- 27.08.2012 00:00
Ölüm, çatışma, baskın...
Türkiye günlerdir bu ve benzeri kelimelerle güne uyanıyor.
Gün bu kelimelerle bitiyor...
Gece ve karanlık bu kelimeleri örtmeye yetmiyor...
Ölüm karanlıkta da gezmeye devam ediyor.
“Kara gökler kül renkli bulutlarla kaplanıyor.”
Her sokak başını birileri kesiyor.
“Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları” diyen şairin sesi, ölümler karşısında çaresiz kalıyor.
Şemdinli, Hakkâri, Antep, İzmir, Güneydoğu... Ve daha niceleri...
Ölüm kusmaya devam ediyor...
30 yıllık kirli savaş dur durak bilmeden aynı yolda ilerliyor.
Bugün aslında söylenecek, yazılacak o kadar konu var ki.
Nereden başlamalı?
Kime ne söylemeli?
Hükümetin iflas eden terör politikası mı?
Terörün geldiği son noktayı siyasetin, aydınların görememesi mi?
Başbakan Tayyip Erdoğan ve hükümetinin yürüttüğü terör politikaları mı eleştirilmeli?
Ya da bir “fidan” uğruna kıyılan “çınarlara” mı yanmalı?
Terör ülkede kol gezerken, asıl işlerini unutup, “Beyefendi’nin” emriyle, gazetecilerin peşine komplo kurmak üzere elemanlarını takan “körpecik fidanlara mı” bir şeyler demeli?
Ya Beşir Atalay ve müzakereci grubu...
Müzakere, müzakere diyen aydınların, müzakere adı altında binlerce masum sivili katleden örgütün hiç değişmeyen stratejisi hakkında neler düşündükleri mi merak edilmeli?
Bebekler öldürülürken, ölümler karşısında sessiz kalmalarına mı yanmalı?
Ne söylemeli? Neler yazmalı?
Yazılacak, söylenecek çok şey var.
Bugün tüm yazılacakları, söylenecekleri bir yana bırakıyorum.
Klasik bir cümle belki ama...
“Birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyulan, ölümün kol gezdiği bu günlerde...”
Eleştiriyi de öfkeyi de kırılmışlığı da sırtından hançerlenmeyi de bir yana bırakıyorum.
Hataların görüleceği umuduyla...
Kanın, ölümün, gözyaşının biteceği beklentisiyle...
Bir savaş düşünün. Hedefe kadınların ve bebeklerin konduğu...
Bir savaş düşünün sivillerin pervasızca öldürüldüğü.
Hani çocuklar bu ülkenin geleceğiydi?
Hani en kanlı savaşlarda dahi kadınlara ve çocuklara dokunulmuyordu?
Bize böyle öğretilmişti? Tarih böyle yazmıştı?
Anlaşılan birileri farklı bir tarih yazmakta kararlı.
Anlaşılan birileri ölüm kusmaya yemin etmiş.
Bu savaş farklı.
İçinde aklın da hedefin de olmadığı bir savaş bu.
Bebeklerin, çocukların katledildiği bir savaş.
Kadınların, sivillerin öldürüldüğü...
Batman’da, Bingöl’de, Diyarbakır’da, İstanbul’da Kürt-Türk demeden çocukların annelerin yaşamlarının hiçe sayıldığı bir savaş.
İnsan sormadan edemiyor.
Bu muydu sizin “özgürlük” savaşınız?
Bu muydu “devrim” adı altında çıktığınız yol.
Bebekler, çocuklar, siviller miydi “özgürlük ve devrim”?
Hangi çocuğun, annenin yaşamı “özgürlükten” daha değerli?
Devrimler önce kendi çocuklarını yermiş...
Yemekle kalmadı, öldürmeye de başladı.
Evet, birileri farkında olmasa da bölge halkı ve Türkiye 30 yıldır süren bu anlamsız savaştan yoruldu, bıktı. Bıkmanın ötesinde artık silaha da ölümlere de bir “nefret” ve “öfke” hâkim. OHAL’i kaldırmak için mücadele edenler, gelen her ölüm haberinin ardından, bugün tekrar geçmişe dönmeyi, OHAL’i tartışmaya başladı. Kürt sorunu çözülsün, silahlar sussun diyenler, ölümler karşısında sustu. Susmaları bir tercihten öte, mecburiyettendi.
Evet, Kürt sorunu yüz yıllardır devam ediyor. İşkence, ölümler, katliamlar tarihimizin kirli sayfalarında yerine çoktan aldı bile. Son 30 yıldır süren bu kirli savaş da tarih sayfasında yerini alacak.
Ama tarih bu savaşı çok farklı yazacak. Bu savaşın aktörleri de oyuncuları da farklı. Kirlenmiş eller. Tetikten vazgeçmeyen taraflar.
Dünün faili meçhullerini işleyenler bugün yerlerini başkalarına bıraktı. Sarı Leventler, Sarı Hevallerle dost oldu. Beyaz Renault Torus’un yerini, ölüm saçan pikaplar aldı. Bot, mekap ayakkabılara yerini bıraktı. Öldürülen bu ülkenin evlatları oldu. Dün gibi...
30 yıldır bu ülkede her türlü plan denendi. Denenmeyen bir şey kalmadı aslında.
Bu savaşın ne müzakereyle ne de örgüt elemanlarını yok etmekle çözüleceğine inandım, hâlen de inanmıyorum.
Eğer birileri kadın, çocuk, sivil demeden ölüm emirleri veriyorsa...
Bombalar, roket atarlar, mermiler hedef seçmeden atılıyorsa...
Tetiğe rahatça basılıyorsa...
Binlerce masum insan hayatını kaybediyorsa...
Soruyorum sizlere... Emir verenleri etkisiz kılmaktan başka bir yol var mı?
Siyasetin, halkın üzerine silahlarını doğrultan bu kişiler etkisiz kılınmadığı müddetçe, barışın geleceğine inanmıyorum.
Ve insan bu “liderlere” soramadan edemiyor.
Kaç çocuk, kaç kadın hayatı sizi bu yolda tatmin eder?
mbaransu@gmail.com
Yorum Yap