- 29.08.2022 09:22
Aylardır aklımdan çıkmayan ama bir türü ülkenin siyasi gündemini aşıp yazamadığım konuyu, nihayet yazma fırsatı buldum.
Şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ile dünyada buğday fiyatlarındaki yükseliş, dünyanın değişmez gerçeği ve gündemi oldu..
Nasıl olmasın ki…
Rusya ve Ukrayna dünyada üretilen buğdayın yüzde 30’nu üretiyorlar.
Bizde buğday ve Ayçiçek yağı açığımızı bu iki ülkeden ithal ederek kapatıyoruz.
Böyle bir tablo ortaya çıkınca ‘tarım ve göç’ sorununu yazmak kaçınılmaz oldu..
Her konuda olduğu gibi “Tarım ve Göç” sorununu yeryüzü ile kıyaslayarak masaya yatırıp tartışan bir ülke olamadık..
Tartışma diye yapılan bol soslu hamasetten başka bir şey değil.
Rusya ve Ukrayna savaş halinde olmalarına rağmen buğday ve tarım ürünleri ihraç ediyorlar.
Halbuki Türkiye’de “Tarım ve Göç” sorunu öyle bir yere geldi ki; kırsal kesimlerde yaşayan insanlar yaptıkları işler karınlarını doyurmayınca, plansız ve programsız kitlesel göç dalgası şehirlerin demografisini de bozdu.
Tarımla başlayalım..
Siyasiler başta olmak üzere Tarım üzerine yazan ve konuşanlar,tarım konusunda çok ta yazanın olmadığını belirteyim, bir de akademisyenler koro halinde, Türkiye topraklarının çok “bereketli” olduğunu iddia etmiyorlar mı?
Koroya katılanlar ‘bereketli’ sözcüğünü “verimlilik” anlamında kullanıyorlar.
Türkiye toprakları verimli değildir..
Çünkü Türkiye Su rezervleri konusunda çok fakir bir ülkedir.
Suyun olmadığı bir yerde toprak nasıl verimli olur?
Türkiye’nin en büyük yüz ölçümü olan ili Konya’dır.
Tarım konusu gündeme gelince..
Sık sık Konya ile Hollanda karşılaştırması yapılır.
Nedeni de, Konya ile Hollanda’nın yüz ölçümünün birbirlerine yakın olmasıdır.
Konya’nın yüz ölçümü,38.873 kilo metre kare..
Hollanda’nın yüz ölçümü ise 41.543 kilo metre kare ve nüfusu 17 milyon.
Hollanda Türkiye’nin 18’de biri kadardır.
Hollanda’nın 2021 yılında tarımsal ihracatı 118 milyar dolar ve tarımda istihdam edilen insan sayısı ise,750 bin kişidir.
Türkiye’nin 2021 yılı tarımsal üretimi 70 milyar dolar, tarımda çalışan insan sayısı 4.5 milyon kişi ve ihracatımız ise, 25 milyar dolardır..
Görüldüğü gibi Hollanda’nın tarımsal ihracat bizim tarımsal ihracatımızın neredeyse 5 katı durumunda..
Hollanda’nın tarım arazilerinin büyük bir oranın sulak arazilerden olduğu, tarım üzerine yazan ve konuşanlar “su konusunu” tartışmamaları garip bir durum değil mi?
Tarımda katma değer gündeme gelince değişmez girdileri olan “mazot,gübre,ilacın” pahalılığı üzerinde durulur da;Su sıkıntısı hiç kimsenin aklına gelmez.
Hollanda sadece tarım ürünleri ihracatı ile değil, tarım teknolojisi bakımından da dünyanın önde gelen ülkelerinden biri..
Bizim çiftçilerimizin de kullandıkları en modern biçerdöverler ve traktörleri Hollanda ürünüdür.
Biçer düverlerin ve traktörlerin kabinleri taksi kabinlerini aratmayacak kadar da konforludur..
Hollanda ayrıca çok önemli gıda maddelerinden “Tereyağ,Bal ve Peynir” gibi markalara sahip bir ülke.
Topraklarımızın ne kadar bereketliliği, yani verimliliğini Konya’nın yıllık buğday üretimi ortaya koymakta.
Türkiye ortalama 19 milyon ton buğday üretiyor.
2021 yılında kuraklık nedeniyle buğday rekoltemiz 16.5 milyon tona kadar düşmüş durumda.
Konya ülkede üretilen toplam buğday rekoltesinin sadece yüzde 10’nun üretiyor.
Toplum olarak yılda 24 milyon ton da buğday tüketiyoruz.
Dünya’da 3’cü buğday ithalatı yapan ülke olduğumuzu da hatırlatalım.
Son on yıl içerisinde ortalama 9 milyon ton buğday,arpa,ve mısır ithal etmişiz.
Hollanda ile kıyasladığımız Konya niye verimsiz?
Konya su sıkıntısının çekildiği ve verimsiz topraklardan oluşan bozkırdan meydana gelen, koca bir çöl ovasıdır.
Bizim tarımsal ürünlerimizdeki verimsizliğin ana kaynağının başında gelen “su sıkıntısıdır.”
AKP iktidarında 8 Tarım bakanı görev almış ve her bakanın ayrı bir tarım politikası uyguladığını görüyoruz.
Göreve gelen her bakan, giden bakanın projesini askıya alıp daha iyi diye bir tarım politikasını açıklıyor ama gelen gideni aratıyor.
Hele hiç mi hiç tarım bakanlığının “Su politikası” diye bir projesini okudunuz veya duydunuz mu?
Birde yanlış yerlere bitki ekimi ise başka bir sıkıntıyı doğuruyor.
Konya üzerinden devam edeyim yaptığım araştırmada; Konya Türkiye’de üretilen şeker pancarının yüzde 35’ni ürettiğine rastlayınca, şaşırmadım dersem yalan olur..
Neden şaşırdım?
Şeker pancarı çok su isteyen bir bitkidir ve havaların 30 derece sıcaklıkta seyrettiği süreçte,şeker pancarı hafta da bir su ister, sulamadığınız anda birkaç günde yaprakları gazele döner.
Şeker pancarı nemli toprakların bitkisidir.
Konya başta olmak üzere kurak bölgelere şeker pancarının ekimine izin verilmesi sonucu, bu bölgede yaşayan insanlar ektikleri bitkileri sulamak şöyle dursun; kendilerine ve hayvanlarına içecek su bulmakta zorluk çekiyorlar..
Konya’da Obruklar neden meydana geliyor?
“Yapılan bilimsel araştırmada yeraltı sularının çekilmesi sonucu obrukları ortaya çıkartıyor.”
Konya’da bilinçsiz binlerce kuyu vurulması..
Türkiye’nin 5.büyük ve üç yüz yıllık Akşehir Gölünün kurumasına da neden olmuştur.
Konya’da ilk kuyu vurulmaya başladığında 9-10 metrede su çıkarken,şimdi 90 veya 100 metrede su çıkıyormuş.
Konya’da arazilerde oluşan obruklar ve Akşehir Gölünün kuruması siyasilerin neden gündemi olmaz?
Yanlış tarım politikaları,verimsiz topraklar ve sus sıkıntısı da giderilemeyince; çiftçilikle uğraşan insanlar, haklı olarak kentlere göç etmeye başladılar.
Bir konuya dikkat çekeyim; devletin elinde farklı illerde 20’ye yakın devlet üretme çiftlikler var ve çoğu da kiraya verilmiş gözüküyor. Kiraya verilmeyen devletin işlettiği çiftliklerden birisi Urfa Ceylanpınar çiftliğinin yüz ölçümü,1 milyon 638 bin dönüm. Ceylanpınar çiftliği 67 ülkeden daha büyük araziye sahip.. Bu çiftlikler de tarım ve hayvancılığın yanında değişik meyve ve bitki türleri yetiştiriliyor.
Bu çiftliklerin tarımsal ürünlerdeki payı ne kadar? Çiftliklerde kaç kişi istihdam edildiğine dair bir bilgi yok. Bu çiftlikler niye tartışılmaz? İşin garip tarafı muhalefette bu çiftlikleri gündeme getirmiyor?
Biz göç sorununu anlatmaya devam edelim:
İnsanlar doğdu yerde doymazlarsa doğduğu yerleri terk ederler ve o insanları tutamazsınız..
Köyünü terk eden ve işini değiştiren bu insanları ne kadar teşvik verseniz de, bir daha bu insanlara çiftçilik ve hayvancılık yaptıramazsınız.
Kendileri dönmek isteseler dahi çocukları dönmez.
Köylülüğün böylesi görünmez geleneği olan sosyolojik bir kuralı vardır.
Şuan Türkiye’de nüfusun yüzde 80’ni kentlerde, yüzde 20’si ise kırsal kesimlerde yaşıyor ama kırsal kesimdeki nüfus göçten dolayı gittikçe azalıyor.
Köylerde yaşayan ortalama 50 yaşın altında insan yok gibi.
Son 35 yılda 40 milyon insan yer değiştirmiş..
Düzensiz göç sonucunda 45 milyon kişi, 11 Büyük Şehirin sınırları içinde yaşıyor.
Aşağıda vereceğimiz örnek göç tablosunu adeta özetliyor:
“1977 yılında yapılan genel seçimlerde Yozgat’tan 6 milletvekili çıkarken, Kocaali’den 5 milletvekili çıkıyor…
2018 tarihinde yapılan Genel Seçimlerde Yozgat 4 milletvekiline düşerken, Kocaeli 13 milletvekili çıkartıyor.”
”Tarımda verimsizliği ve göç sorunlarının bilimsel tomografisini çekmeden, uzun vadeli plan ve program yapmadan, yeryüzü ile karşılaştırmadan “Tarım ve Göç” sorununu çözemezsiniz.
Plan ve program yaparsanız savaşta da olsanız tarımsal üretiminize de ve ihracatınıza da devam edersiniz.
İşte canlı örneği..
Rusya ve Ukrayna 6 aydır savaş halinde olmalarına rağmen, hala tarımsal ürünler yetiştirip buğday ve Ayçiçek yağı gibi çok önemli ürünlerini dünyaya ihraç ediyorlar.
Türkiye: ”Tarım politikalarını değiştirmedikçe ne köylüsünü ne de kendisini”, “muasır medeniyet seviyesine “ ulaştıramayaz.
Bu konuya devam edeceğim.
Not:Okurlarıma tarım üzerine 22 yıl önce dostum Mehmet Altan’ın yazdığı “Köylüler Ne Zaman Manşet Olur” adlı kitabını hararetle okumalarını öneririm. M.T.
Yorum Yap