- 2.06.2014 00:00
Bir ülke düşünün.
Doğusunda, Bingöl- Diyarbakır Karayolu’nda dokuz gündür ulaşımın yapılamadığı...
Batısına binlerce polisin yığdırıldığı...
A’dan Z’ye gereğini yapmak üzere her tür talimatın verildiği...
Copların, tekmelerin, gazların meşru müdafaa olarak kullanıldığının söylendiği...
Ve alınan emrin eksiksiz yerine getirildiği bir ülke...
Yitirilen canlar, toprağa verilen çocuklar.
Bir annenin meydan meydan yuhalatılması...
Bilye mermilerle, mezara konulan bilyelerin ülkenin başbakanı tarafından karıştırılması...
Kimbilir belki de bilinçli olarak çarpıtılması...
Doğu’ya barış geldi diyordu birileri...
Ortalıkta ne olduğu belli olmayan, hiç susmadan akıl veren bazı Âkiller...
Analar ağlamayacak, çocuklar yetim ve öksüz kalmayacaklardı...
Analar ağlamakla kalmadı, gözyaşları kurudu...
Çocuklar hâlen yetim ve kimsesiz...
Ölümler Doğu’dan Batı’ya göç etti...
Sadece isimler değişti...
Hevaller, Zozanların yerini, Berkinler, Muratlar, Ayhanlar, Uğurlar ve niceleri aldı...
Yine bir hiç uğruna, Devlet vatandaşına acımadı...
Uludere’de 34 can gitmişti Devlet’in ihmali, hatası sonucu.
SOMA’da duyarsız kalmadı ölümlere Devlet...
301 canla yetişti, Uludere’ye...
Devlet boşluk kaldırmazdı...
Ölümlerde de aynısı oldu...
İstatistikler olanca hızıyla dolduruldu... 301 madenci ismiyle...
Dindar, demokrat, muhafazakâr bir başbakan hayal etmiştik...
Adalet getirecektik tüm ülkeye... Demokrasi, yol haritamız olacaktı... Kalkınma işimiz...
Bunun için partinin adını Adalet koymuştuk, Kalkınma’yı unutmadan...
17 Aralık bir deprem gibi tüm değerlerimizi yıktı...
Altında kalmıştık tüm değersizliklerimizle...
Kenar-ı Dicle’de kurt koyunu aparmış, biz ise sessizce değerlerimizi sıfırlamakla meşguldük...
Sıfırlanan para değildi... Ayakkabı kutularına konan da...
Benliğimiz, Müslüman kimliğimiz gitmişti...
Neden, Niçin...
Niye yaptınız bu kötülüğü bize, bizlere?
Darbeymiş, paralelmiş, operasyonmuş...
Geçiniz efendim, geçiniz...
Allah’a bakacak yüz var mı bizde, sizde?
Kur’ani, Muhammedi değerleri sıfırladınız...
Bakara- makara bunun yanında ne ki...
Bir de ortalıkta hâlâ gezinme telaşı...
Yiyiniz efendiler, yiyiniz...
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyiniz...
Ayarladığınız savcılarla, “Kovuşturmaya gerek yok” kararlarıyla, burada akladınız kendinizi...
Ya ötesi... Öteler ötesi...
Var mı tanıdık savcınız, hâkiminiz...
Ya da oy sandığınız...
“Seçim”...
Ne güzel kelime “seçim”...
Biz ‘seçim’imizi burada yaptık...
Ve kendi ‘seçim’imizle, ötelere gideceğiz...
“Evet” mührü yok, amblem, parti, rozet...
Ve “gerçek kefenlerle” seçim sandıklarımız açılacak...
Hazır mıyız, hazır mısınız gerçeklerle yüzleşmeye?
Söylenecek, yazacak o kadar çok şey var ki...
Belki de en iyisi susup, beklenmesi...
Yorum Yap