- 23.04.2012 00:00
Bugün bir kez daha mecbur kalarak bu köşeyi, şahsımla ilgili bir konuya ayıracağım. MİT Müsteşarlığı’nın peşime adam takıp beni takip ettirmesiyle ilgili yaptığımız suç duyurusu üzerine, geçtiğimiz günlerde mahkemeye ilginç bir yazı geldi. Sahte belgelerle mahkemeden alınan dinleme ve izleme kararı, iki MİT’çiyi yakalatmamdan bir gün sonra alelacele kaldırılmış. Üstelik bu durum, mahkeme ve TİB’den de saklanmış. Bugün bu konunun detaylarını yazacağım.
Hatırlarsanız, Uludere’de yaşanan trajik olayın ardından, yazılar kaleme almıştım. MİT’in, Genelkurmay Başkanlığı’na yanlış istihbarat vermesi sonucu 34 sivil vatandaşımızın hayatını kaybettiğini belgeleriyle ortaya koydum. İşte bu belgeler, Ankara’nın kimyasını bozdu. Başbakan Tayyip Erdoğan, raporları kısmen kabul etmesine rağmen şahsımı hedef alan açıklamalar yaptı. Kendisine bağlı Milli İstihbarat Teşkilatı ise haberlerimi kesin dille yalanladı!
Bu yalanlama üzerine MİT’in, Genelkurmay’a gönderdiği raporları gün gün yayımladım ve hedef tahtasına konuldum. AK Parti grup toplantısında Başbakan, “korkutarak”, “sindirerek” beni “terbiye” edeceğini düşündü. Geri adım atmadım. Haberimin arkasında olduğumu her platformda yineledim.
İşte bu durum ve tavrım, Ankara’nın “yeni sahipleri” tarafından not edildi. MİT’e verilen sözlü emirle, fiziki olarak takip edilmeye başlandım. Telefonlarım zaten hukuksuz bir şekilde, sahte belgelerle dinleniyordu. Bu kez de MİT’çilerin fiziki takibine alınmıştım.
Bununla da yetinmediler. Gazetelerde çalışan kendi “elemanlarına”, hakkımda yazılar yazdırdılar. Öyle ki, Uludere’de 34 sivilin katili bir anda ben oldum. Sorumluların ortaya çıkmamasının asıl nedeni de benmişim, bu akıl tutulması yazıları da gazete köşelerinden okuduk. Sonrasını biliyorsunuz. MİT’in peşime taktığı elemanlardan ikisini 8 Şubat 2012 günü gittiğim bir restoranda yakalattım. Üzerlerinden dinleme ve izleme cihazları çıktı.
Bu olaydan bir gün sonra başka bir belgeyi daha elde ettim. MİT’çileri yakalattığım gün yanımda bulunan bir AK Partili üniversite öğrencisi de benden dolayı mahkeme kararıyla, sahte gerekçelerle dinlenmiş ve izlenmişti. Telefonlar, mailler, yazışmalar MİT tarafından takip altındaydı ve dinleme halen sürüyordu. Mahkemeden sahte dinleme ve izleme kararının alınma gerekçesi ise ilginçti; “Ülkemiz aleyhine yürütülen casusluk faaliyetlerinin önlenmesi amacıyla, istihbari mahiyette devam eden çalışmalar doğrultusunda aşağıda ismi yazılan şahıslarla ilgili bilgili toplama amacıyla...” MİT, bu sahte gerekçeyle, 24 Ocak 2012 günü mahkemeden karar almıştı. Bu belgeyi yayımlamamın ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a açık bir çağrıda bulundum. Bu sahte mahkeme kararını açıklayın dedim.
Açıklamadılar. Açıklayamadılar. Açıklayamayacaklarını da biliyordum. Beklediğim gibi de oldu. Çünkü hem AK Parti’nin hem de MİT’in ne yapmaya çalıştığını daha önce de yazdığım gibi Allah’ın bir olduğunu bildiğim gibi biliyordum. Elimde bazı belge ve bilgiler de vardı. Uludere’yi kapatmak isteyenler, bu olayın üzerine giden bir gazeteciye komplo kurmaya çalışmıştı. Komplo ellerine yüzlerine dolandı.
Konuyla ilgili üç ayrı adliyeye suç duyurusunda bulunduk. 24 ocakta alınan kararla ilgili mahkeme hâkimiyle görüştüm. Görüştüğüm AK Parti’li gencin benden dolayı yasadışı kararla dinlendiğini, belgeleriyle mahkeme hâkimine anlattım. MİT, hem mahkemeyi hem de kendilerini aldatmış, sahte karar aldırmıştı. Suç duyurusunda bulunduk. Suç duyurusu dilekçemizi hakkımızda dinleme kararı veren hâkime sunduk. Yasadışı dinleme ve yasadışı elektronik takip kararının kaldırılmasını talep ettik.
Mahkeme kararını beklerken, Uludere’yle ilgili ilginç gelişmeler oldu. İstihbarat raporlarının MİT’ten gittiği Meclis Araştırma Komisyonu’na gelen raporların satır aralarında itiraf edildi. Raporlarda, Milli İstihbarat Teşkilatı, bir anda “Milli Kaynak” oluvermişti.Komisyon’daki MHP’li bir üye, kendilerine okunan “gizli raporun” ardından İçişleri Bakanlığı Müfettişi’ne dönerek, “Bunların nesi gizli, Mehmet Baransu’nun köşesinden bunları okuduk” dedi.
Uludere olayı, “Milli Kaynak” kelimeleriyle aydınlanırken, suç duyurusunda bulunduğumuzmahkemeye, “Milli Kaynak” Teşkilatı’nın 22 Mart 2012 günü bir cevap yazısı gönderdiğini avukatım öğrendi.
Gelen yazı suçun itiraf edilmesiydi. 24 ocak günü sahte gerekçelerle alınan karar, MİT’çileri yakalatmamın hemen ardından bir gün sonra alelacele kaldırılmış. MİT’çileri iş üstünde 8 şubat günü yakalatmıştım. 9 şubat günü sabahın erken saatlerinde ise karar kaldırılmış.
Şimdi Başbakan’a ve kendisinin “sır küpü” Hakan Fidan’a şunu soruyorum: Madem mahkemeden beni izlemek için sahte kararlar alındı. MİT’çileri yakalatmamdan bir gün sonra bu karar neden kaldırıldı? Uludere’yi açıklayamayanlar bu dinleme ve izleme kararıyla, hakkımda hangi komployu kurmaya çalışıyordu? Madem “Milli Kaynak” Teşkilatı bu dinlemeyi alelacele kaldırdı, kaldırdığını mahkemeye ve TİB’e bugüne kadar neden bildirmedi? Açıklamak için bizim suç duyurumuzu neden bekledi? Bu durumu saklama ihtiyacı niçin hissetti?
Biliyorum bu sorularıma da cevap VE-RE-ME-YE-CEKSİ- NİZ. Ne yapmaya çalıştığınızı siz de ben de Allah da biliyor. Hukuk mücadelem devam ediyor ve edecek. Bazılarıyla hukuk önünde bazılarıyla ise “Adl-i İlahi”de hesaplaşacağım. İki elim yakanızda bilesiniz...
mbaransu@gmail.com
Yorum Yap