bile söylenmeyecek aşağılayıcı sözlerle, yaftalamayı siyasetinin değişmez bir ilkesi haline getirdi Erdoğan.
Başbakanın din anlayışını da algılamak çok zor; nerede ne yapacağını kestiremiyorsunuz siyaseten yaptıkları gibi.
Yunusun bir deyişini he ortamda söylüyor;yaratılana saygı duyarız yaratandan dolayı,diyor ama yaratılanın ana dilini,farklılığını yok sayıyor..Tek din demesi,tek millet demesini nasıl anlamalıyız..
Allahın yarattığı canı sadece Allah alır,diyor ama Abdullah Öcalan’ı ben olsaydım asardım,toplumun idama karşı beklentisi var demesi kabullenir bir şey olmasa gerek..
Tekrar açlık grevlerine dönersek ;ya Başbakan bu işi ciddiye almıyor ya da bilerek ortamı gerip,milliyetçilik üzerinden kendini köşke çıkartmanın alt yapısını hazırlıyor.
30 Ekim 2012 tarihinde cezaevlerindeki açlık grevlerine destek anlamındaki BDP’nin çağrısı;başta Diyarbakır olmak üzere BDP’nni Belediye başkanlıklarını kazandığı il ve ilçelerde esnaf kepenk,şoförler kontak kapatırken, veliler çocuklarını okula göndermedi ve hayatı durdurdular.BDP’nin yasal hakkı olmasına rağmen hiçbir gösteri ve yürüyüşüne izin verilmiyor,hatta insanların evden çıkmasına varacak düzeyde sokağı tutarak polis, ana anterleri kapatıyor polis ve asker.
Bu olaylar ve haberler iç ve dış dünya basınında çarşaf çarşaf haber yapılıp, yorum yazıları çıkıyor tanınmış gazete ve degilerde,televizyon kanallarında, bunu görmüyor mu başabakan?
Demokratikleşmenin önünde engel Kürt sorunu diyorduk,herhalde demokratikleşmeyi bu ülkede Kürtler sağlayacak gibi bir sürece girdik,ne dersiniz?
Başbakanın son iki yıldır izlediği politika tek adamlığa oynamak ve tek akıldan yola çıkarak; kendi özel aile yaşamından,hayal ettiği dünyası üstüne topluma yeni bir format atmaya çalışıyor ama buna değişen dünya müsaade etmez,tarihin tekerleğini de kimse geriye çeviremez.Başbakan Erdoğan Rus lider Putin yolunda ilerliyor ama bu yol hayra alamet bir yol değil ve sonu uçurum.
Özgürlükleri boğarak ve insanı yaşatmanın politikasını yok sayarak siyasi ömrünüzü kısaltmakla kalmaz,yolunuzun bir gün yargının kapısına çıkacağını da unutmayın. Hukuk,toplumların sığınacağı son limandır.
Yargıya talimat veren ,hükümlüyle avukatının görüşmesini yok sayanın hukukunu çok merek ediyoruz?..Siz merek etmiyor musunuz?..
Yorum Yap