Mümkün ben’ler ve şu anki biz...

  • 22.07.2012 00:00

 “Aslında insanlar seni hayal kırıklığına uğratmıyor. Sadece sen, yanlış insanlar üzerinde hayal kuruyorsun” diyor Montaigne.

Müzmin mutsuzlar her zaman dikkatimi çekmiştir. Onları kırmadan ve fark ettirmeden hayatım boyunca gözlem altında tuttum. İnsanın, “mutluluk” denen o “boş gösteren”in içini doldurma çabasını hep biricik buldum. Her insanda ayrı bir usul, bir tarz ve şıklık var sanki.

Montaigne doğru söylüyor. İnsanları sizi mutsuz ettikleri için suçlamak beyhude, yanlış seçimler yapmışsan bu senin sorumluluğunda, ama Montaigne’nin sormadığı o soruyu ben sorayım: Neden hep yanlış seçimler yapıyorsun? Hiç düşündün mü? Bu bir rastlantı olabilir mi? Bu durumun sana söylediği bir şey yok mu?

Ya da neden bir seçim yapmıyorsun, neden kaçıyorsun bundan?

Tabelalar hep sizi gösteriyor, sizi aldatanları değil. Ben insanların, hele suçu hep başkalarında bulan müzmin mutsuzların, böyle yaşamayı bilinçli seçtiğini düşünürüm. “Loser” olmak bir tercihtir. Mutlu olmak ise bir karar. Karar verdiğin şeyi olursun ve mutlaka bir kararın vardır. Karar vermemek kadar keskin bir karar ise yoktur hayatta.

Neden sana ihanet edecek, yarı yolda bırakacak ve seni o dingin mutsuzluğa bir daha, biraz daha yuvarlayacak tercihler yapıyorsun? Bunun bir anlamı olduğu kesin. İki seçenek duruyor karşımızda.

Muhtemelen mutluluğu böyle buluyorsun. Senin tarzın da bu. Bence iyisi mi, mutlu olduğunu kabul et. Mutluluğunla barış. Sana kimsenin layık olmadığını düşünerek, emek harcamıyor, her defasında, karşındakinin sana ihanet etmesini de, buna dair yeni bir delil olarak memnuniyetle kabulleniyorsun. Ya da mağdur olmak, olmamaktan daha büyük haz veriyor. Sıradan bir mutluluk yerine trajik sonlar can sıkıntına ve tembelliğine iyi geliyor. Hiçbir itirazım yok. Sadece, başkalarını suçlamaktan vazgeç. Kendini inşa ederken çevrene rahatsızlık verme.

Veya, mutlu olmayı gerçekten istiyorsun, ama çok korkuyorsun bundan. Çirkin ve kötü olduğuna inandırılmışsın. Terk edilmekten, aşağılanmaktan korkuyorsun. Yaşam alanın her gün daralıyor, cepheyi terk ediyorsun. Mutsuzluktan aldığın bir haz yok. Sık sık hastalanman, panikataklar ve kronik depresyonun buna en iyi kanıt. Mutsuzluktan keyif alanlar hastalanmazlar. Diri ve sağlıklıdırlar. Oysa sen hiç iyi değilsin, hâlsiz ve moralsizsin. Ya çok uyuyor, ya hiç uyuyamıyorsun. Ya çok yiyor, ya da hiç yiyemiyorsun. Sık sık, etrafa rezil olmadan, aileni, sana ümit bağlayanları üzmeden ölmek için hızlıca yaşlanmayı düşlüyorsun. Yaşlı insanlar çok dikkatini çekiyor. Onlara, yaşlanabildikleri için saygı duyuyorsun. Hayatın bileğini bükmüş ve gençlerin endişelerine tepeden bakan bu yaşlı insanlar senin için bir kahraman gibi.

Teklifim şu; mutsuzluğunun analizini iyi yap ve kendine karşı dürüstü ol. Biraz buna emek ver. Çünkü mutluluk öyle ahım şahım bir hedef değil. Bir bakış açısı. Mutlu olmak ve olmamak için hayatında sayısız neden var. Niçin onu değil de bunu seçtiğini iyi analiz etmelisin.


Ama bir de hüzün var...

Bunu mutsuzlukla karıştırma. Dünyanın hâli ve adaletsizlikler, insanoğlunun açmazları, içinde eğer varsa iyi bir insan olmak için verdiğin savaş, aldığın üst üste yenilgiler, nadir yaşadığın galibiyetler, seni hüzünlü bir insan yapıyor olabilir. Ama bu yukarıda anlattığım mutsuzluk hâlinden öte bir şeydir, kanımca.

Tabii bunu da, “kendimizin en büyük sahtekârı” olarak bencil gerekçelere dönüştürebiliriz. Somutlaştıralım; Suriye’de ölenler için bir şey yapma arzusu iyidir. Ama bu hâli istismar etmek kötüdür. Suriye’de yaşanan büyük katliamlara karşı duyduğun öfke ve isyan hayırlı bir duygudur. “Ne yapabilirim” diye düşünürken, Esed’e karşı savaşanlara katılmak gibi fanteziler bile kurabilirsin.“Benim elimden ne gelir” diye düşünebilirsin de; “tepki veriyorum, kızıyorum, tweet atıyorum...”

Hayır, senden beklenen devletlerin yap(a)madığı büyük şeyler değil. Hüznün sağlıklıysa, bu acıların seni değiştirmesine izin verirsin. Senin de içinde bir sürü Esedler var çünkü. Kendinden insan çıkarman için, Esedlerini yakalayıp, yüreğinden söküp atmak, sence az bir şey midir? Bunu yapmadan, yaptığın diğer şeylerin bir anlamı olur mu?

Çoğunlukla, başkalarını değiştirmeye eğilimliyiz. Bu beyhudedir. Yetkimiz kendi üzerimizde. Gücümüz ancak kendimize yeter. Eğer dünyanın kötülükleri bizim için acı vericiyse, onun bir parçası olduğumuzu da hatırlamak gerekir. Öyle ki, bizler değişerek bu dünyayı daha yaşanabilir yapabiliriz.

Değişen kişi, dünya ve paradigma değiştirir. Evet siz kimseyi zorla değiştiremezsiniz ama, kendinizde gösterdiğiniz tanıklık, çevrenizdekileri sarsar. İnsanlar siz doğru çekilim hissederler. Mutluluk da tüm sıradanlığı ve doğalığıyla yanı başınızda belirir.


Leibniz
’in dediği gibi “Yaşadığımız dünya [macrocosmos], mümkün dünyaların en iyisidir”. O zaman soralım; bir microcosmos olarak, mümkün ben’ler arasında, şu anki ben’imiz nasıl bir ben’dir?


mesayan@markaresayan.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums