- 9.02.2015 00:00
Bundan yaklaşık üç yıl önce ekranlara çıkıp, “Ben de dinlendim” dedi. Ardından bir gazete, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ofisinde böcek bulunduğunu haberleştirdi.
Konu o günlerde pek de kamuoyunun gündemini işgal etmedi. Sessiz sedasız geçiştirildi.
Bir ülkenin başbakanının kullandığı ofise böcek konulması çok ciddi bir devlet sorunu olması gerekirken, nedense dinlendiğini söyleyen kişi/kişiler tarafından olay kapatılmak isteniyordu.
Bu durum pek anlaşılır gibi değildi.
Dinlendiklerini iddia ediyorlardı ama sanki sakladıkları bir gerçek vardı. Gerçeğin ortaya çıkmasını istemiyorlardı.
Savcılık ve mahkeme konudan haberdar edilmemiş, inceleme- soruşturma başlatılmamış, arama esnasında tutanaklar tutulmamış, parmak izi dahi alınmamıştı. Cihazın aktarım yapan istasyonu dâhil bir dizi soruşturulmayan ihmal kafalarda soru işaretlerine neden olmuştu.
Böceği bulduğu söylenen MİT’çilerin hiçbir inceleme ve soruşturma yapmaması ise ayrı bir muammaydı.
Ortalıktaki bu muamma akıllara, “bu olay birilerinin birilerini tasfiye edip, Erdoğan’ı ellerine alma hamlesi miydi”, sorusunu getiriyordu.
Başbakanlık Koruma Müdürü taltif edilerek Denizli Emniyet Müdürlüğü’ne atandı. Bazı polisler de ülkeye giriş izni olmayan Yasin El Kadı’ya mihmandarlık yapmak üzere İstanbul’a gönderildi.
Türkiye 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarına uyandığı gün ise nedense unutturulmak istenen dosya bir anda çekmeceden çıkarıldı. Olayı unutturmak için yoğun çaba sarf eden Erdoğan ve çevresi, bu kez yolsuzlukları unutturmak adına bu dosyaya sarıldı.
Böcek olayının ardından Erdoğan tarafından taltif edilen isimler bir bir “hain” olarak damgalanmaya başlandı.
Erdoğan’ın bizzat sumenaltı ettiği dosya ülke gündemindeydi.
Suçlu bulunmuştu; “paralelciler” ofisi dinlemişti.
Bu köşenin yakın takipçileri hatırlayacaktır. Böcek ve dinleme olayıyla ilgili sayısız yazı kaleme aldım. Son olarak iki hafta önce “Böcek ve sorular” başlığıyla soruşturmadaki hukuksuzlukları dile getirdim.
Mahkemeye taşınan olaydaki ilk duruşmada soruşturmanın çelişkilerle dolu olduğunu, bu olayın böceği bulduğu söylenen kişilerce tezgâhlanmış olabileceğini, nedenleriyle anlattım.
Geçen hafta böcek soruşturmasının ikinci duruşması yapıldı. Ve deyim yerindeyse polislere kurulan “kumpas” mahkeme salonunda bir bir itiraf edildi.
İnceleme yapılmadığı, parmak izi alınmadığı, hazırlanan raporun değiştirilmek istendiği gibi onlarca itiraf geldi. Efgan Ala’nın telefonuyla, MİT ve danışman Mustafa Varank’ın hiçbir cihaz kullanmadan elleriyle koymuş gibi cihazı buldukları ortaya çıktı. Ülke güvenliğini ilgilendiren olayda adliyeye haber verilmemesi, cihazın sökülüp, parmak izi alınmaması yalın gerçeğin itirafıydı.
Mahkemedeki asıl bomba ise polisleri suçlamak için olaydan 2,5 yıl sonra rapor hazırlayan uzmanın söyledikleriydi; “Raporu tahmini yazdım. Hiçbir inceleme, deney yapmadım.”
Aynı isme rapordan sonra 900 bin liralık proje parası verildiğinin sanık avukatları tarafından mahkemede gündeme getirilmesini ise hâkim duymamak için yoğun çaba sarf etti.
Hisli bakandan sonra, tahmini rapor yazan uzmanlarımız da vardı.
Bu arada Erdoğan ve çevresinin suçladıkları TÜBİTAK Başkan Yardımcısı’nın söylediklerinin doğru olduğunu ise üç ayrı tanık teyit etti. Raporun değiştirilip, polislerin suçlanması için kendilerine de baskı yapılmıştı.
17-25 Aralık yolsuzluk operasyonunda olduğu gibi Ankara’da bir tiyatro sahneye konmuş. Aktörler acemi oldukları için de hâkim karşısında farkına varmadan “kumpası” deşifre ediyorlar.
Unutmadan, Erdoğan ofisimi dinlediler diye ortalığı inletiyor ya…
Böcek bulunduğu iddia edilen ofisi Erdoğan’ın kullanmadığı, birkaç kez bu odada bulunduğu da mahkemede ortaya çıktı.
Bari Erdoğan’ın sık kullandığı ofise böceği koysaydınız kumpasçılar.
Yorum Yap