- 6.11.2013 00:00
Başörtülü kadınlarımıza kamuda çalışma hakkının verilmesinin ardından 31 Ekim tarihindeki parlamento oturumuyla siyasette de başörtüsü yasağı ortadan kalktı.
Hemen bu yılın başında, BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, 28 Şubat dönemindeki davaların düşmesi ile okullarda ve kamusal alanda başörtüsünün serbest bırakılması için verdiği iki kanun teklifini görmezden gelen, gene bir süre önce Şafak Pavey’in Meclis Genel Kurulu’na pantolon ile gelmesini ‘tüzükte yok’ diyerek ret eden AKP, kendince siyasal oy ve zafer hesapları yapsa da, öngörüsünün aksine işinin zorlaştığı yeni bir döneme girdi.
İşin ilginç yanı, kendinden beklenmeyen bir olgunlukla Meclis’te başörtüsü baskısının ortadan kaldırılmasına destek veren, ayrıca da AKP’yi ‘demokratik samimiyet’ testine davet ederek köşeye sıkıştıran CHP de bu süreçten fazlasıyla etkilenecek.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Merve Kavakçı’yı demokrasiden nasibini alan herkesi utandıracak bir tavır ile Meclis’e sokmayan 1999 Türkiye’si ile başörtülü dört kadın milletvekilini sağduyulu bir tavırla kabullenen 2013 Türkiye’si arasında hukuksal ve siyasal mevzuat açısından temel bir fark yok. Siyaset kurumu o zaman da 12 Eylül yasa ve tüzükleriyle yönetiliyordu, bugün de.
Peki, aradaki fark hukuksal değilse ne?
Tabii ki siyaset… Hukuksal yapı değil, siyaset etme tarzı değişti.
O zaman Bülent Ecevit başbakandı, şimdi Recep Tayyip Erdoğan.
Zaten tüm sorun da burada.
Bu ülkenin bütün vatandaşlarının haklarını güvenceye alacak bir hukuksal yapı kurmak yerine, siyasal çıkar nedeniyle sadece kendi tabanının arzularını gözetip Türkiye’nin geri kalan kısmını kıvrandırtmayı içine sindiren bir siyasi anlayışı gelenekselleştirerek sürdürmek.
Her gelen iktidarın siyasi meşrebine göre değişecek bir belirsizliğin içinde yaşamak.
Yoksa hem Altan Tan’ın önerisini reddedip, Şafak Pavey’in pantolon giymesine ‘içtüzük’ bahanesiyle mızıkçılık yapmak, hem de başörtüsüne özgürlük sağlamak gibi bir çelişki yaşanır mıydı?
Bir özgürlük sağlanırken diğer özgürlükler görmezden gelinir miydi?
Amacın rejimin demokratikleşmesi, tüm mağdurların mağduriyetinin giderilmesi ya da vatandaşlara temel hak ve hukukunun teslimi olmadığı çok açık...
Çok açık ama artık bu duruşu, bu kendine Müslüman anlayışı sürdürmek de kolay değil.
Şimdiye kadar çeşitli bahanelerle saklanmaya çalışılan samimiyetsizlik her gelişmeyle biraz daha ortaya çıkıyor. Tepkiler artıyor.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
‘Başörtüsüne özgürlüğün’ sağlandığı günlerde binlerce Alevi ‘inkârcılığa, asimilasyona karşı eşit yurttaşlık ve inanç özgürlüğü’ sloganlarıyla İstanbul meydanlarındaydı.
‘Devletin Alevisi olmayacağız’ pankartlarıyla yürüyorlardı çünkü AKP Hükümeti Alevilere Sünni Diyanet yorumunu dayatmaya çalışıyor, Alevi yurttaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerini gasp etmeye uğraşıyordu.
Dün kendi yaşadığı mağduriyetleri bu kez başkalarına yaşatarak devlet eksenli bir yönetim anlayışında ısrar ediyordu.
Haksızlığa uğrayanlar sadece Aleviler mi?
Kürtlerin mağduriyetlerinin sona erdiğini kim söyleyebilir?
‘Her askere karşı bir seçilmiş Demokratik Toplum Partisi üyesi öldürelim’ diyen yaklaşımı ‘fikir özgürlüğü’ kabul eden yargı kararlarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde savunan da bugünkü siyasal iktidardır.
Bir yandan müzakere, diğer yandan seçilmiş Kürt temsilcilere yönelik cinayet taleplerini ‘fikir özgürlüğü’ saymak.
Peki ya Müslüman olmayan vatandaşlarımızın yaşadıkları?
28 Şubat mağduru AKP, Müslüman olmayan vatandaşlarımızın din eğitimini sağlayan Heybeliada Ruhban Okulu’nu on yıldır kapalı tutmakta, başörtüsüyle Meclis’e girilmesinden övünç duyarken böyle bir adaletsizlikte ısrar etmekte.
Başörtülü milletvekillerinin Meclis’e rahatça girmesinin önündeki engeller kalkarken, AKP’nin siyasal taban olarak görmediği diğerlerinin mağduriyeti sürebilir mi, sürmesi halinde Türkiye bu haksızlığı ve gerilimi kaldırabilir mi?
xxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Gerilim ve haksızlık o düzeydeki bazen tek bir konuşma bile bütün Türkiye’de çınlayabiliyor.
Baksanıza Şafak Pavey’in ‘demokrasi’ eksenindeki edebi ve kapsayıcı konuşması nasıl gündeme oturdu.
Bu konuşma AKP çevrelerini çok rahatsız etmişe benziyor. Bugüne kadar toplumun çok gerisinde seyreden ulusalcı CHP’nin bıkkınlık veren klişelerini rahatlıkla savuşturan ve sömüren siyasal iktidar, ana muhalefetten gelen sistemli bir demokratikleşme talebine alışık olmadığı için öfkelenmeyi seçmiş görünüyor.
Ama aynı ölçüde CHP’nin ulusalcılarının da işi zor…
1930’lar Türkiye’sinin argümanlarıyla konuşmak yerine, demokrasi ilkeleri üzerinden AKP’yi sınamanın ne kadar olumlu sonuçlar yarattığı ve nasıl dikkat çektiği Pavey’in konuşmasıyla ortaya çıktı.
Meclis’teki başörtüsü yasağının kalkması ve Pavey’in konuşmasının yarattığı hareket CHP’yi de nasıl siyaset yapılması gerektiği konusunda herhalde bir daha düşündürecek.
Meclis’te başörtüsü ertesi CHP’nin ulusalcı kanadının işi de AKP kadar zor olacak gibi…
xxxxxxxxxxxxxxx
Bizim Meclis’e başörtülü kadın milletvekillerinin nihayet özgürce girebilmesini kutladığımız 31 Ekim günü Hubble Uzay Teleskobu dünyadan tam 30 milyar ışık yılı uzaklıkta bir galaksinin keşfini gerçekleştirdi.
Biz başörtüsü öncesi ve sonrasında yol alırken, Hubble da uzay çağının sırlarını delerek insanlık bilincini parlatıyor…
http://www.gazete360.com/Yazarlar/mehmet-altan/akp-chp-ve-basortusu/1581
Yorum Yap