1789 NE YANA DÜŞER KARDEŞ?

  • 14.08.2023 07:20

Mutlak Monarşiyi devirip”, yerine “Cumhuriyeti” getiren;

14 Temmuz 1789 tarihinde başlayıp 10 yıl 6 ay 4 gün süren ve 170 bin kişinin idam edildiği,5 milyon insanın hayatını kaybettiği,1789 Fransız ihtilali...”

Fransız devrimi, ”babadan oğula”, “soy-sop iktidarlarının” önü “Cumhuriyet” ile kesilirken…

İktidarların seçimle gelip seçimle gitmesini, ”Gizli oy,açık tansif kurallarının” getirilmesi, muhalefeti olmayan iktidarların meşru sayılmaması, ”demokrasi ve kuvvetler ayrılığı” demokratik toplumların değişmez ilkleri olarak hayata geçiyordu.

Eğer biz toplum olarak Fransız ihtilalinin insanlığa kazandırdığı bu kavramları içselleştirmiş olsaydık, ülkenin bugünkü  “sosyal, siyasi, ekonomik ve hukuki tablosu” böyle olmayacaktı.

 “Tarihe Fransa devrimi, Fransız aydınlanması  veya Fransız İhtilali olarak geçen;1789’da başlayıp 1799 biten bu savaşın sonucunda; Fransa’daki “mutlak monarşinin devrilip” yerine “Cumhuriyetin” kurulması ve Katolik Kilisesi’nin ciddi reformlara gitmeye zorlanması, çok ta kolay olmadı.

On yıl süren savaş sonucunda, 170 bin insan idam edilirken,5 milyon insanda canları ile bedel ödediler.

Maalesef insan bedelini ödemediği bir şeyin ne kıymetini biliyor ne de sahipleniyor.

Bizde toplum olarak bedelini ödemediğimiz için böylesi evrensel değerleri sahiplenmiyoruz.

Fransız ihtilalinin insanlığa armağan ettiği; “Adalet,eşitlik,özgürlük ve kardeşlik” demokratik yeryüzünün değişmez ortak  paydası oldu.

Türkiye’de siyaseti belirleyen ise hala; ”din,ırk,mezhep,” üzerinden istismara dayanmıyor.

Birde bunları “Bayrak, toprak ve devletin bekası” benzeri sosları kullanılarak hamaset salçasına bulanıyor.

Durum bu olunca da, toplumsal sorunlarımız çözülmüyor.

 Vatandaş ise sürekli  yoksullaşıyor.

Sadece “siyasetçi, sivil ve silahlı  bürokrasi ve kamu ihalelerinden para kazanan bir avuç kesim ise  zenginleşiyor.”

Fransız ihtilalinin insanlığa kazandırdıkları üzerinden devam edelim…

26 Ağustos 1789’da Fransız devriminin özünü oluşturan, ”İnsan ve yurttaş hakları” bildirgesi yayınlanır.

Demokrasi ve özgürlük” demokratik yeryüzünde pekişir, yerleşir, yaygınlaşır…

Yeni dönemde düşünce ve basın özgürlüğü de anayasa ile güvence altına alınır.

Bu yeni dönemin alameti farikasıdır.

Metin 1791 kabul edilen Fransa Anayasasına da önsöz olarak eklenir:

İnsanların özgür doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı direnme hakkı olduğunu, her türlü egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu ve mutlaka egemenliğin bir kişi ya da grubun elinde bulunmayacağını, devleti idare edenlerin esas olarak millete karşı sorumlu olduğunu, hiç kimsenin dini ve sosyal inançları yüzünden kınanmayacağını ortaya koyuyordu.”

Fransız devrimi ile başlayan süreçte, “ulus devlet”doğar.

”Ulus devletler”  Fransız devrimi ile birlikte tarih sahnesine çıkmış olur.

Artık Burjuvazi oyunun patronudur.

 Aynı zamanda Fransız ihtilali “feodalizmden kapitalizme geçiş” sürecini de belirleyen dönemdir.

Fransa’da siyasi iktidarların temel hak ve özgürlükleri ve evrensel değerleri yok sayması durumunda, Fransızların kitlesel mücadele vermekten, bedel ödemekten kaçınmadığını… Fransa’da  sivil itaatsizliğin  bir gelenek haline geldiğini” ve Fransız toplumunun demokratik haklarını arayan, bir  “protesto toplumu olduğunu” görüyoruz.

Fransa toplumunun kurtarıcı arayan değil kendisinin bir kurtarıcı olduğunu, verdiği mücadele ve ödedikleri bedelle bunu fazlasıyla gösteriyorlar.

Bize gelince:

“Ne zaman Fransız ihtilalinin insanlığa armağan ettiği “adalet,eşitlik,özgürlük,kardeşlik” kavramlarını sahiplenir, bu kavramlar için toplum olarak bedel ödemeyi göze alırsak, demokratik yeryüzünün de  bir parçası oluruz.

Yoksa…

”Yolsuzluk, yoksulluk,işsizlik,hayat pahalılığı, kayıt dışı ekonomi, gelir dağılımdaki adaletsizlik ve insan hakları ihlallerini bir kader olarak kabullendiğimiz sürece; bu sorunlar  daha da ağırlaşarak toplumun üzerine kara bulut gibi çökmeye devam edecektir.”

Bir toplumda sivil itaatsizlik gelişmiyor ve devreye girmiyorsa, iktidarlar değişse de “devlet-birey-toplum” ilişkisi o toplumda değişmiyor.

Kutsalları üzerinden siyaset yapan toplumlar değişmez ve değişime karşıda direnirler.

AB’den yana olanlarla karşı olanlar arasındaki yaşadığımız tartışmalar, bunun en canlı örneği değil mi?

 Not: Gelecek yazımda “birey-toplum-devlet ve sivil toplum” ilişkileri üzerine bir yazı dizisine başlayacağım M.T.                                                                                                                                             

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.