- 8.09.2019 00:00
Ağustos 2017 ayının son notlarını da ‘kiraz mevsimi’ üzerinden kapatmışım: Kiraz döneminin son demleri de bitti. Bu Perşembe kantinden ısmarladığım kirazlar gelmeyince, doğal kiraz mevsiminin uzatma süresinin de bittiğini anladım.
“Silivri Kirazı” başlıklı yazımda kiraz mevsimi dışında rastladığım kirazlar mucizesini kayda geçirmiştim ama onların içinde sarı kiraz yoktu.
Kendi kişisel kiraz tarihime sarı kiraz Silivri’deki hapishane deneyimi ile girdi. Geçen hafta, sebze ve meyve günü olan Perşembe günü; kiraz siparişine sarı kirazla yanıt verildiğini gördüm. 2017 yılının kiraz mevsimi bu sarı kirazlarla kapandı.
Kişisel tarihim açısından son derece önem affettiğim bu notu kayda geçirmeyi nedense çok istedim. Hapishanede olaylar aslında sahip olduklarından daha büyük bir öneme sahip olabiliyorlar.
Kirazın insan sağlığı için ne kadar büyük bir fayda sağladığını anlatan her sağlık yazısını da dikkatlice okudum.
***
5 Eylül’e kadar ‘Silivri Notları’ adına kalem oynatmamışım…
5 Eylül tarihli "İFA-Windows 95 hattı" başlıklı bir nota rastladım:
1995 yılında Seattle’a Windows 95’in tanıtım etkinliğine gittiğim yıl 'akıllı ev' tasarımını ve bunun somutlaştırıldığı evi görmüştüm.
Bir 'akıl' evde yeme, içme ve barınma sorunlarında görünmez yardımcı hâline gelmişti.
5 Eylül 2017 sabahı Berlin’de açılan İFA -Tüketici Elektronik Fuarı haberini okuyunca, o evin artık hayatın içinde, alınır, satılır hâle geldiğini görüyordum.
Dijital yardımcı ev, beslenme, giyinme işlemlerinde içinde yaşayanın sorunlarını çözen, çok akıllı bir antrenöre dönmüştü.
20 yılda, 21. yüzyıl zıplayarak ileri bir hamle yaptı. Boş zamanları artacak olan insanın canı daha mı sıkılacak, yoksa açığa çıkan boş zamanları beyinsel bir hazza, bir yaratıcılığa mı dönüştürecek, sorusunu sordum.
Hapishane ortamında mırıldandım, daha doğrusu.
***
5 Eylül günü notlar burada bitmemiş, "büyük bir olaya" adeta vakanüvislik yapmışım:
Pazartesi 4 Eylül günü, akşama doğru kendi hareketlerine hâkim olamayan, garip kasılmalarla titreyen küçük, kara bir 'şey' hapishane avlusuna düştü.
Ne olduğunu anlayamadık, gidip baktık.
Meğer minik bir yarasaymış.
Su vermeye çalıştık ama içmedi. Biz yardım etmeye çalıştıkça titremeleri daha da arttı.
Biz de daha fazla ürkütmemek için onu rahat bıraktık.
***
Salı sabahı avlu kapısının açılmasını bekliyordum.
Saat sekize geliyordu.
Uyandığımda, minik yarasanın avlunun diğer kapısında, akşamdan bıraktığımız yerde olduğunu görmüştüm.
Gardiyanlar gelip avlu kapısını açana kadar oyalanmak için televizyonu açmıştım.
Hızlı ve ani bir hareketlenme olunca gayrı ihtiyari avluya baktım.
Redingotlu, estetik ve zarif olarak tanımladığım; ilk baharda ilk ve son kez gördüğümü sandığım o siyah beyaz ince kuş hızla pike yapıp avluya inerek minik yarasayı kapıverdi. (Bu acaba 7 Kasım'da yazdığım Redingotlu Saksağan mıydı?)
Hapishanenin yeknesak ve ağır akan olaysız tarihinde büyük bir an, unutulmaz ve sarsıcı bir andı benim için.
Doğanın gözümün önünde gerçekleşen bu çıplak vahşeti karşısında hissettiğim çaresiz şaşkınlıkla penceredeki demir parmaklıklara yapıştım.
Redingotlu zarif kuş, hapishanenin avlusundaki çaresiz çirkin yarasa yavrusunun celladı oluvermişti.
Yorum Yap