- 13.12.2013 00:00
Siyasetçinin tek derdi, ne olursa olsun iktidarda kalmak olmaya başlayınca, ilkeden,
tutarlılıktan, dürüstlükten pek de zorlanmadan hızlıca istifa ediveriyor.
Taraf Gazetesi yayımladığı belgelerle askeri vesayetin geriletilmesinde çok büyük ve
kahramanca bir rol oynarken AKP’nin pek sesi çıkmıyordu.
Başbakan şimdiki gibi canhıraş çığlıklar atmıyordu.
Henüz ‘Ankaralılaşma’ ve ‘devletleşme’ tamamlanmamış, ‘alt model’ bir Kemalizm’e geçiş
süreci başlamamıştı.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
O zamanlar Recep Tayyip Erdoğan’ın AB reformlarına hız vererek tavizsiz bir değişim
siyaseti izlemesi, Türkiye Cumhuriyeti’ni gerçekten demokratikleştirmesi bekleniyordu. O da
bunları gerçekleştireceğini vaat ediyordu.
Askeri vesayet çökünce, onun boş bıraktığı alana sağlam bir devlet ve sağlıklı bir sistem
kurmak yerine, Erdoğan o çöküntünün liderliğini üstlenip ‘tek adam’ olmanın kendisi için
daha iyi olacağına karar verdi.
Bir yıkıntının üstünde krallığını ilan etmeye kalktı, şimdi her gün, her konuşması, her tepkisi,
her suçlamasıyla birlikte o yıkıntının molozlarına biraz daha gömülüyor, ‘eski vesayetin’ tozu
toprağı eline yüzüne daha çok bulaşıyor.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Tabii hukuku ve demokrasiyi kenara iterek o ‘vesayetin’ yıkıntısında ‘kral’ olabilmesi için
silahlı bir ‘güç’ ile anlaşması gerek… Eski vesayetin molozlarından kurulacak bir ‘tek adam
düzeni’ baskısız ve silahsız yürümez çünkü.
27 Nisan e-muhtırasının üstünü örtmek, birkaç gün sonra iki yılı dolacak olan Uludere
Katliamı nedeniyle Genelkurmay Başbakanı’na teşekkür etmek, Afyon’da paramparça olan
askerlerimizin ölümünü sessizce geçiştirmek, askeriyenin maaşını bile halktan gizlemek,
askeri yargıya dokunmamak, 12 Eylül rejimini sahiplenmek, din vurgulu tek adam rejimi için
askeriyeye verilen o tavizlerin sonucu olarak ortada durmakta.
Ancak ordu ile anlaşarak vesayetin ‘yıkıntısını’ ele geçirirken de ister istemez eski
Genelkurmay Başkanı’na fazlasıyla benzemeye başlar, Başbuğ’laşırsınız.
Genelkurmay’ın kozmik odasına girerken aklınıza gelmeyen ‘devlet mahremiyeti’, sizin
dindarları fişlediğiniz ortaya çıkınca aklınıza gelir; dünkü vesayetin sahibi olan darbeci
paşaların tehdit ve suçlamalarını ödünç alır, gazetecileri ‘vatana ihanet’ ile suçlayarak
korkutmaya yeltenir, ağır bir suç işleyerek yargıya talimat vermeye kalkarsınız.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Başbuğ’laşınca, Başbuğ için atılan manşetler sizin için de atılmaya, Başbuğ’a söylenenler
size de söylenir olmaya başlar.
Hesabını veremeyeceğiniz fişlemeler söz konusu olunca, mesleğini yapmaya çalışan
insanlara ‘vatan haini’ derseniz onlar da size ‘ihanet, halkını fişlemektir’ cevabını verir.
Mesleğin gereklerini yok sayarak ‘sevsinler böyle gazeteciliği ‘ derseniz, işin demokratik
ve hukuksal ilkelerini fütursuzca çiğneyerek yapmaya devam ettiğiniz başbakanlık için
de ‘sevsinler böyle başbakanlığı’ derler.
Avrupa Parlamentosu - Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helene Flautre,
2004 tarihli MGK kararları ve 2013 yılına kadar süren fişlemeleri haber yapan Mehmet
Baransu ile bunları yayımlayan Taraf Gazetesi’ne yönelik soruşturmayı ‘skandal’ olarak
niteler.
Taraf’ın, ‘vahim bir görev ihlalini’ ortaya çıkardığını belirten Flautre, söz konusu
haberin, ‘istihbaratın açık bir şekilde kanuni çerçeve içinde izah edilemeyecek bir takım
faaliyetlerde’ bulunduğunu gösterdiğini söyler.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Bir yandan da nitelik zafiyeti, iktidar süresi uzadıkça iyice sırıtmaya başlar. Bir gün öyle, bir
gün böyle, ipe sapa gelmez konuşmalar yaparsınız. Çelişkiden çelişkiye düşersiniz.
Kendi değerlerinizden, kendi ilkelerinizden, kendi ahlakınızdan vazgeçersiniz.
Dürüst ve inançlı olduğunu söyleyip şikeyi adeta suç olmaktan çıkarır, kamu ihalesine fesat
karıştırmanın cezasını indirir, Deniz Feneri yolsuzluğunu toprağa gömer, Sayıştay raporlarını
imha etmek için çırpınıp durur, Kamu İhale Yasası’nı işlevsiz kılarsınız. Yolsuzlukların
kapısını ardına kadar açarsınız.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Bütün bunlara bakarak bugün içinde bulunduğumuz durumu değerlendirdiğimizde bunca uzun
maceradan sonra ulaştığımız noktanın hiç iç açıcı olmadığını görüyoruz. Bir faşizmden başka
bir faşizme savrulduk.
Kemalist vesayetin yıkıntısını koruyup içeriğini din sosu ile doldurmaya kalkınca, ‘alt
model’ bir Kemalizm’e, lümpen bir faşizme geçtik… ‘Seçkinci’ baskı yerini ‘lümpen’
baskıya bıraktı… Birkaç dil konuşan, iyi okullardan mezun, halkı ‘dans edemiyor’ diye
küçümseyen, Batılılara benzemiyor diye başörtülü kadınları sokaktan silmeye kalkan şık
kravatlı Kemalistlerin yerini gevşek kravatlı, kötü yetişmiş, erkek kadın meselesinde içlerinde
cehennemler yanan, heykelden, baleden, tiyatrodan, sinemadan nefret eden lümpenler aldı.
Halkın kafasına inen kalın ve kirli sopanın iki ucunu oluşturdular.
Dans edebilen faşistlerle dans edemeyen faşistler arasından birini seçme hakkının tanınması
da demokrasi olarak sunuldu halka… Her türlü özgürlükleri boğulurken dans edebilmek
isteyenler seçkin Kemalistleri, özgürlükleri iğdiş edilirken ‘kadınlarla erkekler el ele
tutuşmasın’ diye bağırmak isteyenler de lümpen Kemalistleri destekledi.
Bugün Türkiye’de kendilerinin ‘solda ya da sağda’ olduğunu söyleyen ‘kitle partileri’
arasındaki siyasi mücadele bu işte.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Bir üçüncü yol çıkabilirdi…
İki ayrı ucu özgürlük potasında birleştirebilir, herkesin birbirinden bir şeyler öğrendiği,
toplumun kendi kendini eğittiği, hastalıklarından birlikte kurtulduğu, hem dinini hem sanatını
sevebildiği, sadece cinselliğe teslim olmayan yeni bir ahlakın yaratıldığı, özgürlüğün ve
yaratıcılığın yolunun açıldığı bir ülke kurabilirdik.
Doğrusu bu hayalin eşiğine kadar da gelmiştik.
Başbakan Erdoğan bu muhteşem hayali gerçekleştiren tarihi lider olmak yerine, Ortadoğu’nun
diktatörleri arasında yer almak sığlığının peşine düşünce bu ihtimal de şimdilik ortadan kalktı.
Geriye seçkinci faşizmin yerini alan bir lümpen faşizm kaldı.
Askeriyenin metot ve hırslarına kapılarak ülkeyi beyhude bir şekilde tek tipleştirme çabasının,
bireysel ve toplumsal felaketler getirebileceğini unutmuş olmak da çabası…
Büyük bir toplumsal imkan heba edildi de bir de felakete dönüşmese bari.
Yorum Yap