- 19.03.2014 00:00
Havuz gazetelerinden biri AK Parti’nin oy oranının arttığını iddia ediyordu.
Üstelik gazeteye göre ‘Başbakan’a güven’ oranı da artmıştı.
Havuz medyasına göre hırsızlığa, yolsuzluğa, rüşvete bulaşmak, yargıyı yürütmeye bağlamak, soruşturmaları engellemek oy oranını ve güveni artırıyordu.
Bizim durduğumuz yerden öyle gözükmüyor.
15 yaşındaki Berkin’i terörist ilan etmek, mitinglerde acılı annesini yuhalatmak, 22 yaşındaki Burak Can Karamanoğlu’nun vurulup öldürülmesine neden olan karanlık bir ortamı kışkırtmak, mahkeme kararını dinlemeyeceğini ilan etmek, ‘kapıyı kırın gazeteci alın’ diyen bürokratı adliyeye sevk etmek yerine bakanlık koltuğuna oturtmak, halkın vergilerini hiçbir denetime tabii olmadan artan oranlarda istihbarat emrine veren kararnameler çıkarmak toplumu tedirgin ediyor ve insanları AKP’den uzaklaştırıyor.
Çünkü bu hukuksuzluklar toplumu ve devleti çökertiyor.
Peki, tüm bu çöküş ve tükeniş niye?
Yolsuzluk soruşturması kapsamında hâkim karşısına çıkıp, 5 saat boyunca 100 soruya cevap veren İspanya Kralı’nın küçük kızı Prenses Cristina’nın izlediği makul yolu izlemeyip yargıdan kaçmak için.
xxxxxxxxxxxxxxxxx
Şiddeti kışkırtarak iktidarda kalmaya çalışmanın vahametini tüm dünya görüyor, nitekim Avrupa Parlamentosu’nun 18 üyesi, Avrupa Birliği’nden Türkiye’de 30 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere gözlemci heyeti göndermesini istedi.
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ve AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Stefan Füle’ye ortak mektup gönderen farklı siyasi gruplardan 18 parlamenter, Türkiye’deki son gelişmelerin hukukun üstünlüğü, erkler ayrılığı ve temel insan haklarına saygı gibi konularda yapısal sorunları gün yüzüne çıkardığını ve seçimlere gözlemci gönderilmesinin zorunlu olduğunu söyledi.
Ashton ve Füle’ye gönderilen ortak mektupta şöyle yazdılar:
“Son aylarda, Türkiye’de hukukun üstünlüğü, güçlerin ayrımı ve temel insan haklarıyla ilgili yapısal sorunlar, eşi benzeri görülmemiş bir kriz içinde gün yüzüne çıktı. Son gelişmeler ışığında, bir gözlem görevinin kurulmasını sadece önemli değil aynı zamanda gerekli görüyoruz. Düzenlenecek yerel seçimler özgür ve adil olursa Türkiye’nin içinde bulunduğu olumsuz sarmalın sona ermesini sağlayabilir.
Bu arada basın özgürlüğünün eksikliği, derin kutuplaşma ve siyasi temsilin önündeki yüksek eşik, demokratik ve meşru bir ortamın oluşması ve ülkedeki hukuk üstünlüğünün düzeltilmesi için reform ihtiyacını gözler önüne seriyor. Türkiye hükümetine en kısa sürede resmi bir davet göndermesi için baskı uygulanmalıdır.”
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Yeni bir Nevruz’a doğru siyasal iktidarın geldiği ürkütücü nokta, ateşkesi de tehlikeye düşürecek gibi…
3-10 Mart arasında Kandil’de Yürütme Konseyi toplantısı gerçekleştiren KCK yönetimi, Ak Parti hükümetinin Öcalan’ın başlattığı sürece fırsatçı yaklaştığı belirterek, ‘fırsatı demokratikleşme doğrultusunda değil, kendi hegemonyasını güçlendirmek için kullandığını’ vurguladı. Yönetim ayrıca “AKP hükümeti, Önder Apo’nun ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin attığı adımların ve yaptığı çağrıların muhatabı olmaktan çıkmıştır” açıklaması yaptı.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
AKP iktidarı, Kemal Derviş’in ‘Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’ ile AB reformlarını pusula olarak kullandığında çok olumlu bir performans yakalamıştı.
O zamanlar içerisi ve dışarısı çok umutluydu. Ben de umutlarımı şöyle formüle ediyordum:
“Kemalizm bir modernleşme hareketidir ama modernleşmeyi tüketimde görmüştür. Osmanlı’dan beri, Batı’nın tüketim kalıplarını taklit ederek reform yapma, Batılılaşma hep buranın en büyük yanılgısı olmuştur.
Kemalist modernleşme, Batı’yı tüketim açısından taklit etmek ve bunu devlet elitiyle yapmayı hedefliyordu.
Bugünse gelinen noktada gerek 24 Ocak kararları, gerek Gümrük Birliği ve daha da önemlisi AB sürecinde Türkiye’de üretim söz konusu! Esnaflık ve köylülük çözülüyor, sanayileşme nitelik değiştiriyor ve hızlanıyor, halk sahneye giriyor. Onun için Kemalizm’in Türkiye’yi bir noktaya kadar taşıdığını ama taşıyamadığı noktada da hayatın müdahalesinin AB sayesinde daha akılcı bir kanalla yürütüldüğünü söylemek mümkün.
Ben bunu henüz bir zafer ya da kayıp olarak görmüyorum ama Türkiye’nin Kemalist bir ideolojiden demokratik bir anlayışa, çoğulculuğa doğru yol almasının bir ara durağı olarak görüyorum. Ben bunu devletin değil halkın oyuncu olarak sahaya girmesi olarak algılıyorum. Politik devletten liberal topluma geçiyoruz ama bu bir süreçtir. Buradaki en belirgin güç ve dinamik Kemalizm değil, AB sürecidir, dış dünyadır. Yani Türkiye’yle dış dünya arasında bir interaktif süreçte, Türkiye’nin bir kanadı direnirken dünya dinamikleri bunu aşmak isteyenlere yardımcı oluyor. Onun için ben bunu dış dünyayla Türkiye statükosu arasında bir bilek güreşi olarak algılıyorum.”
xxxxxxxxxx
Şimdilerde ise karşımızda yolunu şaşırmış, girdiği bataklıkta her gün biraz daha dibe batan, geçmişte ne yaptıysa, ne vaat ettiyse şimdi tersini yapan bir siyasal iktidar var.
AB reformlarından, seçime gelme ihtiyacı duyan AB gözlemcilerine…
Demokratik uzlaşmadan, faşizan şiddete…
Liberal toplumdan, yeniden diktatöryal bir devlete…
Hukukun üstünlüğünden, ‘yargı darbesine’…
Yetim hakkı yememekten, ‘hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvete’…
Özgürlüklerden, ‘hırsızlığın oy oranını arttırdığını’ iddia eden havuz medyasına.
Yakın tarihin en trajik siyasi yolculuğu bu... On yılda çıktığı zirveden böyle iki yılda uçuruma yuvarlanan bir siyasi iktidarı galiba daha önce hiç görmedik.
xxxxxxxxxxx
İktidarın şiddet uygulayarak siyasal ömrünü uzatma provokasyonlarına düşmezsek, bu dönem çok daha çabuk ve sakin geçer.
Askeri vesayet de, hırsızlık ve zorbalıkla dibe vuran siyasal İslam uygulaması da geride kalıyor.
Her yolu, her rengi, her inancı iktidarda deneyen ve her seferinde de hüsrana uğrayan Cumhuriyet mecburen bu kez gerçekten demokratikleşecek…
Çünkü bu korkunç çöküşten çıkacak denenmemiş başka bir yol kalmadı.
http://www.gazete360.com/Yazarlar/mehmet-altan/hirsizlik-oy-oranini-artirir-mi/1801
Yorum Yap