- 21.03.2022 07:16
1927-2014 yılları arasında yaşamış Kolombiya kökenli Meksikalı “1982 yılı Nobel Barış Edebiyat ödüllü ”, ünlü Yazar Gabrıel Garcia Marouez’in, en çok tanınan ve satılan Romanlarından birisidir.
Roman 1981 yılında çok farklı dillere çevrilen ve dünya klasikleri arasına giren,bizim ülkemizde de 1982 yılında çevirisi yapılarak,kitap okurları tarafından tanınan ve unutulmaz baş ucu eserlerden birisi olmuştur.
“Kırmızı pazartesi” Romanın Türkiye’de tanınması ve gündeme gelmesi doksanlı yıllarda faili meçhul cinayetteler ile hatırlanır.
“Kırmızı Pazartesi” bir namus cinayet Romanıdır.
Roman adını “cinayetin işlendiği günden” alır.
Cinayetin Pazartesi günü olarak seçilmesi ise,Piskopos’ın kasabaya ilk defa gemi ile geleceği günde, Piskopas’ı karşılayacak olan kasaba halkının kalabalığından yararlanarak cinayetin işleneceği planı yapılır.
Romanın hikayesi de böyle başlar.
Yazar romanın hikayesini 23 yıl sonra çocukluğunun geçtiği ve unutamadığı cinayetin işlendiği kasabaya dönerek, cinayete sebep olan ve yaşayan kadınla konuşarak eseri ortaya çıkartır.
Romanın baş karakteri Santigo Nasar’ın öldürüleceğini bütün kasaba esnafı ve kasabanın önde gelenleri ve yetkilileri tarafından bilinir ama hiçbir önlem alınmaz.
Nasar’ı öldürecek olan ikiz kardeşler için yetkililer sarhoş palavrası derler.
Komşularının dahi Santıgo Nasar’ın öldürüleceğini bilir de, bir tek Santıgo Nasar’ın ve Annesinin haberi yoktur..
Santigo Nasar Arap kökenli varlıklı bir ailenin çocuğudur.
Kasabada yaşayan yerliler, Arap kökenlilere “Türk” olarak çağırırlar.
Santigo Nasar çok şık giyinen yakışıklı 22 yaşında sosyal, eğlenceye düşkün bir gençtir..
Kasabanın önde gelen Belediye başkanı ve üst düzey askeri yetkililerle düşüp kalkan,annesi ile birlikte yaşayan aynı zaman da annesine yardım eden bir de hizmetçileri kadın vardır.
Eğlence ve düğün organizasyonları yapan, partiler düzenleyen birisidir Santigo Nasar.
O kadar şık giyinir ki kasaba da herkesin dikkatini çeker.
Yalnız kasabanın geleneksel erkekleri gibi giyinmez aksesuarlar taktığı için, Kasabada Santiago Nasır’ın eş cinsel olduğu dedikodusu yapılır.
Santıgo Nasar ile çok samimi arkadaşlık eden kasabada görevli bekar olan Askeri birlikler komutanı General Bayardo San Roman’ın Nasar ile evlenecekmiş dedikodusu çıkar.Halbu ki Santıgo Nasar çok güzel bir kızla nişanlıdır..Gençler tarafından yaşantısına özenilen ,seçici davranan kasabanın varlıklı ve kasabayı yöneten insanların takıldığı mekanlara takılan birisidir Nasar..
Kasabanın kızları Nasar’la arkadaşlık etmek isterler ama Nasar her kıza yüz vermeyen bir gençtir.
Yüz vermediği genç kızlardan biri de Santıgo Nasar’ı öldürecek olan ikiz erkek kardeşlerin kız kardeşi Romanın baş karakteri cinayete neden olan Angela VİCARİO’da vardır.
Angele Vicario kasabaya gelen bekar General Bayordo San Romon’a aşık olur ona postaneden onlarca mektuplar yazar ama; general Bayordo San Roman, Angele Vicario’nun mektuplarına hiç karşılık vermez..Fakat Angele Vicario yazdığı mektupların generalin eline geçtiğinden emindir.
O kadar çok mektup yazar ki Angele Vicario postanede görevli altıncı kızın görev yerinin değişmesine sebep olur.
Angele Vicario ile general Bayordo San Romon arasında uçurum derecesinde ekonomik,sosyal ve kültürel fark vardır..Angele Vicario’nun ailesi kasabada orta halli bir kuyumcu ve kendilerini zor geçindiren bir ailedir.
Bunun bilincinde olan Angele Vicario sonunda general Bayordo San Romon’u kendisi ile evlenmeye razı eder.
General Bayordo San Romon’ın Angele Vicario ile evlenmesine kasaba halkı çok şaşırır.
Generalin yeni aldığı kasabanın en güzel villasına gelin gidecek olan Angele Vicario’da çok mutludur.Kısa süren dört aylık bir nişanlılık sürecinden sonra düğün tarihi belli olur.
Düğünün organizasyonunu Santigo Nasar yapar.
Görkemli ve eğlenceli bir düğünle Angele Vicarario ile General Bayordu San Romon evlenirler.
Angele Vicario evden çıktıktana sonra annesi Puro Vicario’yu bir korku sarar,çocukları ve kocası da dahil herkes uyur ama o kızından kötü bir haber gelecekmiş gibi gözüne uyku girmez.
Kızının ZİFAF gecesini merak eder divanda oturur ama kulağı kapıdan gelecek sestedir.
Puro Vicario gece yarısından sonra dışarıdan bir ses duyar ve “kızının dul çıktığı” korkusunun gerçekleştiğine inanır.Kapı çalmadan kapının deliğinden bakar General Bayordo San Romon görür ve kapıyı açması ile general Bayordo San Romon içeri girmez, tek söz etmeden eşini yavaşça evin içine doğru iter sonra, Puro Vicario’nun yanağından öperek son derece keyifsiz ama çok da sevecen bir sesle şöyle der:”Her şey için teşekkürler,anne.Siz bir azizesiniz.”
İkiz kardeşler anneleri Puro Vicario’nun çağrısına uyarak saat üçten az önce eve dönmüşlerdi.Olayı öğrenen ikiz erkek kardeşlerden Pedro Vicario Angele Vicario’nun belinden tuttuğu gibi masanın üzerine oturtur,”hadi kızım anlat” der. Seni kim kirletti?
Angele Vicario “bir an duraksar ve Santıgo Nasar “ der.
İkiz erkek kardeşler Santigo Nasar’ı öldürmek için kasaba da ellerinde gazete kağıdına sarılı bıçakla dolaşırlar..Santigo Nasar’ı öldürmek için PSİKOPAS’ın gemi ile kasabaya geldiği günü seçip Nasar’ı takip etmeye başlarlar. Vicario kardeşler Nasar’a evinin önünde yaklaştıklarında, Nasar’ın komşusu Nasar’a “Türk kaç diye bağırır” ama Nasar’a duyuramaz, ikiz erkek kardeşler iki taraftan Nasar’ı bıçaklayarak annesinin gözünün önünde vahşice öldürürler.Nasar’ın annesi Nasar’ın bıçak darbeleriyle ortaya dökülen bağırsaklarını, feryat ederek toplayarak karnının içine koymaya çalışır.
Kasaba halkının büyük çoğunluğuna göre;İkizler Namus cinayeti ile Nasar’ı ortadan kaldırmaları ile Nasar yaptığı kötülüğün kefaletini ödemiş.Angele Vicario kardeşler ise erkekliklerini kanıtlamışlar,aldatılan kız kardeşi de namusunu yeniden kazanmıştı. Nasar’ın katili ikiz kardeşlerde berat ederler namuslarını temizledikleri için.
Kasabada itibarını kaybeden evlendiği kızın “Zifaf gecesinde dul çıkması” General Bayordo San Romon olur. Bayordo San Roman toplumun içine çıkamaz ve kendini suçlu hisseder,evine kapanır kendini alkole verir ve girdiği alkol koması sonucu ölür.
Angele Vicario’yu Zifaf gecesine hazırlayan Nedimelik yapan kız arkadaşları Angele Vicario’nun dul olduğunu bilirler ama Angele Vicario kim tarafından kirletildiğini hiç söylemez kız arkadaşlarına..Angele’ye Nedimelik yapan kız arkadaşları,Angele’nin kendisini kirletenin Santıgo Nasar’ı söylemesi kız arkadaşlarına hiç inandırıcı gelmez.Hatta Angele sevdiği bir erkeği korumak için Nasar’ın ismini verdiğini ve böyle bir yolu seçtiğini anlatırlar..
Mahkeme dosyasında Santigo Nasar’ın Angele ile hiçbir yakınlaşmasının olmadığını ,yapılan araştırmalarda ve baş vurulan tanıkların ifadeleri de, Angele’ye Nedimelik yapan kız arkadaşlarının söylediklerini doğrular.
Yazar 23 yıl sonra kasabadan taşınıp deniz manzaralı bir köye yerleşen Santıgo Nasar’ın öldürülmesine neden olan, Angele Vicario’yu bulur ve bu cinayetin sır perdesini aralamak için konuşmak ister.İlk önce Angele Vicario konuşmak istemez ama yazarın da kuzeni olduğundan ısrarı karşısında dayanamaz ve olayı tüm Çıplaklı ile anlatır ama kendini kirletenin adını vermeden Santıgo Nasar olduğunu söylemekten de vaz geçmez.
Angele Vicario’nun aklından çıkmayan Zifaf gecesinde, General Bayodo San Roman ile yaşadıklarını tüm detaylarıyla; kendine Nedimelik yapan kız arkadaşlarının ve kendisinin hesaplayamadıkları ‘Zifaf Gecesinde’ yaşadıklarını yazara anlatır:
“Düğün gecesi felakete varana kadar her şeyi hiç çekinmeden anlattı bana.Kocasını yatakta kendinden geçene kadar nasıl sarhoş edeceğini,adam ışığı söndürsün diye nasıl gerçekten duyduğundan çok daha büyük bir utanç içindeymiş gibi görüneceğini,bakire pozuna geçmek için şapla kendisine nasıl adamakıllı bir lavman yapacağını, ertesi gün de yeni evli olarak girdiği evin avlusunda sergileyebilmek için çarşafın nasıl civa kurumuyla boyayacağını, kız arkadaşlarının kendisine öğrettiklerini, bir bir anlattı.Suç ortakları yalnızca iki şeyi göz önüne almamışlardı. Bunlardan biri,Bayordo San Romon’ın içkiye görülmedik derecede dayanıklı olmasıydı.Öbürü de Annesinin zorla kabul ettirdiği abtal görünümün altında gerçekten dürüst bir insan olmasıydı.Onların söylediklerini hiç birini yapmadım” dedi bana.
Kendi yazgısını hükmeden Angele Vicario “nefretle aşkın karşılıklı tutkular olduğunu kaşfetmişti.” Ona ne kadar çok mektup gönderirse içindeki ateşin korları o kadar canlanıyordu.
Bir gün aşık olduğu general Bayado San Roman’ın yıllar sonra kendisini ziyarete geldiğini zor tanıdığını,yaşlanmıştı, iki bin tane kendine yazdığım mektupları tarihi ile sıralamış bir durumda,bir heybenin gözünde getirip bana bırakkırken,” işte geldim sana deyip” fazla da durmayıp gittiğini anlatı bana..
Angele Vicaro çok sevdiği aşık olduğu Bayordo San Roman’ı aldatmanın çok derin vicdan azabını çekiyordu ama kendisini kimin kirlettiğini anlatmıyordu..Ama Nasar’ın adını anmadan hala onu işaret ediyordu.Santigo Nasar’ın Angele Vicario’yu kirlettiğine dair hiçbir ip ucunun olmaması ise,Angele Vicario’nun anlattıklrını çürütürken, Angele kesin bir erkeği koruyordu ve ölene kadar da söylemedi.
Romanın hikayesi böyle sonlanırken..
“Kırmızı Pazartesi” Romanı üzerine düşüncelerim:
“Romanı okumaya başladığınızda yazar romanın sonunda öğrenmeniz gereken olayı,romanın kahramanı ve cinayete giden Santiago Nasar’ın öldürülmesini başında anlatıyor.
Okur da doğal olarak Santiago Nasar cinayetini kim ve kimler tarafından işlendiğini merak eder ama yazar olayı romanın sonuna saklıyor.
Yazar Okurlarını bilinen bir roman akışı içinde yola çıkartmıyor,okurlarının ezberini bozan bir edebiyat yöntemi ile karşımıza çıkıyor…
O da,Romanın hikayesinin özetini başında anlatır ama yazar okurun merakını eserin sonuna taşıması gibi bir ustalığını da, romanı bitirince anlıyorsunuz.
Yazar romanda o kadar çok karaktere yer verir ki, baş karakterleri unutturacak kadar,Kasaba da Nasar’ı tanıyan ne kadar esnaf varsa hepsinin adını vermiş..Halbu ki o kadar isimlere değil de esnafın yaptığı işler üzerinden romanın baş karakterleri ve olayın hikayesine ağırlık verse idi, okurlar açısından daha akıcı ve anlaşılır olurdu.
Yazar eserini bir namus cinayeti etrafında örüyor ama namus cinayetine konu olan ve toplumda da çok önemsenen;kadınlardaki “Bakirelik” konusunu toplumsal ve kültürel boyutta işlememesini, büyük bir eksiklik olarak görüyorum..
Dul çıkan kadınlara aile de ve toplumda nasıl bakılıyor,dul kadınlar tekrar evlenebiliyor mu,gibi sorunlara açıklık getirmeliydi.
Namus cinayti işleyenlerin ceza almaması hatta mahkeme tarafından berat kararı verilmesine,açıklık getirilmeliydi.Bakirelik ve dul konusunu yazar “din boyutunda” hiç ele almamasını da çok büyük eksiklik olarak gördüm.
Kız diye evlendiği kadının ZİFAF gecesinde dul çıkmasının sonunda erkeğin yaşadığı toplumda potansiyel suçlu ilan edilmesi, başlı başına işlenmesi gereken bir konu olmalıydı.
Kendini kirletenin Santıgo Nasar olduğunu iddia eden Angele Vicario’nun sakladığı erkeğin, bana aile içinden bir erkeğin olduğunu çağrıştırdı..
“Kırmızı Pazartesi” romanını okuduğunuzda:
“Demokrasi,hukuk ve çoğulculuk kavramı ile tanışmamış, temel hak ve özgürlükleri yok sayan; Eril toplumların iktidarlarında kadınların erkeklerin namusu olduğunu… Kadının bedeninin kendine değil de erkeklere ait olduğunu…Erkeklerin namuslarını ve ahlaklarını kadınlar üstünden tanımladığını...Erkeklerin işlediği suçları yargının değil de ilkel geleneksel kültürlerin baskısının belirlediğini…Kadınlar nerede yaşarsa yaşasın sosyal hayattan koparıldığı,temsil de,üretim de olmadığı,eşit vatandaşlık hukukunun uygulanmadığı toplumlarda, kadınların kaderinin değişmediğini öğreniyorsunuz.”
Yorum Yap