- 4.02.2020 00:00
Elazığ depremi Türkiye’yi sarstı. Daha doğrusu İstanbul depremini akla getirdi. Uzmanlar İstanbul’da 7.5 şiddetindeki depremde 100 bini aşkın insan kaybı olacağını ileri sürüyorlar. İnşallah yaşamayız ama yaşarsak da en az hasarla bedel öderiz. Bunun içinde çalışmalara hız vermeliyiz. Elazığ’da önlemler alınmasaydı insan kaybımız daha fazla olurdu. Bilhassa arama kurtarma çalışmalarımızın donanımlı ve hızlı olması kayıplarımızın az olmasına neden oldu. Yine kentsel dönüşüm çalışmalarının yapılması da önemli bir etken.
Aslında daha neler yapabiliriz tartışmaları yapılması gerekirken İmamoğlu’nun İnstagram’dan paylaşımları gündemin ana konusu oldu. Elazığ’a yardımları denetlemeye giden İmamoğlu’nun oradan Palandöken’de tatile gidişi gündeme bomba gibi düşünce bizim deprem ikinci sıraya düşüverdi. Bazılarının dediği gibi ne var canım bunda; adam işi bitince ailesiyle tatil yapmasın mı, ölenle ölünmez, hayat devam ediyor gibi gerekçelerle olayın vehametini söndürmeye çalışmalarını anlamak mümkün değil. Eğer Mansur Yavaş veya İzmir Belediye Başkanı gitseydi haber bile olmazdı. Çünkü İmamoğlu’na yalnız belediye başkanlığı değil ilerde CHP Başkanlığı, daha sonra da cumhurbaşkanlığına giden bir senaryo yazılmıştı. Proje bu amaçla hazırlanmıştı. Depreme kadar bir takım yanlışlıklar yapsa da telafi edilebiliyordu. İnsanlar enkaz altında ölüm kalım savaşı verirken, cenazeler toprağa verilirken ilerde büyük hedefler için seçilen adam tatilde, olacak iş mi?. Beraber oturduğumuz CHP’li arkadaş haberi duyar duymaz; eyvah her şeyi berbat etti, umutlarımızı yok etti dedi. Bende dayanamayıp kumaş kaliteli olmayınca dikiş tutmaz kardeşim deyiverdim, arkadaşım sesini çıkaramadı. Gerçekten 24 Haziran’da umutlanan insanlara bu yapılmamalıydı. Lider olmak birkaç yandaş televizyoncunun, birkaç gazete yazarının cilalanmasıyla olacak iş değil. Öncelikle siyasetteki amacın olacak, bu amaç kişisel olmayacak. Ülken için, milletin için, halkın için olacak. Her an siyaseti bırakabilirim, siyaset mesleğim olmayacak gibi ifadeler insanlara umut vermez. Lider olacak kişinin ailesi önce Türkiye halkıdır. Türkiye mutlu olmazsa senin ailende mutlu olmayacaktır. Risk alacaksın, sıkışınca tüymeyeceksin. Tankların arasından izin alarak geçen adamdan lider olmaz, sıkışınca giderim diyenden lider olmaz, halkı zor durumdayken tatile giden adamdan lider olmaz. Lider olacak kişi bizim gibi ülkelerde ölümü göze alabilmeli, darbelere karşı dimdik durabilmeli, gerekirse ‘Yeter lan’ diyebilmeli, mazlumların yanında, zalimlerin karşısında durabilmeli. Yoksa her şey güzel olacak, kucaklaşalım, sevelim, sevilelim gibi klişe sözler edip reelde bunları yaşayamıyorsun hiçbir anlamı yok. Sahtelik uzun sürmez, sırıtır, paçalarından akar, bir de bakarsın sana kayıtsız destek verenler ‘yapma Ekrem’ derler, bazıları da utanmadan bunların eline koz verme derler.
TANSEL ÇÖLAŞAN KİM?
Büyük şehirlerimizin birisinde belediyenin yaptırdığı anıtın altında tarihimizde yer almış önemli kadınların fotoğraflarının sergilendiği bir fotoğraf dikkatimi çekti. Gazeteci yazar Emin Çölaşan’ın eşi, ADD’de başkanlık yapmış, Danıştay katliamında söylenmemiş sözleri söylendi diye yalan söyleyen, dindarlara, başörtülülere hakaretler eden, gençlere sokağa çağrısı yapıp kendi çocuklarını yurtdışına gönderen bir kadının fotoğrafını koymalarını yadırgadım. 12 Eylül’de Mamak Cezaevi’ndeki işkenceleri, katliamları gizlemek için röportaj yaptıran savcı Nurettin Soyer, yapan kişi ise Emin Çölaşan’dır. Fotoğrafın oraya konması tesadüf değil anlayan anlasın.Tarihimizi öğrendikce aslında ne dolapların döndüğü çok rahat anlaşılıyor.
Yorum Yap