Kadınlar ve aşk...

  • 1.07.2012 00:00

 Küçükken anlamazdım, neden babamın üç, annemin de iki evlilik yaptığını. Çok mutlu görünüyorlardı çünkü. Evimizde her zaman aşkın rüzgârı eserdi. En kavgalı oldukları dönemde bile o rüzgâr dinmezdi. Çocukları bu konuda asla kandıramazsınız. Neden en başta birbirlerini bulmamışlardı ki? Fuzuli bir zaman kaybı olmuştu. Bunun çok mekanik ve kolay bir şey olduğunu zannediyordum tabii. Bir bedenin iki parçası gibi, o kadar uyumluydular ki, kavgaları bile, hastalık gibi normal gelirdi bana. Hani hastalık sıkıntı vericidir ama normaldir, bedenin bir gerçeğidir, gelir ve geçer, beden bir kalır hep. Öyle uyumlu ve tutkulu kavga ederlerdi.

Sanırım, benim ve kardeşlerim için hayattaki en büyük avantaj da bu aşkın ürünü olmamız oldu. Kendimde en zor zamanlarda bile içten gelen bir onay hissederim. Uçurumun kenarında dolaştığımda, bir el ensemden tutar, alır kaldırır beni ve bir su kenarına bırakır. Bu onların aşkıdır.

Dolayısıyla bizlere, yani bana ve kardeşlerime de ciddi bir standart getirmiş oldular istemeden. Aile böyle bir şey işte, olması bir dert, olmaması bir dert. Anne baba birbirini sevse bir dert, nefret etse, boşansa bir dert. Aile normal olsa ayrı, aykırı, bohem olsa ayrı. İlla ki çocuklar olumlu olumsuz etkilenecekler. Ne yaparsın el kadar bebe. Caretta Caretta’lar gibi. O kadar savunmasızlar ki! Çocuklara çok acıyorum ben.

Ama bu bir yandan da iyi haber. En olumsuz durumun içinden çıkma ihtimalini ve olumlu durumlarla kendini eşitleme imkânını ima ediyor. Evet, hayat bir yarış ve iyi çıkış yapmak önemli. Ama parkur uzun ve her şey olabilir. Önemli olan insanın kendini bir an evvel tanıyıp potansiyellerini harekete geçirebilmesi, dezavantajları ve avantajlarını iyi kullanması. (Yokuş aşağı gidiyorum yalnız. Biri beni durdursun. Yazı gittikçe Hürriyet’in Kelebek ekinin köşelerine benzemeye başladı.)

Haliyle bu aşk meselesini anne babamın ilişkisinden yola çıkarak sürekli gözlem altında tuttum. Neyin gözlemini yaparsınız?

Yazının sorusu bu olsun, cevaplarınızı gönderin.

Murat Kapkıner hocamın “Kadınlar” yazısını okurken bunlar aklıma geldi tabii. Kapkıner bu ülkenin en önemli İslam âlimi ve aykırı filozofudur. Taraf’a da emeği çok geçmiştir ki, şimdi de köşe yazmaya başladı. Bundan çok memnunum, hoş geldin ve iyi ki geldin Murat Ahparik. (Ahparik Ermenice ağabey demek.)

Evrende söylenmiş her şeyde bir gerçeklik payı olduğunu düşünürüm. Çünkü iyilik varoluşsal, kötülük ise eylemseldir. İki kümeyi topladığınızda bütün “şeyler” içine girer ve ne derseniz deyin bir gerçekliğe, bir olguya tekabül eder, ama doğruya denk gelmez hepsi.

Bence aşkın içinde anne ve baba şefkati aramak herkesin yola çıkış noktasıdır. Bir dürtüdür bu aslında. İnsan o en güvende olduğu “çıkış yerine” dönmeyi arzular hep. Bütün eylemlerimizin altında bu dürtü yatar: Sürgün... Sürgünden dönüş, rahme kavuşma... Seksteki yücelme ânı bunun kısa fragmanıdır. O en yüce noktada bütün endişeleriniz, tıpkı plasentada yüzerkenki gibi, birkaç saniyeliğine (domuzlarda yarım saat) giderilir.

Yola çıkış noktası, eğer aşk hedef ise, hedefe, yani aşka en uzak noktadır, haliyle.

Aşkın, kişinin bireysel özgürlüğü ile yakından ilgili olduğunu düşünürüm. Annelerini “öldüremeyen” erkekler, babalarını “öldüremeyen” kadınlar âşık olamazlar. Birey değillerdir daha. Anne ve baba modellerinin peşinde koşarlar ama en nefis namzetler bile o kutsal örneğin yakıcı ışığında kül olacaktır. Buradan aşk çıkmaz, ensest kaygısı ile dolu kasvetli bir yatak çıkar sadece.

Kimse annesi ve babasıyla sevişemez çünkü.

Ya da tam tersine sürekli bedenini başkalarına sunan bir bağımlılık gelişir.

Kapkıner “Erkek, eşinde anne şefkatini arar, kadın da, eşinde çocuğunu” diyor.

Aşk, Kapkıner’in tezinin tam tersine, anne ve babaya veda ettikten sonra gelir oysa. Kötü haber ise, anne ve babanın cismani olarak yok olduktan, yani öldükten sonra daha güçlü bir şekilde geri dönüyor olmalarıdır. Bu sakatlığı içten içe hissedip, ölümlerin derde deva olacağını umanlar zaman kaybediyorlar. Shakespeare neden büyük? “Erkekler babalar ölünce yükselir” demiş. Freud yoktu o zaman, o kadar eksiklik olacak tabii.

Kapkıner, aşka en uzak olduğunuz noktanın aşk olduğunu iddia ediyor. Onun aşk hayatınızı mahvetmesine seyirci kalamazdım, kusura bakmasın. Erkek annesinden bağımsız bir kadına bağlandığında, ilk kez özgürce birleşebildiğinde âşık olabilir. Kadınlar adına konuşmayayım. Ama sanırım simetrisi de onlarda geçerli. (Kapkıner’in kadının erkekte çocuğunu aradığı tezi ise o kadar tehlikeli ki, ayrı bir yazıyı hak ediyor.)

Çünkü ancak o zaman seks “pis ve iğrenç” bir şey olmaktan çıkar, olması gerekli işlevine kavuşur, birey özgürleşir, yani ensest suçluluğundan kurtulabilir. Hâlâ annesine ait bir erkek, nasıl kendini kadınına verebilir? Kendini kadınına tamamen teslim etmeyen erkek, nasıl âşık olabilir?

Kapkıner’in bahsettiği şefkat durumu, bir çaresizliktir sadece. Rahme asla geri dönemeyeceğiz. Dönebilecek olsaydık, dokuz ay on gün sonra oradan çıkamayan bebe gibi, ölürdük.

Murat Ahparik, gördüğün gibi meydan boş değil. Biz her türlü vesayete karşı bir gazeteyiz. TSK’ya düşman olmadığımız gibi ebeveynlerimize de değiliz, ama herkes de yerini bilsin.

mesayan@markaresayan.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums