- 26.04.2013 00:00
CNN Türk, 2010 tarihli haberinde, Davutoğlu’nun Neo-Osmanlı’cı politikalar izlediğinden bahsetmiş. Aynı haberde Washington Post gazetesinden Jackson Diehl’in Davutoğlu görüşmesiyle ilgili yazısında, Davutoğlu’nun, İngiliz Milletler Topluluğu benzeri, Osmanlı Milletler Topluluğu denebilecek bir oluşum için çabaladığı anlatılıyor. Geçtiğimiz ay bu konu tekrar soruldu. Davutoğlu; “Hiç kimseyle savaşmadan, hiç kimseyi düşman ilan etmeden, hiçbir sınıra saygısızlık yapmadan, tekrar Saraybosna’yı Şam’a Bingazi’yi Erzurum’a, Batum’a bağlayacağız. Davutoğlu ekledi: “Bize yeni Osmanlıcı diyorlar. Bütün Avrupa’yı birleştirenler yeni Romacı olmuyor. Ortadoğu coğrafyasını birleştirenler yeni Osmanlıcı oluyor.”
Davutoğlu’nun Avrupa Birliği benzetmesinden yola çıkarak, bu durumun potansiyel bir tehdit, aynı zamanda bu çabanın gerçekleşmesi çok zor olan bir hayal olduğunu belirtmek istiyorum. Avrupa’nın birleşme geçmişi yaklaşık 100 yıllık bir fikir birikiminin ürünüdür ve bunu Roma’ya kadar uzandırmak konuyu saptırmak olur. Ayrıca Davutoğlu’nun bahsettiği Balkanlar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı içine alacak bir birlik kurulması düşüncesi olgunlaşmaması bir kenara organik olmayan bir projedir yani suni bir stratejidir. Avrupa oluşumunun farklılığının altı çizilmeli, Avrupa’da barış ortamında, dünya savaşı sonrasında oluşturulmuş, iki kutuplu dünya arasında ‘üçüncü güç’ olma projesidir. Ortak kültür oluşturulması temel alınır.
İngiliz Milletler Topluluğu ise yapısı itibariyle Davutoğlu’nun tasavvur ettiği yapıya nazaran çok daha etkisiz ve sembolik bir anlam taşıyor.
Osmanlı Milletler Topluluğu söz konusu olduğunda dini anlamda mezhepsel ve kültürel farklılıklar, hatta bölgedeki düşmanlıklar ortak bir temel bulmayı imkansıza yaklaştırıyor. Söz konusu ülkelerin çoğunda siyasal istikrar olmadığı gibi, çok başlılık ve rejim farkları olduğunun da altı çizilmeli.
Bunu şu yüzden anlatıyorum: Eğer Türkiye, böyle bir projenin önderi olma amacıyla Orta Doğu’da eski Osmanlı topraklarını ‘gönül bağıyla’ birleştirmeyi amaçlarsa, birçok siyasal aktör bu duruma engel olabilecek adımlar atacaktır.
Türkiye hedef olabilir.
Birçok muhalifin kolaylıkla silahlı unsurları harekete geçirebileceği bir bölgede yaşıyoruz. Türkiye’nin Orta Doğu’da daha etkili olmak adına attığı adımlar, bizleri masum vatandaşların tehdit altında yaşadığı bir ortama itebilir.Başka ülkelerin egemenlik alanlarına ‘gönüllü’ girme talebimiz, egemenlik alanına ‘tecavüz’ olarak algılandığında, hedef ülke olmamız için bütün şartların olgunlaştığını görebiliriz.
O nedenle Neo-Osmanlı politikalarının zararını, daha etkili olmak hevesiyle sınır aşan siyasetçilerin değil, masum insanların çektiğini tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum.
Yorum Yap