- 9.05.2022 05:15
Yürek parçalayan cümlenin hikayesi ile başlayayım:
“Biz ekmekte alamayacaksak nasıl yaşayacağız” diye ağlamamak için kendini zor tutan, orta yaşta bir kadın…
İstanbul büyükşehir belediyesinin büfesinde ucuz ekmek kuyruğunda sıra da beklemekte…
8 nüfus olduklarını her gün 10 tane ekmek aldığını anlatmakta…
Televizyon kanalında haberleri izlerken, ekmeğe zam gelecekmiş diye soran gazeteciye söylüyor:
“Biz Ekmek Bile Alamayacaksak Nasıl Yaşayacağız?”
Yüreğinden gelen açlık korkusunun acı bir itirafı.
Aynı zaman da bu söz açlık korkusu ile yaşayan milyonlarca yoksulun sesinin yankılanması…
Tabii ki haklılar.
Ekmeğe gelen ardı arkası kesilmeyen her zam ve bir de ekmeğin gramajının düşürülmesi, yoksul insanları korkutuyor.
Artık ekmekler sandviç ekmeği kadar oldu..
Son bir yılda ekmeğe yüzde 82 zam gelmiş.
İstanbul’un bazı ilçelerinde 3 lira olan ekmek 4.5 Liradan satılmaya başladı.
İstanbul Fırıncılar Derneği Başkanı ekmek 5 lira da olsa kendilerinin hala zararda olduklarını belirtiyor ve girdilerden yakınıyor.
Ekmeğin en az 7 lira olmasını ve gramajının da düşürülmesinden söz ediyor…
“Yoksa bu gidişte İstanbul’da ekmek çıkartacak fırın kalmaz” diyor.
Fırıncıların değişmez girdileri olan ‘kira,un,maya,su,elektrik,doğal gaz, işçilik ve nakliyeden’ oluşan değişmez girdilerin üzerinde duruyor, haksız mı?
2021 yılında 50 kg unun çuvalı 127 Lira iken, en düşük unun çuvalı 2022 yılının Ocak ayında çuvalı 325 liraya çıktı…
Elektrik ve doğal gaz zammı ise otomatiğe bağlanmış durumda.
Bu gidişte ekmeği de “Dilimle Alırsak” kimse şaşırmasın.
İktidarın küçük ortağının başlattığı tarihsel projesi olan ”askıda ekmek projesi” de çökmüş vaziyette; çünkü askıya ekmek takacak insanlar da artık ekmek alamaz duruma düştüler.
Ekmek zamları Ekonomik tabloyu özetlerken..
TÜİK’in Nisan ayı verileri de bu tabloyu doğruluyor.
TÜİK her ay 4 milyon insana yapılan gıda yardımının, 12 milyon insana çıktı.
Araştırmalarda toplumun yüzde 75’i geçinemediğini söylüyor.
TÜİK’ten sonra Merkez Bankası da 4 Mayıs 2022 Tarihinde açıkladığı raporunda:
“Buğday ve yeme gelen zamlar yüzünden ekmek, makarna, un, et, süt ve yumurta fiyatlarına zam geleceğine yer veriyordu.”
Ekonomide ki bunalım “kaosa” dönüşmüş durumda.
Toplum olarak bugünleri arayacak gibiyiz.
Toplumsal yoksulluğu rakamlarla yansıtmaya devam edelim:
13 milyon emeklinin 8,5 milyonu asgari ücretin altında maaşla geçinmeye çalışıyor.
Asgari ücret 4.253 lira iken, Nisan ayında asgari ücretin açlık sınırının altında kalması ve açlık sınırı ise 5.070 liraya çıkmış durumda.
25 milyon insan açlık sınırında yaşarken, 50 milyon insan ise yoksullukla boğuşuyor.
Çalışan nüfusun yarısı asgari ücretten maaş alıyor, asgari ücret bizde ortalama ücrete dönüştü.
Sendikanın girmediği işyerlerinde asgari ücretin uygulanmadığı ve işçilerin daha düşük ücretten çalıştırıldığı yaygın bir iddia..
Özellikle de “tarım, hayvancılık ve inşaat sektöründe” asgari ücretin uygulanmadığı ve yabancı göçmen işçilerin sigortasız çalıştırıldığı. Hayvancılık ve çobanlıkta Afganistanlılar, Tarımda ve inşaat sektöründe ise Suriyeliler çalıştırılıyor.
Yabancı insanlar hayvanların bile bağlanmadığı ahır gibi yerlerde yatıp kalkıyorlar.
DEVA Partisi Genel başkanı Ali Babacan’da kayıt dışı çalışan insan sayısının 11 milyon olduğunu açıklıyordu, bir konuşmasında.
Bir de bizim yıllarca düzeltilemeyen gelir dağılımı adaletsizliğimiz var ki...
Ülkenin en varlıklı kesimi yüzde 10’na tekabül ediyor ve bu kesim toplumun en yoksulunu oluşturan yüzde 50’den, 23 kat daha fazla kazanıyor. Bu oran AB ülkelerinde yüzde 3 veya 5’e tekabül ediyor.
İşsizlik, yoksulluk ve hayat pahalılığı ve hukuksuzluk günden güne artıyor.
Her gün gelen özellikle de akaryakıt zamları gıda fiyatlarında istikrar sağlamadığı gibi, fiyatları dört nala koşturuyor.
Konut sıkıntısı baş göstermeye başladı; başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde kiralık ev, ev sahiplerinin vicdanına kalmış vaziyette. Kiralık ev bulmanın şansa kaldığı; şehrin en çeperlerinde bile 3-4 bin liradan aşağı kiranın olmadığı. Orta gelirli bir ailenin kiralayacağı evin ise 10 bin lira gibi uçuk bir rakamlarda dolaştığı.. Artık bu gidişte ev almanın dar gelirli için bir hayal bile edilemediğini görüyoruz.
İşsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı ve hukuksuzluk insanlar üzerinde büyük bir “gelecek kaygısı” psikolojisi yaratırken. Bu kaygı temel ihtiyacını karşılayamayan yoksul kimsesiz insanlar da, intiharların artmasına neden oluyor, gün geçmiyor ki her gün bir veya birkaç intihar haberleri okumayalım.
Ekonominin kaosa dönüştüğünü açıklarken bunu muhalif bir duygu ile söylemiyoruz; uluslararası kuruluşlar da bunu teyit ediyor.
Türkiye 1987 yılından bu yana dünyanın ilk 20 zengin ülkesi arasında iken, hatta 2007-2008 yıllarında ilk 16’ya kadar çıktığını, şimdi ise G.20’den düştüğünü ve 21.sıraya gerilediğini, IMF’nin raporlarından öğreniyoruz.
Enflasyon da ise dünyada ilk 8.sıraya yerleşmiş durumdayız.
Ekonomik tablo böyle de...
Ya hukuk devleti sırlamamız 139 ülke arasında 117.sıradayız.
Basın özgürlüğü sırlamamız ise 180 ülke arasında 149’cu sıraya yerleştik.
Ekonomik tablo ve hukuksuzluk “şükretmekle” çözülecek gibi değil.
“Biz ekmek te almayacaksak nasıl yaşayacağız” diyen kadının tepkisi, toplumun ortak korkusunun dışa vurulmuş bir ruh halini resmetmiyor mu?
Çare, en kısa sürede erken seçime gitmek.
Yorum Yap