- 1.01.2012 00:00
Dün 2011 yılının son günüydü...
Maalesef yılı korkunç bir facia ile kapattık...
Bugün, yeni bir yılın ilk günü, inşallah bu yıl sonunda geçen yılı arar hale gelmeyiz... Tüm dileğim bu.
***
Ne yazık ki bu diyarlarda insanların mutlu olmasının formülü bir türlü hayata geçemiyor... Bu formül hayata geçemediğinden, herkesin de tek amacı tebaa olmaktan kurtulup Saray’a kapağı atmak oluyor...
Saray’a kapağı atan da bir zaman sonra Saray tarafından ‘devşirildiği’ için aynı yerde dönüp duruyoruz...
Hâlbuki formülü sekiz yüz yıl önce Şeyh Edibali, romanlara da yansıyan biçimiyle Osman Gazi’ye söylemiş:
‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.’
Biz ise ‘yöneteni’ yaşatıp, ‘yönetileni’ parçalıyoruz.
***
Şeyh Edibali’nin mezarı Bilecik’te...
Ben Bilecik’e bir zaman önce, eski bir hâkim olan ve hâkimlikten siyasete atılan kentin sempatik ve ilginç Belediye Başkanı Selim Yağcı’nın davetiyle gitmiştim.
Zaman içinde faaliyetlerini epeydir yakından izlediğim Vali Halil İbrahim Akpınar da Bolu’dan Bilecik’e atandı.
Vali Halil İbrahim Akpınar’ı yakından izlerim, çünkü bürokrasinin dar kalıplarına zor sığacak kadar açık sözlüdür... Bu çok önemli vasıf bizde şimşekleri çekmek için yetiyor da artıyor bile...
***
Hâlbuki Vali Akpınar’ın söylediği, bugün de bu toprakların ihtiyacı olan, Şeyh Edibali’nin öğüdünün günümüze uyarlanmasından başka bir şey değil.
Vali Akpınar’ın söylediği şu:
“Çözüm biziz, çözüm birinci sınıf demokratik hukuk devletinde, çözüm özgürlüklerin daha geniş yorumlanmasındadır. Çözüm ağlayanı daha az, güleni daha çok ve yarınlara umutla bakan toplumla olur. Her uygulama ya da olayı tevekkülle kabul etmenin değil, tartışmanın ve gerekirse ilgililerden hesap sorabilmenin mümkün olduğu birinci sınıf demokrasi ile huzuru bulabiliriz. Çözüm Jakoben bürokrasinin paşa gönlünden koptuğu kadar değil, sonuna kadar demokrasidedir. Çözüme olan ihtiyacımız yıllar sonrası için değil hemen ve şimdidir.”
***
Geçen gün gene Bilecik’teydim...
Bu kez Vali Halil İbrahim Akpınar’ın ve Bilecik Üniversitesi’nin rektörü Azmi Özcan’ın davetlisiydim...
Tuzla Kaymakamı Mümin Heybet’in gidiş ve gelişteki çok keyifli bir yol arkadaşlığı ile yılın son haftasında Şeyh Edibali’nin memleketine bir kez daha gidip gelmekle kalmadık, üniversite camiasıyla da sıcak bir sohbet yaptık.
***
Bu hızlı ziyaret trafiği içinde, Vali Halil İbrahim Akpınar’ın kentteki göleti kelimenin tam anlamıyla ikinci bir Abant yaptığını gördüm.
Bilecik maalesef ancak 2011 yılında yeni valisi Akpınar sayesinde olağanüstü keyifli ve modern bir mesire yerine kavuşmuş...
Kentin mermer ve porselen üzerinde yükselişine de şahit oldum...
***
2012 yılının ilk yazısını Bilecik’e ayırmak istedim...
Edibali’nin hala hayata geçmeyen görüşü ve bunun çağdaş versiyonu peşindeki valisi Akpınar nedeniyle...
Biliyorsunuz, Osmanlı kaynaklarına göre Ertuğrul Bey 1281 yılında ölmüştür.
Ertuğrul Bey, Kayı Türklerinin önderiydi. Kayı boyu ise Osmanlı Devleti’nin nüvesi, kurucusudur. Böylece Söğüt ve dolaylarında kök salan 400 çadırlık uçbeyliğinden bir devlet doğmuştur.
Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra Kayıların başına Osman Bey geçti. Osman Bey ve silah arkadaşlarının başarılarında Şeyh Edibali’nin büyük rolü olmuştu.
Şeyh Edibali, Ahi idi. Ahilik; tarım dâhil bütün zanaat dallarında halkı, çalışanları teşvik eden, herkesi kardeş bilen, çalışanlara her türlü yardım elini uzatan örnek bir örgüt anlayışı idi ve Şeyh Edibali Kayı Ahilerinin önderi idi. Şeyh Edibali o sıralar Eskişehir ili sınırları içindeki İtburnu köyünde oturuyordu. Daha sonra medresesini Söğüt ve son olarak da Bilecik’e taşıdı.
***
Hala da orada...
Ama o görüşü bu topraklarda egemen olamadı...
Yakınlarda kaybettiğimiz Çek Cumhurbaşkanı Havel de ‘insanlar sınırlardan önemlidir’ diyerek Edibali’nin bir diğer çağdaş versiyonunu dillendirmişti...
‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’...
Ne diyelim, mutlu yıllar...
Yorum Yap