- 30.08.2011 00:00
Ramazan’ın son iftarlarından birini, aralarında muhafazakâr kesimin güçlü kalemlerinin de bulunduğu dostlarla birlikte yaptık...
Genelkurmay eski Başkanı Işık Koşaner’in ses kaydına sahip çıktığı akşamdı...
Dün de faili henüz anayasal suç işlemekten yargılanmamış olsa da suçun belgesi olan 27 Nisan Muhtırası’nın Genelkurmay web sitesinden kaldırıldığını öğrendik...
Ama iftar sohbetinde Koşaner’in açıklaması kadar, Deniz Feneri Davası’ndaki son gelişmeler de geniş yer tuttu.
Artık sohbetlerin konusu sadece askeri vesayetten ibaret değil, konuşmalar siyaseti de denetleyen, zaaf noktalarına dikkat çeken bir noktaya doğru hızla kayıyor...
İftar sırasında da bir kez daha gördüm ki çıkara dayalı bir gönüllü körlük nedeni olan siyasal partizanlık, vicdan sahibi gerçek muhafazakârları esir alamıyor, onlar vicdanlarının rehberliğinde anormal gelişmelerden anında tedirgin olmaya ve bunu seslendirmeye devam etmekteler...
Üstelik masadaki herkes şu anda dava sürecindeki kurumları da, kişileri de yakından tanımaktaydılar ve biran önce aklanarak özgürlüklerine kavuşmalarını diliyorlardı...
Ama diğer yandan da olup bitenin adil bir yargılamayla açıklığa kavuşmasını istiyorlar, sürecin baskı sonucu kapatılma ihtimaline de şiddetle karşı çıkıyorlardı...
Askeriye konusunda ısrarlı olanların Deniz Feneri Davası’na asla ve kata değinmedikleri, Deniz Feneri Davası’nın ısrarlı takipçisi olanların da askeriyedeki çürümüşlüğü görmezden geldiği şizofrenik bir kamplaşmanın mağduru olan Türkiye, bu hastalıklı iklimden galiba çıkabilecek diye düşünerek hem umutlandım, hem sevindim...
Çünkü Türkiye, kısaca adalet duygusu olarak nitelediğim vicdanını siyasal kamplaşmanın önüne koymadan içinde bulunduğu anormal ruh halinden kolayca çıkamaz...
Siyasal rant vicdanın önünde seyrettikçe de ilkeli ve tutarlı bir devlete ve topluma dönüşemez...
***
Biliyorsunuz, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, sanıkların şikâyeti üzerine Deniz Feneri ile ilgili soruşturmayı yürüten savcılar hakkında inceleme başlatmış ve iki müfettiş görevlendirmişti.
Benzeri davalarda pek görmediğimiz bir biçimde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da Deniz Feneri e.V. Derneği’nin soruşturmasını yürüten üç savcıyı apar topar görevden aldı...
Deniz Feneri soruşturmasında Atlas isimli firmadaki delillerin, şüpheliler tarafından unutularak yok edilmemesi sonucu savcıların eline geçtiği, soruşturmayı sürdüren savcıların önümüzdeki günlerde, şüphelilere ‘iş yerlerinde arama yapılacağı’ bilgisini veren üç kamu görevlisine yönelik operasyon yapmaya hazırlandığı için görevden alındıklarını söyleyen de var, yeni atananların eskiden bu davaya ilgisiz kaldıklarını iddia edenler de...
Ne olup bittiğini göreceğiz çünkü Deniz Feneri Davası, en azından benim iftar yaptığım etkili masa itibariyle, ‘muhafazakâr-laikçi’ çekişmesinin dışına çıkarak, siyasal kamplaşmanın değil, vicdanlı dindarların da projektörleri altına girmiş...
Bu çok sevindirici...
***
Bugün Bayram’ın ilk günü...
Yazıyı bitirirken, unutmadan, yukarıda sözünü ettiğim dost toplantısında Deniz Feneri Davası’nın zaten kolayca kapatılamayacağının, böyle bir yanlışın, aynı spordaki şike olaylarında UEFA kararında yaşandığı gibi, davanın her türlü sırrına vakıf olan Almanya’dan döneceğinin söylendiğini de belirteyim...
Neyse, tatlı yiyelim, tatlı konuşalım...
Herkesin şeker bayramını kutluyorum...
Yeter ki vicdanlar kararmasın...
Yorum Yap