- 7.07.2011 00:00
Dün açıklanan ve daha ziyade AK Parti’nin çok başarılı olduğu hizmet konusunda ‘performans kabinesi’ izlenimi veren yeni hükümeti birçok insan gibi ben de güçlü ve olumlu buldum, hayırlı uğurlu olsun...
Halkını aşağılayan bir rejim nedeniyle çok gecikmiş olan temel hizmetler, hükümet tarafından başarıyla gerçekleştiriliyor ve belli ki bundan böyle de hatta daha da hızlanarak bu hizmetler devam edecek...
Seçim sonuçları da Türk halkının bu çabalardan memnun olduğunun ispatladı.
Bir de Türkiye’nin çok ihtiyacı olan rejimin demokratikleştirilmesi konusu var.
Bu açıdan, açılım sürecini sürdüren İçişleri eski Bakanı Beşir Atalay’ın başbakan yardımcılığına atanması, Savunma ve İçişleri Bakanlığı’nın yeni isimlere verilmesi...
Buna ilaveten, bir senedir önümüzde hiçbir engel olmadığı halde Rekabet Faslı’nın açılmamasına ve reformlarda aldırmazlığa rağmen AB sürecinin bakanlık seviyesine taşınmış olması yeni bir umut olabilir mi?
***
Aslında değerlendirilmesi gereken, bir önceki dönemdeki icraatlarıyla zaten başarılı olmuş olan kabinenin isimleri değil...
Çünkü artık Türkiye’nin ihtiyacı, kabinenin başarılı olduğu hizmet yanında, yeni bir paradigma değişimi.
Toplumsal paradigma değişimi en büyük ihtiyacımız çünkü hem siyasal, hem toplumsal, hem de ekonomik olarak mevcut başarının çeperlerine gelip dayandık.
***
Sosyolojik olarak normalleşiyor, toplumsal olarak değişiyor, yenileşiyoruz, demokratikleşiyoruz...
Bu çok olumlu ama bölük pörçük adımları bütünselleştirmek, sistemleştirmek, kurumsallaştırmak ve kalıcı hale getirmek gerekiyor.
Çünkü ürettiğimiz malların katma değerinden, orta öğrenimdeki altı yüz bin öğretmenimizin kalitesine kadar her alanda ülkenin yeni bir paradigma anlayışı içinde sıçrama yapması gerekiyor...
Bunu nasıl ve hangi reçeteye göre yapacağız?
Aslında köklü bir devrim için hükümet programı olması gereken ‘AB 2010 İlerleme Raporu’na da kimse dönüp bakmadığı için bunun reçetesi kaybolmuş gözükmekte...
Yapısal dönüşümü keskin bir şekilde ileriye taşıyamazsak geriye düşme riskimizin büyüyeceğini de unutmamak gerek.
***
Doğal olarak hem statükonun en muhkem temsilcisi olan, hem de halkına çok köklü değişim sözü vermiş bir hükümetin, statüko ile değişim dengesinin sınırları nedir? Nereye kadar mevcudu korur, nereye kadar mevcudu değiştirir?
Bu çetrefil ikilemi nasıl bir formül ile çözer?
Sanırım bu sorunun cevabı, yukarıda da anlatmaya çalıştığım gibi ‘yeni bir paradigmayı’ oluşturup, bunu statüko haline getirmek.
Yeni paradigma, bir yandan özgürlükçü ve demokratik bir anayasayla, bir yandan da şu anda yürüyen operasyonlara benzeyen operasyonlarla ‘eskimiş kirleri’ temizlemekle ve devlet içindeki ilişkileri şeffaflaştırıp, çağdaşlaştırmakla oluşturulacak.
Bu konularda toplumun yeni hükümetten ve parlamentodan beklentileri çok yüksek.
Üstelik bunların süratle gerçekleştirilmesi de beklentiler arasında.
***
‘Paradigma’ konusundaki beklentilerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini, hükümet programı ve kabinenin birkaç aylık icraatı cevaplayacak.
O süreci beklerken Başbakan Erdoğan’ı ve tüm kabineyi kutluyor, yeni
hükümetin topluma hayırlı
olmasını diliyorum.
Yorum Yap